Beşiktaşlı Tezcan'ın annesi!

A -
A +

Beşiktaşlı Tezcan'ın annesi! Geçtiğimiz Cuma günü, fakülteden dönerken, Kumluk'ta Kadıköy - F.Bahçe otobüsünü bekliyorum. Yaşlı bir bayan yavaşça dönüp, "Siz, spor yazarı Kemal Belgin misiniz?" diye sordu. "Evet" dedim. Yaşlı bayan şöyle devam etti: "Ben Beşiktaşlı eski santrfor Tezcan'ın annesiyim. En az oğlum ve G.Birliği'nin eski futbolcularından ve eski Futbol Federasyonu başkanlarından Hasan Polat'ın takım arkadaşı olan eşim kadar futbolu sever ve takip ederim. Bu vesile ile size takdirlerimi iletmek için fırsat buldum. Sizi ailece zevkle ve birşeyler öğrenerek izleriz. Ama ne yazık ki, son aylarda pek ekrana çıkmıyorsunuz. Bizi öksüz bıraktınız..." Tek kelimesi abartı değildir bu sözlerin. Kendilerine teşekkür ettim ve inşallah gelecek sezon ekranda buluşmak umuduyla otobüsten son durağa gelince indim. Aslında sohbetimiz yaklaşık 20 dakika sürdü. Tezcan'ın annelerinin diğer bazı yorumcular için fikirlerini burada yazamayacağım. Öyle ya "one-man-show" yapmak bize yakışmaz. Sertab Erener bu ülkeye fazla bile!.. G. Saray'ın UEFA Şampiyonu olduğu gece Kopenhag'da tribündeydim. Milli Takım, dünya üçüncüsü olduğunda ise ekran karşısında... Bu defa da Sertab kardeşimiz sahnedeyken yine ekran karşısındaydım. Meğer ekran karşısında "milli dava" izlemek ne zormuş... Ama bu büyük, göz yaşartıcı, duygu yüklü zaferden sonra, içim burkuldu. Neden mi? Hani nerede benim o geceleri, sabahlara kadar uzatan "Gece kulubü kuşları gençliğim?" Sabahlara kadar, hem de ayakta, abuk sabuk, sözüm ona müzik dinleyip, anlaşılmaz biçimde keyiflenen gençlik neredeydi? Neden sokaklara dökülmediniz? Sertab, tıpkı G.Saray gibi, tıpkı Milli Takım gibi bir milli maçı kazanıp, şampiyon olmuştur. Hani nerede, bu ülkeye hiçbir şey kazandırmadığı gibi, büyük yaralar da açmış partilerin peşinde sokaklara dökülen halk? O halk, bir parti liderinin avantalarını kapmak için sokaklara dökülür ama, Sertab'ın Avrupa şampiyonluğunu kutlamak için kılını bile kıpırdatmaz. Hatta belki de o müthiş maçı izlemez bile... Bravo Emrah Kayalıoğlu'na Geçtiğimiz hafta köşemde ülkedeki tek spor gazetesi diye Fanatik'i göstermiş ve bu gazeteyle ilgili sıcak bir gelişmeye değinmiştim. Ertesi gün Emrah Kayalıoğlu aradı. Emrah, gençlerden... Dedi ki; "Kemal ağabey, tek spor gazetesi olarak Fanatik'i göstermen beni üzdü. Ben, yaklaşık bir aydan beri Pas-Fotomaç'ın sorumluluğunu üstlendim. Siz, duayenler böyle yazınca, bizim gençlerin morali olumsuz etkileniyor." Önce Emrah'ı medeni cesaretinden ve mesleğe olan hassasiyetinden dolayı kutlarım. Kendisine eski Fotomaç'ın bakılacak cinsten bile olmadığını belirterek, "Bakalım sen bu sözüm ona spor gazetesini ne yapmışsın. Alır bakarız, yanlışsak telafi ederiz" diyerek bizim F.Bahçe'deki bayiye koştum. Baktım Pas-Fotomaç'ın ön sayfasında 3-4 kulüpten haberler var. Acaba rast mı gelmedi diyerek, ertesi gün bir daha aldım. Baktım yine 3-4 haber... Açtım