Bu moda başka moda!..

A -
A +

Bu moda başka moda!.. Efendim; Avrupa Birliği yolunda üstümüzü, başımızı parçalaya parçalaya yürürken, futbolumuzda da, galiba bu AB'ye uyum mu desem, ne desem, yeni bir moda açıldı. Mesele şu: Anlı şanlı teknik direktörler ceplerine çuval dolusu döviz indirmenin yanı sıra, ülkemizin en büyük kulüplerinin yönetimlerine de silah çekebilmekte, onları entrika ustası, manipülatör olarak gösterebilmekte, sonunda da bir özür dileyip yine çuval dolusu dövizi götürebilmektedirler. AB modası bu mudur? Galiba öyle... Çünkü ülkemin geleneklerine göre bu gibi eylemlere başvuranların sonu kapı önüne konmaktı. Demek ki, tarihe saygı, renk aşkı falan da artık maziye gömülmek üzere... Daum modanın öncüsü oldu, Hagi de onu izledi... Eee, alan memnun, satan memnun... O halde... Sonra düştüğünüzde sakın ağlamayın e mi? Yattara'yı kim çözecek? Trabzonspor, Şenol Güneş'le de, çok kötü oynayan Malatyaspor karşısında tıkandı. Tıkanınca, buyurun Yattara! Rakibin sol kanadı felce uğradı, oraya yığın yapmaya kalkışınca, ortası boşaldı ve sonuç olarak Trabzonspor turu Yattara'dan sonra kolay geçti... Anlayamadığım şu: Samet de, Ziya da bu Yattara'nın neredeyse turşusunu kuracaklardı. Şenol da bir devre sakladı... Acaba diyorum, Şenol hoca da rakip yorulduktan sonra mı Yattara'yı kullanmayı düşünüyor? Onu bilmem ama, Trabzonspor seyircisinin uzun yıllar sonra gönlünde ilk defa bir oyuncu taht kuruyor... Buna dikkat! Anelka'ya kurban kim? Gazetelerden okuyorum, televizyonlardan izliyorum, F.Bahçe, Fransız futbolcu Anelka'nın işini bitirmiş. Hayırlı olsun! Olsun da, bir sezon önce, 2004'ün mayıs sonunda, bedelsiz kiralık olarak ve kendisine ayda pazarlık payı bulunan 300 bin euro, başta F.Bahçe olmak üzere, Beşiktaş, G.Saray ve G.Antepspor'a sunulan bir futbolcu, şayet 7 ay sonra yaklaşık 20 milyon dolara mâledilerek alınıyorsa, bunda ne var diye adama sormazlar mı? Ben sorarım da, başkaca yürekli çıkar mı, onu bilemem... Hatta bilirim; çıkamaz da... Mesele şu; problemli bir futbolcuyu bir yıl deneme adına bedava mâledip, sonra çıkarsa yangını, küçük atlatmak varken... Neyse, bana ne... Bana ne diyeceğim ama, para benim ülkemin parası... Ortega'dan 8 milyon dolara yakın bir miktarı yakanlar için yeniden bir 20 milyon dolar tutuşturmak çok mu önemli? Teknik darbeyi bir başka yazıya sakladım... Ama fazla saklı kalmaz, çünkü çok yakında vizyona girer... Bu da başka mesele... Deniz Feneri'ni kutluyorum! Kanal-7'nin ayakta kalan, bana göre tek programı, hiç tartışmasız Deniz Feneri'dir. Sevgili dostum Uğur'un, Güney Asya'daki deprem bölgesine gidişi, bayramını orada geçirişi ve o faciayı yaşamışlara uzattığı yardım eli, gururlanmanın ötesinde göz yaşları ile izlenen bir programın içeriği idi. Deniz Feneri bu ülkenin varlıklı insanlarının izinde gitmesi gereken bir kuruluş... Bravo Uğur, kutluyorum... Yasaklı futbolcular! F. Bahçe bir Cumhuriyet'tir diye bas bas bağırılıp duruluyor... İyi de, geçen haftadan itibaren futbolcuların internet sitelerindeki web sayfaları kapatılmış durumda... Yani konuşmak, yazmak yasssaaaak! Alex hariç... Ne cumhuriyet değil mi? Bence bu rejimin adı başkadır da, burada telaffuz etmeye utanıyorum... Bu arada genç Gürhan da, bir Genç Milli Takım turnuvasına katılmamış... Dur be çocuğum, daha şeyin Kurbağlıdere'ye inemedi, bu ne hava? Naci'nin kalemi kırmızıdır da... Bizim Naci Arkan yazarın kralıdır. Aklına ne geldiyse, tartıp tartıp yazar. Bazen tartmadan da, meselenin üzerine gider... Yani nesli tükenmekte olan harbi gazetecilerdendir... Geçenlerde "Kırmızı Kalem" başlığı altında bir yazı yazmış. Öf ki öf! Aslında Naci'nin kalemi harbi kırmızıdır. Yani eskilerin deyimi ile kaleminden kan damlar... O günkü yazısında, birilerinin çoluk çocuğun imzaya uzattığı formayı kalem kırmızı diye imzalamayışını yazmış. Hani şu barışçı zihniyetin eylemini yazmış Naci... Asıl kırmızı kalem o işte... Anlayana tabii... Reha Muhtar kardeş, sen ana habere dön! Reha Muhtar iyi bir Beşiktaşlı olarak