Bülentlere ders gerek!

A -
A +

İki Bülent hocamız var... Biri Sivas'ta, diğeri Galatasaray'da... Şayet Sivas da, Galatasaray gibi her zaman şampiyonluğa oynayacaksa, her iki Bülent'in de oyunu okuma, oyun felsefesi açısından ciddi derslere ihtiyaçları var. Korkmaz kardeşim; Ümit'e nasıl dayandın? Hamburg'da Lincoln'ü çıkarırken aldığın Mehmet Güven'i nasıl olup da kenara aldın? Arda'ya acımadın mı? Uygun kardeşim; neydi o ilk yarıdaki kadro? Sezer oyuna alındıktan sonraki Sivas'la o ana kadarki Sivas arasındaki farkı görebilirsen ne mutlu! >> Lincoln fazla bile kaldı! Geçen sezonun bitimine daha çok varken, TGRT Haber'de yaptığım programda Galatasaray'ın bir an önce Lincoln'den kurtulup, yerine en azından yarısı kadar birini alması gerektiğini söylemiştim. Bu sezon da TVNet'teki cumartesi ve pazar günleri yaptığım programımda, devre arası iken, aynı görüşü tekrarlamıştım. Sonuç mu, şimdi uğraş dur bakalım... >> Çok uç adamı ile gelen zaferler! Hep söyler, hep yazarım; çok ileri uç oyuncusu kesinlikle kolay atma, maçı kazanma formülü olamaz. Tam tersine maçı riske atmaktır derim... Buyurun buradan yakın! Manchester United, hem de kendi tarlasında, Liverpool'dan dört yedi. Zaten üç gün önce de İnter'den direkler sayesinde sıyrılmıştı. Sanırım bu çağdışı kafaya hizmet etme yarışındaki bizim spor yazarları bir ders almışlardır. Hele hele yaşlı başlı büyük ustaların buna çok ihtiyacı var. >> Roberto Carlos'un fotoğrafı Önceki gün gazetelerde Roberto Carlos'un Real Madrid'e dönmek gibi bir hevesi olduğu şeklindeki haberler, çok ilgi çekici bir fotoğrafla süslenmişti. Roberto Carlos, katıldığı bir etkinlikte elinde Genç F.Bahçeliler atkısı ile fotoğraf vermişti. Hayır, fotoğrafı Aziz Bey gördü mü diye merak ediyorum da... >> Yayıncı kuruluş skandalı! Tam Trabzonspor-Galatasaray maçı için konsantre olmuşuz ekrana, bir de ne görelim; Trabzonspor'un kalesinde Slyva yok Tolga var... Hem de fotoğraflı, hem de listede... Acaba Slyva soyunma odasında mı, yoksa ısınırken mi sakatlanmıştı? Hemen telefonlara sarıldık... Aaaa o da ne? Takımlar sahaya çıkarken Slyva hakemlerin arasında... Kutlamamak mümkün mü! >> Ver Cisse- Ernst'i, al takımı! Ben diyorum ki; Bugün Galatasaray hariç -çünkü orada Ayhan, Mehmet Güven, Mehmet Topal, Barış gibileri var- hangi takımın hocasına "Ernst'le Cisse'yi ister misin" diye sorsanız, Fenerbahçe de dahil şu cevabı alırsınız: "Takımdan kimi istersen al, hem de iki katıyla, ver o ikiliyi..." Yani? Yani Beşiktaş sırtını sağlam yere bağladı. Bir de o çift uç adamı kalabalığıyla kendini kilitlemese... >> Maç seçmek masalı! Efendim; Fenerbahçeli futbolcular iyi oynamak ve kazanmak için maç seçiyorlarmış... Böyle çağa hiç uymayan bir bozuk kafaya hizmet edenler kıyamet gibi!.. Çok bilgili yöneticiler de bu kafadaymışlar. Spor yazarları da, ne yazık ki, kendi imzaları ile köşelerinde böyle bir masalı anlatıyorlar. Peki, o zaman ben bir soru sorayım; Fenerbahçeli futbolcular Hacettepe maçını da seçtiler mi? Haaa az kalsın unutuyordum; sahi, Fenerbahçe uzun bir süre, hem de Kadıköy'de çift santrfor oynamadı mı? Hadi oradan Andersen taklitleri! >> Bilgi ve yağdan vazgeçtik, hani vicdan? Tamam, bilgisizlik diz boyu... Yağcılık da öyle... Ama ya vicdan? Bizim spor medyasının bu vicdan yeri sanırım kalbinin oralarında değil de, başka bir yerlerinde... Baksanıza; Alex, Semih'ten daha yüksek puan almış. Bazılarında da vicdanlı davranılmış (!) aynı puan uygun görülmüş. Sadece bizim Türkiye ve Milliyet, Semih'e daha fazla not vermiş... Sevgili Rauf Tamer'in dediği gibi; "İşte o kafa!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.