Emrah'a, "Bravo Emrah... Beni okur olarak gündemin baba haberlerini aramak için sayfa sayfa dolaştırmadın" dedim ve geçen haftaki yazıyı telafi yoluna gidiyorum. Aman Emrah şaşırma! Ben her zaman gençlerin önünün açılmasından yanayım... Nihat Kahveci ne zaman doğdu? Bizim Nihat, İspanya'nın yıllardır küme düşmeme mücadelesi veren takımında büyük işler yapıyor. Her şeyden önce ben bu yazıyı yazdığımda 20 gol atmış olması müthiş bir başarı... Yurtdışında oynamış, oynayan ne kadar futbolcumuz varsa, Nihat hepsinden büyük bir başarı elde etti. İspanya Ligi'nde 20 gol atmak, hele hele Real Sociedad forması altında kaleyi boş bulsanız üstesinden kolay kolay gelinebilecek bir iş değil... Bir de hocası var Nihat'ın.. Nihat'ın futboldaki miladını sunan adam... Toschak ve Daum bu gencimizi sağ kanada kilitleyip deforme etmek üzereydiler. Ya da Nihat'ın ufkunu daraltacaklardı. Şayet Lorant aldırabilseydi aynısı olacaktı. Yani Fransız hoca Nihat'ın futbolunda miladı sunan adamdır... Çook büyük Azizler arasında kaldık! Azizler'den F.Bahçe'de grubu olan, geçtiğimiz hafta, hatırlanacağı gibi, "Daum gelirse, Yıldırım'dan desteğimizi çekeriz" açıklamasını yapmıştı. Ama Azizler'den aynısının, cuma günkü Hürriyet'te "Eh, en uygun olanı Daum" şeklinde demeci çıkmaz mı? Acaba, ilk açıklamasından sonra yabancı ellerden uyarı telefonu mu geldi? Vallahi şaşırdık kaldık... Kimse söylediğinin arkasında duramıyor. Galiba destek gerek... Ya da haberi yazan gazeteci salladı... Ne bileyim ben... Rüştü kalmışmış? Geçen Cumartesi, galiba Hürriyet'te, Rüştü'nün F.Bahçe'de kaldığına dair bir manşet vardı. Arkadaşlarla tartıştık. Doğru mudur, değil midir diye... Hemen hemen herkes Rüştü'nün gideceğini savundu. Ben tam tersine... Rüştü, hani nerede ise, Buenos Aires'te bile oturamayıp köyüne giden Ortega var ya, hah işte, ona benziyor... İstanbul'dan ayrılırsa, kurtlar yiyecek sanıyor... Tabii bir de yabancı ellerde soluk almadan idman yapmak var... Belki de bu işine gelmiyor. Nasıl olsa F.Bahçe'de kulübe de uğramasa oynatılıyor. Piramit komedisi! Zaman zaman sporun dışında da yazıyoruz ya.. Aslında çok da spor dışı değil... Bizim G.Saraylı Selçuk Uygur'un, F.Bahçe Burnu'nda yapıp, sonra Kadıköy Belediyesi'ne devrettiği Piramit'te tuhaf şeyler oluyor. Belediye bazı dükkanlara yeni kiracılar alırken, bazılarını da çıkarmaya çalışıyor. Sonra da çaktırmadan, çıkarmaya çalıştıklarına bizi mahkemeye verin de 5-6 sene daha oturun diyor... Ne komik değil mi? Çünkü Yargıtay buranın yıkılma kararını 1996'da almış... Gel de çık işin içinden... Bu problemi çözecek üstün zekâlı adam var mı? Papazın pilavı! Basketbolda finali yine Efes'le Ülkerspor oynayacak. İki takımı da bu sürekli başarılarından dolayı kutlarım. Ancak, basketbolun bu iki takıma kilitlenmesi hiç de bu spor adına sevinilecek olgu değildir. Anlaşılan o ki, birileri, yani açıkça devlet çıkıp Türk basketboluna omuz vermelidir. Bu yeknesaklık Milli Takım'ı da