Star Gazetesi ki, bana göre renkli kese kağıdından farksızdır, bazı tetikçilerini bana saldırtıyor. 35 yıllık meslek hayatımızda, sporculuk hayatımızda çok geniş bir çevre edinmişiz. Allah'a şükür! İtibarımız spor camiasında olsun, sosyal yaşamda olsun hiçbir gün 10 numaradan aşağıya düşmemiştir. Beni karalamaya çalışan yazılara cevap vermem için yoğun baskı görüyorum. Ben de "O seviyeye inmem" diye diretip, yazmadım. Ama bu defa bir-iki satır karalamak zorunda kaldım. Çünkü son yazının üzerinde, saymadım kaç yıl ama, epeyce uzun bir süre çocuklarımdan fazla emek verdiğim ve fazlasıyla baktığım Fatih Türker imzası vardı. Bu Fatih'in Türkçe'si çok iyidir ama, yalancılığı, aldığı borçları ödememesi, iki ayda bir nişan yapması da bizim meslek çemberi içinde herkesçe bilinir. Hatta bir seferinde babasına ağır bir kalp krizi geçirtmişti. Kumburgaz Sağlık Ocağı'na kaldırıldı diye telefon etmişti. Aradık, nöbetçi doktor böyle bir vak'a bulunmadığını açıkladı. Yazısında benim birilerinden nemalandığıma değinmiş. Gülerim. Beni tanıyan herkes de güler. Öyle olsaydı şimdi Kadıköy'ün yarısı benim olurdu. Faik Çetiner'in eşinin bana her seyahatten hediye getirdiğini yazmış. Yahu, madem ki ben Faik'i her seyahate gönderiyormuşum, hediye için eşine ne gerek var? Gerek yazılı, gerekse görüntülü basında, bugüne kadar göreve yolladığım bir kişiden bir gramlık, ya da bir kuruşluk isteğim olmuşsa, çıksınlar açıklasınlar. Haaa bunu yapanlar var. Fatih, bunları bulmakta çok zorlanmaz. Hemen yanına baksın yeter! Yazık! Fatih oğlum ki, herkes bunu yakıştırıyordu, bana yazı yazacak en son adam bile sen olamazsın! Başkan Yıldırım'a gelince... Yüreğiniz varsa çıkıp kendine sorun. Yıldırım'a başkan seçildiği ilk kongrede verdiğim desteğin faturasını talep etseydim, şimdi bir bankada sadece 8 milyarcık parası olan bir gerçek gazeteci olmazdım. Tüccar gazetecilerle sakın beni karıştırma... Tarif etmeye çalıştığın gibi olmadığımı da en iyi sen bilirsin. Ben, en çok hayatları boyunca kahrettiğin, yaşlandırdığın çok değerli baban ve annene üzülmüşümdür. Demek ki, evlilik de seni değiştirmemiş. Eee ne derler, can çıkar, huy çıkmazmış. Çalıştığın gazetenin tarzına kurban gittiğin belli... Yazık! çelik ne yapmak istiyor? Mutlu Çelik futboldan gelme hakemlerimizden biridir. Dinamik, pozisyonlara yakın olabilen, en az futbolcu kadar koşabilen ve de kuralları çok iyi bilen bir hakemimizdir. Ancak ne var ki; aynı Mutlu Çelik gündeme oturmanın yollarını aradığını açıkça belli etmektedir. Yani sivri adam olup, kendinden söz ettirmenin ya da yarın hakemliği bıraktığı zaman TV yorumculuğunun yolunu açmaya çalışmaktadır. Hem Türk hakemliğine, hem de kendine yazık ediyor. Başında da değindiğim gibi iyi hakemlik özellikleriyle yetinse, yine de bu ülkede baştacı edilir. Benden söylemesi. yürü ya beşiktaş Türkiye'de galiba Beşiktaş'ın doğru yola girdiğini ve bu yolda ısrarcı olmasını yazan ilk kişiyim. 4'lü savunmanın düzlüğe çıkış olduğunu farkeden Daum, doğru sistemdeki yanlışlıklarla eksikleri maç maç sahanın içinden çıkartıp atıyor. Denizli'de de bunu gözledim. Çift ön liberoyla başlayıp, mağlup duruma düştükten sonra, tek ön liberoya dönüşte, sistem içindeki çeşitlemelerin Beşiktaş'ın içinde dolaşacağını anladık. Fatih hoca da bu arayışlar ve ısrarcılık süreci içinde G.Saray'ı kaç defa 7 puan - 9 puan geri düşürmüştü. Ama mutlu sonu hepimiz biliyoruz. Beşiktaş'ın bu doğru yolda giderken, mutlaka ama mutlaka sistemin istediği bir kaleci bulması da kaçınılmazdır. Çünkü sistem, liberosunu kalecide şekillendirmektedir. Yani kaleci, artistik kurtarışların çok ötesinde, bacakları kuvvetli, kolları çok güçlü ve kafası çabuk ve doğru çalışan bir siluet olmalıdır. Fevzi kardeşimiz, eğer medyadaki bazı az bilenlerin işaret ettiği gibi 1 numara olmak istiyorsa, önce bacakları ile kollarını kuvvetlendirmek mecburiyetindedir. Tabii bir de; futbol bilgisini.... beşiktaşlılardan gelenler Beşiktaşlı okurlarım, yenilgilere rağmen doğru sistem bulunduğu için takımı övüşüme teşekkür ettiler. Görevimiz skor tabelasına bakarak değil teknik yorumlar yapmaktır. Çok şükür, böyle yapınca da meslek hayatımızda hiç yanılmadık. Bir kere daha vurgulamakta yarar vardır. Beşiktaş dörtlü alan