Bir Ceyhun kaç Beckham eder? Hadi bakalım, alın kağıt kalemi elinize, hesabı yapın! Ya da teknik adamsanız, toplayın verileri, bulun cevabı! İstatistikçi iseniz, çıkarın bakalım rakamlarla sonuçları... Bana cevap verin baylar bayanlar! Yoksa Hıncal Uluç'un, "Bizdeki Ceyhun iki tane Beckham eder... Şutsa şut, orta ise orta, passa pas... Ne yani, yalan mı söylüyorum" yorumuna katılacağım haaaa!.. Nasıl olsa Haşmet Babaoğlu ile Kenan Onuk katıldılar, ben de katılsam ne olur ki?.. Dışarıdakiler mi, içeridekiler mi? Sizce hangilerine rapor gerekli? Beşiktaş'ın zayiatı büyük! Beşiktaş, millî maçın arasından yararlanarak dinlenmiş olarak çıktığı Denizlispor maçında gerçekten fırtına gibi esti. Hatta Sergen bile 10 yıllık futbol hayatında hiç bu kadar sık tempolu koşmamıştı. Denizlispor gibi iyi bir takım tam anlamıyla abondone oldu desek yeridir. Rıza belki de ilk defa üç oyuncuyu bu kadar erken sürede değiştirmek zorunda kaldı. Ama Beşiktaş maçı alırken, bana göre çok önemli iki zayiat verdi. Topu oyuna iyi sokan, topu iyi taşıyan, aynı kanadı dört dörtlük kullanan iki adam Ahmet Yıldırım ve İbrahim aynı anda gitti. İbrahim'in sakatlık süresinde Beşiktaş'ın ne sıkıntılar yaşadığını hep birlikte gördük. Ahmet oyunu başlatış özelliği ile Ali Eren'e hep tercih edildi. Şimdi orta üçlünün alternatifi de tükendi. Yani güller açtı derken, bir yandan da karalar bağlandı. Ölü Hakan'ın yeni derdi! Bizim spor medyasının anlı şanlı kalemleri ve ekranların müthiş yorumcularından büyük bir çoğunluk resmen ve alenen Hakan Şükür düşmanıdır. Bunlar kimler ki? Saymaya ne gerek var. Zaten herkes biliyor. Hakan Şükür için aynı kafalar artık öldü, bitti derken, İngiltere'den gürül gürül bir ses gelmeye başladı... Nefis iki gol ve takım oyununa müthiş katkı... En az 7-8 defa kendi kalesindeki ölü toplara gelen bir santrfor tanıyor musunuz ey cahiller? Nereden bilsinler ki? Daha alacağınız çok dersler var. Yeter ki, kafalarınızı kumdan çıkarın! Revivo yedirdi mi? Cumartesi sabahı gazetelerde bir haber vardı; Revivo'dan çalım... Ne çalımı? Hani, İsrail-Fransa maçının çok iyi oynayan oyuncusu Revivo, bir başka maçta da mı çalım atmıştı? Hayır... Eşinin rahatsızlığını bahane edip, D.Bakır deplasmanından affını istemişti. Sanki, Saddam, Bağdat'tan füzeyi Revivo soldan orta yaparken kafasına indirecekti. G.Saray'ın bu mazereti çok yakından araştırması gerekiyor. Yoksa, yarın falanca ilin rutubetinden, falanca ilin soğuğundan kaçma hakkı herkes için doğar... Kayseri olayları! Kayseri-Rize maçından kanlı olaylar çıkmış. Ayıp be! Tarihteki ayıbınız yetmiyor muydu? Gazetelerdeki fotoğrafa baktım; koca milletvekili kan revan içinde polislerin kolunda kurtarılmaya çalışılıyor. Ne olmuş yani, bu sezon çıkamazsan gelecek sezon çıkarsın... Bu ne biçim taraftar? Acaba tesbit edildiler mi? Bunları bir daha stada sokan zihniyet, muhtemel