olumsuz etkiler. Nasıl yapılır, edilir bilmem ama, Gençlik ve Spor Genel Müdürü sevgili Mehmet Atalay çözüm üretebilen bir kişiliktir. Bir düşün Mehmet! Yoksa kimsenin kılı kıpırdamıyor... Terim hocanın en zor yılı! Yok yok bu sezon değildi, gelecek sezon Terim hocanın en zor sezonu olacak... Çünkü bana göre, bu G. Saray takımı, bu transferleriyle Terim hocanın dar alan felsefesi üzerine kurulu, prese dayalı, rakibi baskı altına alarak oynama stratejilerini uygulayamaz... Eh, bu saatten sonra sistem ve felsefe değiştirmek de zor. Zaten, Şampiyonlar Ligi'ne katılmak ilk hedef, sonra da orada yürümek asıl hedef olacak... Bir yanda da lig... Bence Terim hoca, UEFA Kupası'nı kazanan kadroyu önüne koymalı ve oradaki oyuncuların benzerlerini bulup almalıdır. Ama Özhan Canaydın ekibi göreve geldiğinde bu köşede bir görüş belirtmiştim. Demiştim ki; bu ekip kabızdır. Ne Süren, ne de Cansun kadar yürekli davranıp takımı yenileyemezler... Galiba dediklerimiz de çıktı. O yıldızı keşke şimdi taksaydınız! Beşiktaş, G. Saray'ı bir kere daha yenip, ligdeki 10. şampiyonluğuna ulaştı. Ama Beşiktaş'ın göğsünde çoktan iki yıldız vardı. Yani aslında, beş şampiyonluk için ön görülen bir yıldızdan, şimdi iki yıldızı olmalıydı Beşiktaş'ın... Ama, onca başarılı işleri arasında Bilgili yönetimi bir komplekse kapılarak, bence ikinci yıldızın önemini, anlamını, şerefini iki paralık etmiştir. Şampiyonluğu yaşamanın sevinci içinde, bu burukluğu tadabilecek kaç kişi var acaba? Terim hocaya ihanet! Beşiktaş taraftarının, Fatih Terim hoca yedek kulübesine gelirken üstüne yağdırdığı çeşitli maddeler, herhangi bir sağlık problemi oluşturmadıysa, bunda şansın rolü vardır. Beşiktaş taraftarı resmen ayıp etmiştir. Hatta bu ülkede futbol devrimi gerçekleştirdiğini dikkate alırsak, Terim hocaya değilse bile, o devrime ihanet etmiştir. Bu da böyle biline... Beşiktaş'ı kim şampiyon yaptı? Gazetelere baktım, televizyonları izledim, hatta radyolara kulak kabarttım ve şu ortak görüşü fark ettim: Beşiktaş'ı, Sergen şampiyon yaptı... Biraz da Sinan Engin... Eh, Lucescu da idare etti... Oh ne âlâ... Bu memleket işte bu yüzden adam olmuyor. Şimdi ben de bir iddia ortaya koyuyorum... O da şu; gönderin Lucescu'yu, takım da nasıl olsa oturmamış mı? Eh Sergen de var, Sinan da... Bakalım gelecek sezon Şampiyonlar Ligi'nde kaç puan kazanacaksınız? Ligde şampiyon olabilecek misiniz? Hodri meydan! Yani siz de Beşiktaş olarak, G.Saray'ın yaptığını yapın! Dedik ya, nasıl olsa Sergen, Sinan var... Korkmayın; medyanın dolmuşuna, yelkenlisine binin, açılın bakalım... Kaza mı yaparsınız, batar mısınız, onu hep beraber, medyadaki müthiş bilginlerle görürüz... Kuddusi de şaşırdı... Kuddusi Müftüoğlu iyi bir çıkış yapmıştı. Hatta ilk prim olarak da 17 yaş altı Avrupa Şampiyonası'nda düdük çaldı. Sonra döndü ve onu F.Bahçe - D.Bakırspor maçında izledik. Hay izlemez olaydık... Daha beşinci dakika dağıldı Kuddusi... Neden? Yoksa yine birileri ülkenin