savunmasına dönerek çağdaş yolu bulmuştur. Yeter ki, eksikler ve yanlışlar giderilsin ve de skorlara bakılmadan sabır gösterilsin. Mutlu son mutlaktır. şimdi yeni bir f.bahçe Revivo ve Ogün'ün uzun sürebilecek sakatlıklarının yanı sıra Rapaiç'in de artık yedek kulübesinin oyuncusu olduğunu dikkate alırsak; F.Bahçe'nin yepyeni bir oyun düzeni ve yepyeni bri kadroyla oynamasını beklemek, sanırım hayâlcilik olmaz. Ama yenilikçi kafası olmayan Denizli, bu üç eksikle oluşan yeni ortamda da yine liberolu 3-4-3, yine düşünerek tek başına oynayan oyuncuların olduğu bir F.Bahçe sunarsa, pes demekten başka yapacak bir şeyimiz kalmaz. psikolojik açıklama! F.Bahçe Teknik Direktörü Mustafa Denizli, son Leverkusen maçından sonra "Yenilgilerin nedeni psikolojik" biçiminde bir açıklama yaptı. Vallahi bravo! İçimizdeki düşmanlar, kedi, ciğer açıklamalarından sonra, eh bir psikolojik açıklama fena sayılmaz. Bakalım Denizli hoca yarınlarda hangi kulvardan ses verecek. Bu son demeci doktorların da dikkatini çekmiş. F.Bahçe'nin hekim üyelerinden bazıları da bu demece bir hayli üzülmüşler. Ne dersiniz, hoca bunlardan birine gözükse mi acaba? şayet galatasaray... Bu satırları Cumartesi günü kaleme aldım. Yani daha Trabzonspor maçı da, PSV maçıda oynanmamıştı. Ve diyorum ki, G.Saray bir takımı kaybetmenin yanı sıra her hafta verdiği ortalama üç sakattan sonra da, ligde ve Şampiyonlar Ligi'nde iddia sahibi olmaya devam ederse, bana göre değil Türkiye'nin, belki de dünyanın sosyal, tıbbi ve ekonomik eğitim veren üniversitelerde, araştırma konusu haline getirilmesi gereken bir durum ortaya çıkacaktır. Ben kendimce bir şeyler yaptım ve yapmaya da devam ediyorum. Sonuca da vardım. İnanın inanılmaz! Terim hoca öyle bir tohum ekmiş ki, galiba asırlık... yapma be sanlı! Sanlı Sarıalioğlu dostum, futbol tarihimizin örnek alınacak sporcularından biridir. Gazetecilikte de dürüstlük yolundan birgün sapmamıştır. Hele hele aile hayatı ders niteliği taşır. Ama sevgili Sanlı, Cumartesi günü Sabah'ta öyle bir yazı yazmış ki, ne futbolculuğuna, ne de yazarlığına yakışmış. Sevgili Sanlı elmalarla armutları toplamış ve demiş ki, "Sergen'i Beşiktaş alsaydı, şimdi şu kadar puanı olurdu..." Yapma be Sanlı! Hiç böyle bir kıyaslama olur mu? Beşiktaş'ın yapısı, sistemi ve maçına göre rakipleri G.Saray'ınkilerle bir olabilir mi? Hiç futbolda böyle bir kıyaslama olur mu? inşallah, maşallah, aman Allah! Sevgili Turgay Şeren ağabeyimiz G.Saray'ın Şampiyonlar Ligi maçlarında yorum yapıyor. Daha doğrusu yaptığını sanıyor ve de onca yıllık kariyerini zedeliyor. Şeren kaptan sürekli "Aman Allah, inşallah ve maşallah" deyip duruyor. Sahadaki futbolcularla ilgili hiç bir bilgiye sahip değil. Sürekli spikere sorup duruyor. Vedat sakatlandıktan sonra yerine ancak Bülent Akın'ın geçebileceğini söylemesi ise teknikl açıdan büyük gaftı. Turgay kaptan bence sadece yazılarında kalsa 50 yıllık kariyerini de korumuş olur. Benden söylemesi... konfeti ihaneti Evsahibi takımın taraftarının maçın başında veya maç başladıktan sonra sahaya konfeti yağdırması takımına ihanettir. Çünkü maçların ilk dakikaları evsahibi takımın lehine oluşabilecek zaman bölümleridir. Ama konfeti rakip takıma bir rahatlama getirir. Sahaya, trübünlere ısınma süreci kazandırır. Dikkat edin, konfeti yağdırılan bütün maçlarda konuk takımlar maçın başında hep avantaj sağlamışlardır. Yani kaş yaparken, göz çıkartılmaktadır. bu tablodan sonra konuşulmaz Fotomaç Gazetesi'nde Cumartesi günü bir tablo gördüm. Ve G.Saray'a bu ülkenin ne kadar borçlu olduğu gerçeği bir kere daha ortaya çıktı. Sarı-kırmızılı takımın Avrupa kupalarında son 5 yılda kazandırdığı puan 57 bin. Ve diğer tüm katılımcıların toplamı ise sadece 46 bin. Yani G.Saray tek başına Türk futbolu olmuş. Bu takımın sayesinde de UEFA'nın son 5 yıllık klasmanında Türkiye 7. sırada. G.Saray'ı çıkarttığınız zaman 21. sıradayız. Şimdi bu takıma lâf edenin vicdanı sızlamaz mı? G.Saray'a lâf edenin Türklüğünden şüphe edilmez mi? Herkese düşen görev G.Saray'a teşekkür etmektir. Fotomaç'ı böyle bir tabloyu kamuoyuna sunduğu için kutluyorum. Mustafa Denizli hayranı müdürü biraz mide sancıları çekmiştir ama... Yine de büyük gazetecilik yaptıklarını teslim etmek gerekir.