Evet bu kaleci, F.Bahçe ve Milli Takım'ın kalecisi Rüştü'nün ta kendisidir. Açık ve net ifade edeyim; Rüştü, Allah'ın kendisine verdiği niteliklere ve bu doğal zenginliklerin üzerine katkıda bulunanlara, dolayısıyla da kendisine kötülük yapabilmek için adeta "Olmaz"la inatlaşmaktadır. Bu, belki de, dünya futbol haritası üzerinde rastlanmamış, duyulmamış bir kaleci serüvenidir. Rüştü, sakatlığı gündeme getirildiğinde de, "Ne yapayım, takımı yalnız bırakamıyorum" diyerek profesyonellik hatası yapmakta ve de formasını giydiği takımların kalesinde çok yakında panik yaşanmasının temellerini, hem de çok sağlam şekilde atmaktadır. Peki, Rüştü ne yapmamalıdır? Önce, net ve kesin bir teşhisi eline almalıdır. Bununla en çabuk veya en yüksek randımanı verecek tedaviye derhal başlamalıdır. Bu süreç içinde asla ve asla kalesine geçmek gibi bir hevesin peşinde olmamalıdır. Doktorundan ve doktorlarından "Tam sağlam... Dolayısıyla gerçek kaleci idmanı yapabilir" raporunu aldıktan sonra gelip, hocası ve hocalarının karşısına "Ben hazırım" diyerek dikilmelidir. Bu paragrafta, bir öncekindeki "Gerçek kaleci idmanı" tırnağını açmak istiyorum. Ben, gerçek kaleci idmanını en yakından görmüş biriyim. F.Bahçe'nin tahta tribünlü stadında dev kaleci Özcan Arkoç'un Szekelly'nin; tüy sıklet Selahattin Ünlü'nün hem Szekelly, hem Marko Mihailoviç'in, Ali Sami Yen'de Nihat'ın Kaloperviç'in idmanlarında kan kustuklarını gözlerimle gördüm. Bu kaleciler, hocalarına idmanı bitirmesi için yalvarmışlardır çoğu zaman... Ama bugün Rüştü için aynı idman dozundan söz etmek mümkün değildir. Gazeteleri okuyorum, televizyonları izliyorum; Rüştü ya salonda, ya düz koşuda, ya da Almanya trafiğinde... Bakın size Rüştü ile geçen sezona ait bir dram daha anlatayım. Bitime, yanılmıyorsam 6 hafta kala, Rüştü sakatlanıp Almanya'ya gitmişti. Oğuz, yer aldığı - ki, bunlardan biri Beşiktaş'la oynanan ikincilik finali idi - maçların hepsinde iyi oynadı. Ve G.Saray şampiyon, F.Bahçe de ikinci oldu, bitime iki hafta kala... F.Bahçe sondan bir önceki oyun için Bursa'ya gitti. Ve orada Almanya'dan iki gün önce dönen Rüştü oynatıldı, oynadı. Böyle şey olur mu? Rüştü'ye sordum, neden oynadın diye... Hoca ısrar etti, kıramadım cevabını verdi. Şimdi gelelim finale... Kaleciler, futbol oyunundan en uzun ömürlü sporculardır. Ama Rüştü bu inatlaşma ile hiç dilemem ama, otuzunu anca bulmuşken, ıskartaya çıkabilir. Oysa Rüştü'nün önünde daha en az altı-yedi sezonu bulunmaktadır. Hem kendi, hem hocası, hem yöneticisi Rüştü'nün her şeyden önce bir insan olduğunda, yani sağlıklı yaşamak hakkına sahip olduğunda görüş birliğine varmalıdırlar. Yoksa, en nankör mevki kaleciliğin bir yeni kurbanı da Rüştü olacaktır. Çünkü, kaybedilen bir maçın hatalı yenmiş bir golü varsa, kaçırılan onbeş pozisyonun muhasebesi bile yapılmaz, fatura hatalı yenilmiş gole yazılır. Bu, tarih boyunca hep böyle olmuştur. Altay maçı 1-0 F.Bahçe'nin mağlubiyetiyle sonuçlansaydı, ne Serhat, ne Ortega, ne Lorant gündeme gelecek, Rüştü, yeni bir dayak heyecanı veya korkusu ile yaşayacak, yaşatılacaktı.