Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu dostum, Türkiye Spor Yazarları Derneği'nde harika bir sergi açmış. Mim, ufku çok geniş, halkın içinden çıkmış harika bir ressamdır. Tercüman'ın parlak yıllarında, bizim spor sayfasının manşetlerini hep onun karikatürleri ile güçlendirirdik. Mim, ülkenin gündeminden çıkmış, ya da parmakla sayılacak kadar azalmış meslekleri işlemiş bu defa... Hıncal Uluç dostum da sergiyi gezmiş, köşesinde göklere tırmandırmış. Mesleki dayanışma buna derler işte... Tabii tam yerine denk geldiyse... Tebrikler Mim! Standart Liege'e fark attıran gazete! Beşiktaş'ın bu akşamki Avrupalı rakibi Standart Liege'in geçtiğimiz hafta sonu oynadığı maçın sonucu bütün gazetelerde, "Beşiktaş'ın rakibi fark yedi: 4-1" diye çıktı ama, aynı maçın sonucu Akşam'da "Standart coştu; 4-1" şeklindeydi. Üstelik, Akşam, Standart takımının gollerini atanların isimlerini ve gol dakikalarını yazmış. Yaklaşık on yıldan fazla bir süredir gerek gazetelerde, gerek televizyonda, gerekse de ders verdiğim fakültede, "Bir gün gelecek, spor basını maçların sonuçlarını da yanlış verecek" diye yazıp, söylüyordum. Konyaspor -Beşiktaş maçının Sabah'taki değişik sonucundan sonra da Akşam'ın falsosu... Sabah, ertesi gün özür yayınladı. Ben bu satırları yazarken, umut ederim ki, Akşam da benzeri bir uğraş içindeydi. Ama özür dilemek çözüm değildir... Hele hele söz konusu, kamuyu bilgilendirmek ise... Tümer ve Sergen olayı! Beşiktaş, Samsun'da Tümer'in futbol şovu ile maçı alırken, bitime 15 dakika ala girmiş olan Sergen de bundan bir golle ortaklık kazandı. Vay sen misin? Neden Del Bosque iki ası aynı anda, aynı onbirde oynatmamış? Düne kadar, "Bu ikili aynı onbirde oynamaz" diye yazıp çizenler de, Del Bosque'ye çatmazlar mı? E vallahi bu ülkede tribün terörü oluyorsa, hiç şaşmamak gerekir. Ben de diyorum ki, bu iki oyuncu, Samsun diri ve baskılı oynamaya arzuluyken ilk onbirde olsalardı, Beşiktaş'ın önünde kazanılacak değil, kurtarılamayacak bir maç olurdu. Haaa, bu arada Tümer, bence bu ülkenin hem kendi takımında, hem de Milli Takım'da lokomotiflik yapacak oyuncusudur. Bunu daha Samsun'dayken Kanal-7'deki programımda da söylemiştim. Haydi Tümer; sen sen ol, Sergen'in vermediklerini ver! Daum'un kafası neye çalışıyor? Önce hemen vurgulayayım, futbola hiç değil... Çünkü yaklaşık 70 maçtır takımını orta sahasız oynatan bir hoca, henüz dört-beş maçtır doğruyu, ya da olması gerekeni bulduysa, futbola kafasının erdiği söylenemez. Ama kafasının erdiği çok önemli bir öge var... Ekonomi, ya da para kazanma yolu... Ben şimdi soruyorum; Herr Daum, Sparta maçını kaybetseydiniz, maçtan sonra "Sözleşmem sezon sonunda bitiyor, düşünmem gerekecek" der miydiniz? Şayet derdim diyecekseniz, bunu maçtan bir gün önce düzenlediğiniz basın toplantısında neden söylemediniz? Diyarbakırspor maçından sonra, "Şimdiden şampiyon ilân edilmez, rakipsiz gösterilmek beni yarın eleştirmek adına yapılıyor. Bunları yemem" diyen Daum, acaba yarın, futbol bu, kaybedilecek bir maçın ardındaki eleştirilerin peşin önlemini mi alıyor? Ne dersiniz? Bazı maddeler, bazı insanlara belki mesleki alanda zararlar veriyor ama, başka işlerde de işe yarıyor demek ki... Bu bölümü dikkatle