âli menfaatleri için Diyarbakır'ın ligde bırakılmasını mı tembihlemişti? Ben şahsen, bu işten bıktım... Ne yani, sen devlet olarak beceremediğin işin faturasını hep futbola mı ödeteceksin? Haa Fatih'in oyundan atılışı, bana göre tek doğru ama geç kalmış kararı gibiydi Kuddusi'nin... Vedat Bayram'ın yazısı! İstanbul eski İl Spor Müdürü Vedat Bayram, Sabah'ta yazmaya başladı. Hayırlı olsun! Devletin içinde yıllarını vermiş birini, bazı konulara değinecek diye beklerken, bir de baktık ki, Aziz Yılmaz'ın korumalığına soyunmuş. Zaten aynı Vedat Bayram, zamanında il müdürüyken, Ali Şen'in illegal olarak Aziz Yılmaz grubunun kullanımına verdiği Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın hemen yanı başındaki, şimdi Vakıf binası olan tesisin açılış kurdelasını kesmişti. Geç bile kaldın Vedat Bayram... Aferin Faik! Bundan bir kaç gün önce, Faik Çetiner'in Atv'deki Bizim Stadyum programının giderek itibar kaybettiğini yazmıştım. Nedeni de, reyting uğruna yapılan konuk seçimleriydi. Ama son programı 10 numara idi. Konuk, Beşiktaş Teknik Direktörü Lucescu idi... Ve bu programı izlemeyenler bana göre büyük kayıplara uğramışlardır. Bu kayıplar nelerdir? Bir futbol adamının insanlık, felsefe, psikoloji, sportif eğitim, yöneticilik, çağdaş çalışma metodları, ekonomi, sosyal ilişkiler dersi verdiği ikinci bir program hatırlamıyorum. Hem de bütün konulardaki programlar da dahil... Ben Atv'nin yerinde olsam bu programın Lucesculu bölümünü, "Halka ders" sloganı ile bir daha yayınlarım... Kimse de buna "Ögg" demez. Çünkü program adına ne izliyoruz ki... Programın arkasındaki gizli kahraman, bizim yetiştirme Selçuk Manav'ı da Lucescu'yu oraya getirebildiği için yanaklarından öpüyorum. Demek ki Lucescu diye bas bas bağırırken yanlış yapmadığımız için de Allah'a şükürler olsun. Sen ne diyorsun Haşmet bey! Kıvırma ustalarıyla doldu taştı televizyonlar ve gazeteler... En son NTV'de, Kenan Onuk'un programında, Hıncal Uluç dostumla, Haşmet Babaoğlu kıvırmaya çalıştılar ama beceremediler. Diyemediler ki, "Biz Lucescu'ya üç senedir, korkak, çeribaşı, bilgisiz antrenör deyip duruyorduk. Ama yanılmışız..." Diyemezler de... Hemen kıvırırlar... Nasıl mı? Şöyle... Haşmet Babaoğlu dedi ki: "Lucescu için düşünülen, yapılan yorumlar şuydu... Acaba şampiyon takımı şampiyon yapan hoca mı, yoksa takım şampiyon hoca mı..." Nereden çıkardın bunu Haşmet bey? Bunu kimse söylemedi. Siz ekürinizle söylediniz, Kenan da baş salladı. Allah aşkına, Lucescu G.Saray'ı şampiyon yaptığında elinde şampiyon olmuş bir kadro mu vardı? Biraz insaf! Mondragon, Perez, Victoria, Bülent Akın, Fleurquin, Ayhan, Ümit Karan ve aklıma şimdi gelmeyenler, şampiyon mu olmuşlardı ki, Lucescu onları bir daha şampiyon yaptı... Kıvırma da bir sanattır. Onu da beceremediniz. Ben size bir adres göstereyim... Kudret Şandıra hâlâ ders veriyor mu bilemem ama, sanırım yenileri de çıkmıştır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.