olaylardan sorumlu olur. Bu da böyle biline, ya da düşünüle... Bana Naumoskiler gerekli... Efes'in ne bizim ligdeki, ne de Avrupa Ligi'ndeki maçlarını kaçırmamıştım desem yalan olmaz. Hatta yurt dışına bile iki defa uzanmıştım. Ne zaman mı? Naumoski'nin oynadığı dönem... Geçenlerde, İtalya Ligi'ndeki bir maçta 48 atmış... Vay be! Ne sayı! Efes'in o yıllardaki, özellikle de Avrupa salonlarında elde ettiği başarının başrol oyuncusu olan bu Makedon starın yerine ne yazık ki, oyuncu bulunamadı. Milli Takım için de bir Naumoski modeli üretilemedi. Şimdilerde yerli oyun kurucular ortalama en fazla 10, yabancılar da 15 atabiliyor. Avrupa kupalarına katılan takımlarımız için de, Milli Takım için de Naumoskiler bulunması bence ilk şarttır. Yoksa, bugün patinaj çekiyoruz, yarın geri vitese geçeriz... Gürtay çok bozulmuş! Gürtay Kıpçak dostum, yani Coca-Cola'nın önemli adamı, rahmetli İslam Çupi'nin CIA'sı, Ümit maçından sonra ertesi sabah kızgınlık ve öfke içinde beni aradı. Nerede ise yarım saat konuştuk. Gürtay, Raşit hocanın 60-65. dakikadan sonra adam değiştirmemesine çok sinirlenmiş. Maçın geri kalan bölümünü kıvranarak geçirmiş. Uğur ve Hüseyin değişmeli idi diyor Gürtay... Gürtay da kim demeyin futbol için... Bu işten iyi anlar. Tabelaya bakmadan konuşur. Fatih'le, Selçuk'un kart cezalısı olması, Serkan'ın kenarda oynatılması zorunluluğunu doğurmuştu. Bence en büyük handikap buydu. Ama şu gerçek var ki, ümit takımı en az A takımı kadar ilgi ve beğeni topluyor. Bu, futbolumuz adına artı nottur. Haluk Ulusoy'un muhasebesi! Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, İngiltere'ye 93 kişi götürmüş. Bu kafilenin içinde sanatçı, milletvekili, yani her kesimden şöhret varmış. Yani oy avcılığı için bir yatırım değil... Ulusoy, eleştirilere karşı da, "Size ne, cebimden verdim" deyip çıktı. Bu defa, cebinden de veremezsin, ülke zor durumda diye tepki gösterdiler. Peki, bu tepkiyi gösterenler, İngiltere'ye uçurulan bir vatandaşın mâliyetinden daha fazlasını gece kulüplerinde garsonlara bahşiş olarak verdiklerini ne çabuk unutuyorlar? Neden, Ortega 22 milyon dolara transfer edildiğinde ayağa kalkmadınız da, oturduğunuz yerden "Vay be ne transfer" diye ahkâm kestiniz? Tabii Ulusoy'un reytingi, tirajı yok, ama F.Bahçe ve diğerlerinin var... Sizi gidi kurnazlar sizi ! Yüz verirsen Ali'ye... Yapar Serhat gibi... Şu F.Bahçe'yi anlamak gerçekten mümkün değil... Dünkü çocuk Serhat, transfer döneminde amma da yormuştu yönetimi... Yönetim de yorulmaya hiç üşenmemişti. Sonunda, yanılmıyorsam 800 bin dolara sözleşme imzaladı. Ne para be! Sanki F.Bahçe lig şampiyonu olmuş, Avrupa Kupaları'nda fırtına gibi esmiş ve bu süreçte Serhat'ın omuzlarına binmişti. Şimdi o Serhat, çek temmuza yazıldı diye takımı terk edip Almanya'ya gidiyor. İşte yüz verirsen Ali'ye, gelir eder halıya... Şunu anlatamadık; hiç bir futbolcu