okuyun! İngiltere Premier Ligi'nde iki hafta önce oynanan bir maç sırasında, rakip takımın siyahi futbolcusuna top geldiğinde, oturduğu yerde maymun jestleri yapıp, aynı hayvanın sesleri çıkartan bir taraftar, ırkçılık yaptığı gerekçesiyle tutuklanmış. Davası görülmüş ve 1880 dolar para cezası ile 6 ay hapse mahkum edilmiş. Yani ne küfür var, ne sahaya yabancı madde atmak var, ne yanıcı ve parlayıcı madde kullanmak var... Peki ne var? Sadece devlet ve onun yasaları var... İşte bu kadar basit beyler! Yahu Kâzım etme, eyleme! Bizim Kâzım'ı artık takip etmek çok zorlaştı. Bir zamanlar temcit pilavı gibi, "Sergen, küçük maçların büyük oyuncusudur" görüşünü önümüze mönü koyan Kâzım, Bükreş'teki maçtan sonra, "Büyük maçların büyük oyuncusu Sergen neden takımda yoktu" diye yazmaz mı? Vallahi işimiz çok zor. Hele hele okurun, izleyicininki daha da zor... Selçuk Dereli'nin yağcısı yandı! Diyarbakırspor - G.Saray maçını Selçuk Dereli yönetmişti. Gözlemcisi de tam 9 puan vermişti. Oysa maç hiç de öyle 9 puanlık bir maç değildi. Hakemi zorlayacak tek bir pozisyon dahi yoktu. Hal böyle olunca, bizim Ömer Üründül, gözlemcinin iflahını kesmiş. Tam 6 ay hava değişimi... İşte bu kadar basit! Hadi bakalım, bundan sonra kıyak yapın da görelim... Zaten görmüyoruz. Baksanıza Mustafa Çulcu 6 bile tutturamadı. Devam Ömer! Yapma be Hagi! Hagi, teknik direktörlüğü bir kenara, yüz yılın en büyük futbol ustalarının içinde yer alıyor. Böyle bir konuma yükselmiş eski ünlü bir futbolcu, teknik adamlıkta henüz rüştünü ispat etmemiş olsa bile, sıfırın altında 8 sekiz derece, taşlaşmış bir zeminde, 1-0 giden maçın sonra 10 dakikasına, şayet orada bir eksiklik meydana gelmemişse, savunma oyuncusu sokmaz... Bülent Korkmaz efsane futbolcudur. As kalsın Hagi'nin bu yanlış uygulamasında kurban olacaktı. Peki, ne mi olur? En fazla ileri uca bir adam koyarsın, "Koş, çalış, oralarda bulun" dersin... Böylece bu tasarrufun, kazanılmış skoru yaralamaz. Kulağına küpe olsun Hagi! Takvim 2004 de, gerçek yıl o mu? Evet, yıl 2004... Az bir zaman sonra da 2005 olacak. Ama ben Türkiye'nin hâlâ 1960'larda falan olduğunu görüyorum. Baksanıza, Beşiktaş - Rizespor maçı sırasında tribünlerde bıçakla cinayet işlendi. Hemen bir hafta sonra, bu defa Samsun'daki stadın önünde iki genç bıçaklandı. Yahu bu ne ülke be? Bu hafta ateşli silahla yaralama olmaz inşallah... Öyle ya, cinayetten sonra bıçaklama oluyorsa, nasıl endişe duymam ki... Hep söyledim; daha bin fırın ekmek yememiz gerekli... Gerekli çünkü, son 20 yılda bizi öyle zayıflattılar, öyle zayıflattılar ki, vallahi bin fırın da yetmeyebilir... Ahmet Çakar hocam, sana çok üzüldüm! Ahmet Çakar iyi bir dostumdur. Hem doktor, hem eski bir FIFA hakemidir... Ama bakıyorum da, Kanal -D'deki programda azarlandığı bir kenara, bir de görüşlerini belirtmesi veya herhangi bir konuya girmesi izne tâbi... Geçen hafta Ahmet sordu; "Sevgili İlker Yasin uygun görürse, o konuyu da açabiliriz" Vay be! Koca Ahmet nereden nereye geldi? Dünyanın neresinde, bir yorumcu, bir sunucudan icazet alır? Sevgili Ahmet, şayet İlker Yasin izin vermezse, sen herhangi bir konuyu açamayacak mısın? O zaman gel, seninle haftada bir buluşalım ve açmak istediğin konuları rahatça