Geçen haftaki köşede, İstanbullu hakemlerin idman çilesinden söz etmiştim. Böylece bendeniz de hakem işlerine burnunu sokmaya başlıyordum galiba İçimden de, aman haa deyip, işi orada bırakmak istedim. Ama olmadı. Daha doğrusu Zafer Önder İpek ve Kuddusi Müftüoğlu isimli hakem kardeşlerim beni sevmediğim bir işi yapmaya zorladılar. Bu iki hakem, Beşiktaş ve F. Bahçe'nin maçlarındaki feci yönetimleriyle artık canımıza tak ettirdiler. Bir değil, beş değil, yirmi beş değil Tabii bu hakem kardeşleri yerin taaa dibine sokan yardımcılarının da ellerinden o bayrakları almak gerekiyor. Burak'ın topu elle alışını göremeyen yardımcı, birkaç hafta önce Appiah'ı, o gece de Ömer'i yakaladı. Aynı arkadaş, Aurelio'nun Lazarov'u kırmızı kartlık indirişini pas geçmişti. Arkadaş; sen önce top oyundayken dikkatli olsana! Tuncay'ın attığı gole ofsayt çeken Sakarya'daki yardımcı, Sakaryaspor'un birinci golünde neredeydi? Mustafa Çulcu kardeşim; uyuşturmayı bırak, operasyonu yapıp gövdeyi kurtar! Yoksa sizi kimse kurtaramaz. Lazaroni'nin yeni harikası! Kırk yıldır spor yazarlığı yapıyorum. Hasbelkader bendeniz de top oynadı ve neredeyse doğduğundan beri de maç izliyor. Ama Lazaroni'nin Denizlispor'a karşı çıkardığı bir on bir türüne hiç rastlamadığımı açıkça söyleyebilirim. Tamam uç adamsız takım da kurulabilir. Ama o orta alan kalabalığındaki elemanların neredeyse tamamının iyi top kullananlardan oluşması gerekir. Hüseyin, Hasan ve Szymek'in içinde bulunduğu o altılı, ilk yarıda az kalsın Trabzonspor tarihinin en ağır iç saha yenilgisinin hazırlayıcısı olacaklardı. İbrahim Hacıosmanoğlu kardeşim, Apoel'le deplasmanda oynanan maçtan sonra şöyle bir cümle kullanmıştı; "Lazaroni, hangi takımı çalıştırdığının farkına varmalı." Bence tam bu maçın ilk yarısı için kullanılacak sözler. Trabzonspor; dikkat! Peruklu kafalar! Yıllar önce birileri de bir derbinin sonucu için ekranlarda saçına iddiaya girmişlerdi. Eh hayli zaman geçti ya! Bu maskaralığı yeniden sergilemek gerekir. Gerekir de, kendini otorite ve kamu vicdanı temsilcisi diye lanse eden bir spor yazarı ile, bir zamanların koca FIFA hakemi bir doktora yakışır mı? Servet tutkunları! Yok yok para pul adına kullanılan servet değil bu Servet! Bu servet, F.Bahçeli Servet! Ne mi oldu? Bakın ne oldu? Dün, Ukrayna Milli Takımı'ndaki Schevcenko'dan iki, Milanlı Schevcenko'dan üç olmak üzere toplam 5 aynı tip gole izin veren Servet için F.Bahçeli amigo yazarlar, "Dinamo Kiev maçında oynamaz mı kardeşim" diye nara atmazlar mı? Kimler mi ? Digiturk'teki ulu F.Bahçe yorumları sahibi Altan Tanrıkulu, başkan ajanslarından Ercan Saatçi ve Alaattin Metin! Bunlar okuyabildiklerim. Başkaları da bulunabilir. Şimdi anladınız mı, F.Bahçe neden bir türlü belini doğrultamıyor... Peki, Sakarya yenilgisinden sonra niye yine Servet'i yazmadınız? Kılavuzu karga olanın burnu "neden" kurtulmazmış? Nurullah Sağlam'ın hiç mi suçu yok! Tamam Zafer Önder İpek ve yardımcısı Mustafa Emre Eyisoy maçı katlettiler ama, Konyaspor Teknik Direktörü Nurullah Sağlam'ın hiç mi suçu yok? Olmaz mı? Savunmanın ortasından Ömer atıldı, yerine Tayfun'u aldın, doğru... Ama bu tip durumlarda çıkacak oyuncular mutlaka ileri uçtan olmalıdır. Hele hele deplasmanda ülkenin büyük takımlarından biriyle oynuyorsun. Genç hocanın, futboldaki bu asırlık, neredeyse kural olmuş teamülü öğrenmesi gerekiyor. Locaların da dili vardır! Hürriyet köşe yazarı Sayın Tufan Türenç, Dinamo Kiev maçından sonra köşesinde çok ilgi çekici bir yazı yazdı. Asıl ilgi çekici olanı da, maç sırasında, Maraton tribünü tarafındaki localardan yönetime çok ağır küfürlerin edildiğinin dile getirildiği bu yazıya F.Bahçe yönetiminden yalanlama gelmedi. Demek ki, doğru... Zaten doğru olduğunu ben de biliyorum da... Nihayet aklı başına gelen F.Bahçeliler, aynı zamanda yönetimin de aklını başına getirdiler. Nasıl mı? Baksanıza, Salı Pazarı toplanırken, tezgahta kalan son mallara hücum misali, üç isim transfer edildi... Hayırlı olsun! Eline sağlık Tufan Türenç! Ama