F.Bahçe'den büyük ve alternatifsiz değildir. Yöneticiler daha çok kıdemsiz olduklarından tarihi iyi bilmiyor. Bir araştırıp, öğrenseler, ne Serhat'lar gitmiş, ama takım dimdik ayakta kalmıştır. Hoca dediğin, Terim gibi olur! Baktım da D. Bakırspor maçının ikinci yarısındaki müthiş Terim özelliğini kimse konu etmemiş. Öyle ya, G.Saray kazandı, iş bitti. Hayır! İlk yarının yarım saati içinde D.Bakırspor, G.Saray'ın üçlü savunmasını hallaç pamuğu gibi attı. Bu süreç içinde gol bulamadı ama, net üç adet pozisyonu kaçırdı. Sonra atılan oyuncular ve devrenin 2-1 G.Saray lehine kapanışı vardı. Ama Terim hoca soyunma odasına giderken, sanırım ve eminim ki, savunmasının içine, kenarına derinliğine gelen toplarda sıkıntı yaşadığını gözlemişti. Nitekim ikinci yarıda G.Saray dörtlüye dönüp, bunun önüne de orta alanını yığarak oynadı. Yani D.Bakırspor takımının sürati derinliğe oynama, adam kaçırma stratejisi dar bir alanda kilitlendi. Bu yarıda, ilk yarının en etkili ve tehlikeli oyuncusu Murat tek bir kere top alıp gidebildi. Bu yarıda G.Saray kontraya çıkan taraftı. Yani Terim hoca rollerini değiştirivermişti. Ve G.Saray da uzun zamandan bu yana bu yarıda kontratak özelliğinden kaynaklanan goller ve pozisyonlar buldu. Terim hocamı aramızda görmek hoş oluyor be! Oğuz gitti, ünlü (!) Tamer hoca geldi! Ben her defasında yazdım ve söyledim. Hatta Feyenoord maçından sonra Lorant'ı istifaya davet eden taraftarı, "Yapmayın, daha kötüsü gelir" diye uyarmıştım. Onlar da susuvermişlerdi. Geleceklerini onlar da benim gibi görmüşlerdi. Tamer Güney dostum, bu kulüpte bir kaç saatliğine bundan 20 sene önce hoca olmuştu. Şimdi ise, daha doğrusu 15 yıldan beri alt yapı ile haşır neşir... Tamer, inşallah saçından, kalbinden, daha ciddisi olarak hayatından olmaz... Başka ne diyeyim?.. 30 yıllık dost! Peki, ne yapılmalıydı? Bırakın takımı kendi başına oynasın. Nasıl olsa harç bitti, yapı paydos... Haa diplomalı biri gerekli talimata göre... Ne olacak canım, federasyon bir kaç maçlığına idare ederdi. Sizce Saraçoğlu Stadı maçı alır mı? İngiltere maçından sonra gündeme oturan ilk mesele, rövanşın hangi ilimizin, hangi stadında oynanacağı oldu. Kapasite, konfor olarak en uygun stad Kadıköy'deki Şükrü Saracoğlu görünüyordu. Medya hemen kolları sıvadı ve adresi gösterdi. F.Bahçeli yöneticiler de, şeref duyacaklarını açıkladı. Eh, geriye federasyonun Şenol Güneş'le oturup konuştuktan sonra karar vermesi kaldı. Amaaaaa, sizce Saracoğlu Stadı konforu ve kapasitesi dışındaki oluşumları ile bu maçı hak ediyor mu? Bence etmiyor gibi... Öyle ya, yaklaşık 10 senedir, o stadın eski-yeni halinde, federasyonların bütün başkanlarına edilmedik küfür, yapılmadık hakaret kalmadı. Bu yüzden, F.Bahçe kongre üyesi olan federasyon başkanları bile maçlara uğramaz oldu. Yalan mı? Şöyle bir hafızanızı yoklayın bakalım, o maçı verir misiniz, vermez