benimle konuş... Öyle yok, sayın Cemal Bey! Ankaragücü'nün sayın başkanı Cemal Aydın, her maçtan sonra hakemleri suçluyor. Hani neredeyse suçlanmamış hakem kalmayacak. Bir hukukçu bunu yaparsa, gerisini varın siz tahmin edin... Peki, sayın başkan, siz neden hiç aynaya bakmazsınız? Öyle ya, şu takımın başına bir hoca getirin de, hakemlerin yapacağı bir şey kalmasın! Bakalım Sakıp - ki Ankaragücü'nün eski futbolcusudur - ne kadar dayanacak? Ziya Doğan'ın telefonu! Ziya Doğan, geçen hafta çarşamba günü beni aradı. Yani tam bir hafta önce... Yani Konyaspor maçından önce... Neredeyse yarım saat konuştuk. O konuşmanın sonunda, Ziya'nın Trabzonspor'u bırakacağını, hem de bunun çok yakın bir zaman içinde olacağını anladım. Ne mi konuştu? Özel... Bize açıklamak yakışmaz. Ama şu kadarını söyleyeyim, "Ağabey, eşit şartlarda mücadele edemiyorum. Buna rağmen 20 yıllık özlemi sona erdirmenin bunaltıcı baskısı altındayım..." Ve Ziya gitti. İyi mi oldu? Onu Trabzonsporlular bilecek, ben değil... Hakanlar ölmez! Geçen haftaki Ankaragücü - G.Saray maçından sonra inanılmaz sayıda telefon, mesaj ve mail aldım. Hangi konuda, tahmin edemezsiniz... Bakın mesele şu: "Kemal Bey, Kemal Ağabey; sizin manevi oğlunuz Hakan Şükür, golden sonra ne hocasına, ne penaltıyı yaptırtan Orhan'a, ne diğer arkadaşlarına... Doğruca kulübedeki adaşına yöneldi... Bu sizce doğru bir hareket miydi?" Haydi, gel cevap ver bakalım... Hakan Şükür, duygularını hep ön plana çıkarmış, yani profesyonellikten çok dostluk, arkadaşlık gibi ögelere sarılmış, bir futbolcudan önce, insandır. Ama ben de derim ki, keşke önce Hagi'ye, sonra sahadakilere, en sonunda da, belki hepsinden en fazla adaşına sarılsaydı. O zaman bu sorulara ne ben, ne de o muhatap olurduk... Değil mi, sevgili golcü? Bu denklemi devlet, hükümet ve hukuk çözecek! Şimdi size bir denklem sunacağım, galiba da içinde suç unsurları bulunan... İstanbul'daki üç büyük kulübünün maçlarının biletlerini basan Biletix firmasının sorumlusu, "Evet, numarasız ve üzerinde fiyat olmayan bilet de, kart da bastık. Ama bunu kulüplerin talebe üzerine yaptık" diye bir açıklamada bulundu. Kulüpler, "Biz kimseye parasız bilet ve kombina kart vermedik... Üstelik açık tribünlerde kombina kart yoktur" diye bir açıklama yaptı. Tribün liderleri ki, yasada öyle yer alıyorlar, "Biz kombina kartlarını, yani açık tribün için, 400 milyon yerine tenzilatlı olarak 250 milyon ödeyerek aldık" diye bir açıklama yaptı. Aynı liderler, Futbol Federasyonu'nu da milli maçta, toplam yaklaşık 5 ile 6 bin ücretsiz bilet dağıttığını açıkladılar... Çözebildiniz mi? Ey bu ülkenin savcıları; devleti siz yücelteceksiniz... Ey hükümet, bu ülkede düzenin sağlanabilmesi için devleti siz çalıştıracaksınız... Yoksa, yeni facialar kapıdadır... Hangi boyuttan mı? Bunları yapamazsanız, boyutunu siz düşünün artık ... Ya, sevgili Can Bartu... Can Bartu ağabeyimiz Ukrayna maçından önce NTV'de "Bu Shevchenko çok önemli bir futbolcu değil, fazla büyütmeyelim" demişti. Adam, o kadar büyükmüş ki, bizim takımı hemen ufalttı. Bu arada 2004 yılı futbolcusu için Ronaldinho ve Henri ile birlikte FIFA bizim Can Ağabey'in pek önemli bulmadığı Shevchenko'yu aday göstermiş. Ne diyeyim ki artık?..