yönetime girdi. Sonra da tüydü... Tüydükten sonra, tüy dikmeye devam ediyor. Çağdaş'la, İbrahim Toraman'ı en iyi tandemci olarak yorumlamaz mı? Al sana en iyi tandemciler... Şayet Zafer Biryol rakip savunmanın çizgisini iyi kontrol edebilen bir uç oyuncusu olsaydı, değil iki, altı - yedi tane gol atardı... Veysel için işte bizim santrforumuz dedi... Al sana santrfor! Yahu, Veysel Beşiktaş takımında oynar mı? Şimdi Beşiktaş neden böyle çöktü, anlıyor musunuz? G. Saray taraftarı gerçekten şaşırmış! Geçenlerde, G.Saray taraftarları arasında 100. yıl kutlamalarına ilişkin bir anket düzenlenmiş. Soru şu; şimdiye kadar görev üstlenmiş en iyi iki yabancı hoca hangileridir? Feldkamp ve Souness ilk iki sırayı paylaşmışlar. Lucescu üçüncü olmuş... Yapmayın yahu! Siz hiç G. Saray'da, Şampiyonlar Ligi'nde, hem de iki grup üzerinden oynanan şeklinde, bir kere iki grubu geçip çeyrek final oynatan, bir kere de son maçta çeyrek final şansını kaybeden başka bir hoca tanıdınız mı? Ayıp yahu! Çoluk çocukla kazanılmış lig şampiyonluğunu da buraya yazmıyorum haaaa.... G.Saray böyle mi yönetilir? Yaşımla uygun, aklımın erdiği ile bağlantılı, G.Saray'ın 55 yıldır böyle kötü yönetildiğine hiç tanık olmadım... Rahmetli Suphi Batur, Selahattin Beyazıt, Ali 'Ağabey', hatta Ali Tanrıyar dönemlerinde bile... Faruk Süren ve Mehmet Cansun dönemlerinin "delik kasası" bile aranır oldu... Özhan Başkan, anlaşılan o ki, bu ekibini sağlıklı kuramamış... Ya da öyle zor şartlar altında kalmış ki, gelen ağam, giden paşam olmuş... Yönetimin en tanınmış kişisi Ergun Gürsoy, İzmit'teki maçtan önce, Star mikrofonunu elinde tutan Süleyman Rodop'a, "Bana bak, canlı yayın bu, ileri gidiyorsun, sonra karışmam" diyebiliyor. Hangi devirde yaşıyoruz yahu? Süleyman neden "Hooop" demedin? Bari ben senin yerine diyeyim... Lütfü Arıboğan penaltı attı mı? Şu bizim Doğan ömür adamdır vesselam... Geçen gün ciddi ciddi, "Ağabey sana önemli soru soracağım" demez mi? Doğan bu; yanlış cevap verirsen yandın demektir. Şöyle toparlandım, "Sor" dedim... "Ağabey; Lütfü Arıboğan, beş penaltıdan kaçını gol yapmış?" Alın bakalım! Soruya bak! Yahu Doğan, ne penaltısı diyeceğim, lâfı ağzıma soktu: "Eeee, Futbol Federasyonu Genel Sekreteri basketbolcu olunca, adama penaltı attırmazlar mı?" İşte Doğan bu... Hangi Doğan mı? Bu hikayeden sonra soyadını yazmaya hacet var mı? Başıboş kalan takım... Beşiktaş, bu sezon elinde kalan tek hedef olan kupada, Konyaspor'a karşı oynamaya hazırlanırken, başkan Demirören, şube sorumlusu Oktay ve ikinci başkan Aksu yurt dışında bulunuyorlardı. İster misiniz, maç seyircisiz oynanacak diye, onlar da maça gelmemiş olsunlar?.. Olur ya... Yanlış anlaşılmak diye bir şey var... Ya da yanlış anlama... Transferde olduğu gibi... Seni Yalçın Ağabey seni! Şu bizim Yalçın Ağabey ömür adamdır vesselam... Geçenlerde Caferağa Salonu'daki olaylı maç sonrası, tutmuş salona tepeden tırnağa ketçap dökmüş... Soracaktım, sonra vazgeçtim. Herhalde şunun için yapmıştır dedim: "Eh bıçak çekildi, yumruklar havada uçuştu, ama kan çıkmadı... Bari değsin..." Köfte - ekmek rüşvet olur da... GSGM Müdürü Mehmet Atalay kardeşim aradı, uzun uzun konuştuk. Kendisine basketbol genel kurulu sırasında delegelere dağıtılan kameralı cep telefonlarının kaynağını araştırıp araştırmadıklarını sordum. Çünkü bu açık ve net biçimde bir rüşvetti. Mehmet, "Ağabey, bir telefonu rüşvet sayıp oy veren olur mu?" demez mi? O gün Mehmet'e "Olur" diye cevap verdim de, dün bizim servisteki Fehim Kayacan, "Ağabey, köfte ekmeğe bu ülkede 7.5 milyon oy çıktı" diye bir hatırlatma yapınca ben de bunu Mehmet'e paslayayım dedim. Kayahan usta, ağzına sağlık! Beste makinesi Kayahan usta, geçenlerde "Sezen Aksu, Nazan Öncel'i gitar diye akort eder" demiş. Müzik dersinden hiç 5 alamadım. Ama dinlemesini çok severim... Hem de ne varsa... Kayahan ustayı müthiş bestelerinin yanı sıra böyle bir dosdoğru çıkışı sebebiyle bir kere daha kutlamak istiyorum... İzninle usta!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.