misiniz? Arkadaşlığın bedeli! Ey Hasan Şaş kardeşim, senin neme lâzım ki, arkadaşınının yanağını okşayasın... Bak kırmızı kartla gittin... Ey Mustafa Çulcu kardeşim; Hasan bir hafta işinden olacak, o yeniden işine dönene kadar sen gece yatağına yattığında uyuyabilecek misin? Aynı soru, olaya maydonoz olan yardımcı hakem için de geçerlidir. Süleyman Seba not verdiyse!.. Beşiktaş'ın şimdiki onursal başkanı ama, bana göre ölümsüz başkanı Süleyman Seba, Lucescu için "Tam isabet..." gibi bir çarpıcı yorumda bulunmuş. Süleyman ağabey bunu dediyse, bırakın günümüz başarılarını falan, her Beşiktaşlı'nın keyif ve gururla dolaşması gerekir. Rüştü gider mi? Hemen cevap vereyim; bana göre gitmez... Dünya üçüncüsü olmuş bir takımın kalecisi olarak gidemedi, gitmedi. Belki de o zaman sözleşmesi vardı, talipler bonservis parasından kaçtılar. Şimdi ise kuşlar gibi hür kalacak... Tabii şayet sözleşme imzalamazsa... İmzalarsa da 2004'ün Ocak ayına kadar hiçbir yere gidemez. Bence Rüştü artık gitmeli... Bu kadar büyük bir kaleci, Avrupa'da kariyer yapmamış olarak futbolu bırakırsa, bence bizim diğer kalecilerle arasında hiç fark kalmaz. Kim daha çok gidecek? İşte F.Bahçe'nin aşağı - yukarı 5 yıllık oyun planı, taktiği ve çağdışı özelliği.... Yani topa sahip olan hangi F.Bahçeli futbolcu, ne yapacak, o topla ne kadar mesafe katedecek? Ya diğerleri? Onlar da izleyici... Yerlerinde çakılı olarak durup, o arkadaşlarının hünerini (!) nereye kadar taşıyabilecğini izliyorlar. Bu tabloya Adana'da saydığım kadarıyla 15-20 defa tanık oldum. Sonra saymaktan bıktım ve bıraktım. Yazık! Böyle bir futbol anlayışının amatör kümelerde bile kalmadığını bilmek ne hazin! Arkasından koşmak! FIFA demişti ki; "Şayet bir savunma oyuncusu, bir rakip oyuncunun arkasında kalıp, onu takip etmeye, yani cezaalanı içinde arkasından koşmaya başlamışsa, ey hakem arkadaş, dikkat et penaltı ihlâli olmak üzeredir. Arkadan koşan savunma oyuncusunun önündeki yani takip ettiği rakip oyuncuya topa müdahale hariç, kılı bile değse düdüğünü çal..." FIFA bunu 1980'li yılların ortalarında demişti, hâlâ da diyor. Haaa, uyan hakem var, uymayan hakem var! O başka! Ama, Ümit Özat da, Fatih de bu mazisi çok fazla olmayan gelişimin örneği oldular. İkisi de, kendilerinin önüne geçen rakip oyuncuların formalarından çekip bıraktılar. Karar ne? Onu F.Bahçeli yöneticiler bildi, biz bilemedik... K. Hakan'a hiç yakışmadı! G.Saraylı K.Hakan, İngiliz maçında 18'e alınmayınca, maçı otel odasından izlemiş. Ayıp! Senin gibi iyi bir profesyonel bunu yapar mı? Sen ki, bana göre artık olmayan iki dizinle hâlâ oynama azmini gösteriyorsun, böyle bir hareketi nasıl yaparsın? Demek ki, sürekli formsuz kalmak, kötü oynamak, ismi büyüğe çıkmış futbolcuları sinir, öfke küpü haline sokuyor. Ancak, Hakan böyle bir ayıp işledi diye, alacaklarını vermemek de federasyonun ayıbı olur.