hemen şunu söyleyeyim, ben Lugano'nun, Luciano kadar faydalı olacağını sanmıyorum. Dürüst ve ilkeli gazetecilik sizlere ömür! Zaten bunu bilmeyen kalmamıştı da, hatırlatmak için bir kere daha vesile oldu... Ne mi? Anelka'nın, TV-5 Fransız kanalına verdiği demecin, benim medyamın ancak ve sadece birkaç gazetesinde yayımlanabildiğidir. Türkiye, Fotomaç ve Zaman'da görebildim. Acaba, tirajlarıyla böbürlenen diğer büyük gazeteler neden Anelka'nın görüşlerine yer vermediler, daha doğrusu veremediler? Vah vah vah! Köşelerinde attıklarında mangalda kül bırakmayan ünlü genel yayın yönetmenleri acaba servislerine bunun hesabını sorabildiler mi? Temiz eller! F.Bahçe, Beşiktaşlı Burak elle düzeltip golü atınca ayağa kalktı. Haksız da değiller hani... Dün Anelka aynı haltı yiyince, pankartlarla sahaya çıkanları hatırlatan ikinci başkan Nihat Özdemir, "Hani, nerede o yaygaracılar" diye sordu. Haksız da değil hani... Hatta çok da haklılar... O halde şimdi ben de bir soru sorayım; "Peki, neden hiç kimse sizinle aynı feryadı basmıyor?" Ben de bu soruyu sormakta haklıyım galiba... Laf söyledi! Rahmetli babam, olmadık bir söz ettiğimizde, "Laf söyledi, bal kabağı" diye tepki gösterir, yanlışımızı düzeltirdi. Yani sırasız, yersiz, ya da yanlış kelam ettiğimizi belirtirdi. Deyim, babamın keşfi miydi bilemem ama, çok da hoşumuza giderdi. Nereden geldim buraya... Şuradan... Bir Beşiktaşlı zat-ı muhterem, "F.Bahçe bize söyleseydi, Roberto Carlos'u hemen getirirdik" diyerek yırtık faniladan çıkıverdi. Ardından bir F.Bahçeli de ona, aynı yırtıktan çıkarcasına benzeri bir cevap verdi... Ah rahmetli babacığım, ne de güzeldir senin o kabaklı sözcüğün... Destur deyin! Show'da kuş mu uçuruyorlar nedir, bir magazin programı var... Tam anlamıyla uçuyorlar... Bir bayan, aynaya bakmadan sallıyor... Bir magazin üstadı, Boğaz'da oturanlara, rahatı, huzuru çok görüyor, bir eski dostum da bunlara laf yetiştirmek için kelimelerle yarışıyor. Ya caaaanım sunucu? Bu hallere mi düşecekti, koca eski sporcu, mükemmel diksiyonlu spor adamı? Ama siz siz olun, Boğaz'ın sakinlerine dil uzatmayın! Çalın çanınızı, bakın dalganıza! CAS'a giden kafa! Nerede görülmüştür beyler, ısmarlama futbolcuyu UEFA'ya postalanan maç kadrosunda göstermek? Hayret ki hayret! Haaa UEFA'da bir işgüzarın yaptığı büyük gaftır ama, koca F.Bahçe, ısmarlama oyuncunun listede yer alabileceğini nasıl düşünür? O zaman herkes, listenin 18'den sonrasını falan muhtemel transferlerle donatır. Asbaşkanlardan hukukçu olanı da, tutmuş CAS'a başvurmaya kalkışmış... Aman sakın! Başına bir şey olur dostum... Bu kafalarla işimiz çok zor! Basketbol Milli Takımımız, Dünya Şampiyonası'nda büyük iş yaptı. Her ne kadar bazı art düşünceliler yendiklerimizi rakipten saymıyorlar ama dünya bizi konuşuyor. Zaten bu kafalar, futbolda da dünya üçüncüsü olduğumuzda, "Kimi yendik ki" diye burun kıvırmışlardı. Harika çocuklarımızı bir kere daha kutluyorum. Yara bere içinde, kırık çıkık ağrılarıyla bu savaşı verenlerin ancak alınlarından öperiz... Bu ne demek! G.Saray taraftarı, son G.Antepspor maçında tribünlere F.Bahçe'yi hedef alan bir çok pankart açtı. Kimisi esprili, kimisi ise yaralayıcı idi... Hele hele, "52 bin artı bir dansöz"ü anlayamadım. Kim bu dansöz? Hayır yaralanan dansöz, kimse o, ona bir şey olmaz da, F.Bahçe'ye ayıp olur, onun için yazdım... ------ >>> Burak, Özgürcan olamadı! G.Saray'ın gençlerinden Özgürcan, hatırlanacağı gibi, elle attığı golün geçerli sayılmasını hakemi uyararak engellemiş, hatta bu yüzden de sarı kart gördüğünden bir sonraki hafta cezalı duruma düşmüştü. Tabii bu davranışıyla da fair-play ödülüne layık görüldü. Bu olayda hocasının, Özgürcan'ı bu itirafı yapmaya zorladığı da söylenir. Öyle veya böyle... Peki, Beşiktaş'ın yeni yıldızı Burak, neden hakeme gidip, ben topu elle aldım ve golü öyle attım demedi? Bir de kalkmış, 'Top elime çarptı, farkında değilim' diyor... Olmadı Burak, sen bu takımda kahraman olmaya doğru yön almış bir gençsin... Ama böyle kahraman olunmaz...