Cezalar ne zaman açıklansın!

A -
A +

Efendim; burası Türkiye... Burası, dünyanın en garip ülkesi... Hele hele söz konusu futbol olunca, garipten de öte... Efendim; bazı kulüpler, disiplin kurullarının ceza açıklama günlerini beğenmezler. Onlara göre önemli maçlardan önce, veya o maçların dört-beş günlük arifelerinde bile ceza açıklanmamalıdır. Ama ne tuhaf ki, cezalar o süreçte de açıklansa, takımlar iyi sonuçlar alırlar... Bu böyle gider... Bari sezon başlamadan bir kural konsa da, kulüplere kendileri için verilen cezaların ne zaman açıklanmasını istedikleri sorulsa... Vay be! Aynı tepkiyi UEFA veya FIFA'ya göstersenize bakayım, adamı ne yapıyorlar... İsfendiyar Ağabey ve Celal Sandal'a yandık! Geçtiğimiz hafta ülke sporu biri futboldan, diğeri ise bokstan çok önemli iki yıldızını kaybetti. İsfendiyar Açıkgöz, yani İsfendiyar, Suat, Metin, Kadri ve sık sık Güngör'den kurulu efsane G.Saray forvetinin sağ açığı... Çizgiye inerek rakip defansların dengesini bozan ilk açık oyuncusu... Gerçek bir sportmen, gerçek bir dost ve ağabey... F.Bahçe tribünlerinden yapılan, "Kel, kel, kel" tezahüratına, tribünlerin önüne kadar gidip, saygıyla eğilen futbolcu... Kadıköy'de sıkça karşılaşır, ayaküstü de olsa sohbet ederdik... Celal Sandal... 1971 Avrupa Boks Şampiyonası ringinde, hem de İspanya'da, yani rakibinin evinde ünlü Fernandez'i ringe yapıştıran balyoz yumruk... Tercüman'da çalışırken, "Türkiye'de doğmasalardı..." seri röportajımda 12 sporcu arasında yer alan müthiş yumruk... Allah'ın rahmeti her ikisinin de üzerinde olsun! Yavaş ama akıllı! F.Bahçeli Alex, son röportajında, kendisine yöneltilen eleştirileri değerlendirirken, yavaş ama akıllı olduğunu dile getirmiş. Hatta günümüz futbolundaki değişikliklere ayak uyduramadığından, yani yukarıda saydığı özellikleri olduğundan, Brezilya Milli Takımı'na çağrılmadığını da söylemiş. Ne güzel! Şimdi ortaya ne çıkıyor? Bizim futbol dünyamızın akıllı olmadığı... Öyle ya Alex dediği gibi bizde akıllı, ama Avrupa'da yavaş... Az kalsın bizimkilere haksızlık ediyordum. Neden mi? Eh, Alex bu sene daha frikik golü atamadı ya... Bir de Parreira'ya dua etmeli... Sıradan, haybeden bir-iki milli maça çağırdı da, transferine yardımcı oldu. Özgür ve bağımsız sansür! Hani derler ya, terzi kendi söküğünü dikemezmiş diye... İşte öyle bir şey... Cihan Oskay'ın hiçbir yerde yayımlanmayan yazılı ve görsel belgeler içeren CD'si, Habertürk'te Şeref Tribünü programının bitmesine neden olmuştu. Bu haberi de üç gazete vermiş, bir de yazar yorumlu sunmuştu. Bendeniz, konuyu geçen hafta sütunuma taşırken, o gazeteler içinde, ne yazık ki kendi gazetemi, yani TÜRKİYE'yi atlamıştım. Allah'tan Sadık Söztutan Müdürüm yazıyı okurken ekleyivermiş. O günkü TÜRKİYE şöyle bir batmıştı hem de, "Özgür ve Bağımsız sansür!" Bu başlığı kim attıysa önce aklına, sonra da eline sağlık... Tabii gerçek gazetecilik davranışıyla o başlığı sayfaya koyan Sadık Müdüre de helal olsun! Çulcu kardeş; mecbur musun? Geçtiğimiz hafta konumuz çok olduğundan, MHK Başkanı Mustafa Çulcu kardeşimizin, Telegol'e gece yarısı, iddiaya göre de içkili, katılışını sütunumuza getirmemiştik. Hemen konuya geçelim... Sevgili Çulcu; sen, MHK'nin başı olarak, o makama otururken, her programa katılacağına dair birileriyle sözleşme mi imzaladın? Bırak konuşsunlar... O programın hakemi zaten malum... Şampiyonlukları belirlemiş bir düdük... Hatta bir başkandan "Ona dokunmayın" cesareti bile almış... MHK Başkanı'nın zırt pırt ekranlara çıktığı nerede görülmüş ki, Sevgili Çulcu? Bu mecburiyetten bir an önce kurtulmanı dilerim... Yoksa futbolu kimse kurtaramayacak! Bu ne biçim yorumcu? SKY Türk'ü önce, Avrupa arenasındaki basketbol maçlarımızı evlerimize kadar getirdiği için bir kere daha kutlayalım ve teşekkür edelim... Ama son F.Bahçe-CSKA Moskova maçında öyle bir yorumcu vardı ki, bu güzel tasarrufa ters düştü. Yahu kardeşim; sen yorumcusun, amigo değil... Ne demek; hakem ev sahibini biraz idare etmeli, bazı faulleri görmemeli, ya da rakibe, olmayanı da çalmalı? Bu hiç yakışmadı... Tabii ki biz de Türk takımlarının kazanmasını isteriz. Ama iş, kurala gelince, orada da destur deriz... Oluyor mu Ziya Hoca? Medyadan takip ediyorum Trabzonspor'u... Ziya Hoca, kupadaki son maçtan önce, bazı gazetelere çıkan demecini hala yalanlamamış durumda. Ziya Hoca o demecinde, takımda bazı karıştırıcıların varlığından söz etmişti. Hiç yakışmadı Ziya Hoca'ya... Şayet böyle birileri varsa, yönetime "Gönderin" raporu verirsin, sonra onlar uğraşır... Ya o birileri de çıkıp, Ziya Hoca takımı bu hale getirdi derse ne olacak? Futbolcu-hoca ikilisi her zaman birbirinin sırdaşı olmalıdır... Çünkü bugün bu takımda, yarın başka takımda karşılaşmanız, hemen hemen kaçınılmaz bir durumdur... Benden söylemesi... F.Bahçe sonuna kadar gitmeli! F.Bahçe, Cihan Oskay'ın ortaya attığı iddialar yüzünden önce devleti göreve çağırmış, ardından da federasyonu Oskay'la işbirliği içinde göstermişti. Bu yüzden de Başkan Yıldırım bir yıl hak mahrumiyeti aldı. Federasyon da, dosyayı, zaman aşımı gerekçesiyle kapattığını açıkladı. Olay bitti mi? Bitti gibi... Ama bitmemesi gerekir... Federasyona soruyorum; Ne demek, "Siz isterseniz, araştırmayı derinleştirip, kesin sonuca varınız?"... Siz, Oskay'dan iddiaları için kanıt istediniz mi? Bu ne biçim devlet kurumu... Her şeyden önce de F.Bahçe sonuna kadar gitmelidir... Öyle bize şu ceza verildi, başkalarına aynı suçtan ceza verilmedi palavralarına sığınmakla, dikkatleri başka yöne çekmekle temize çıkılmaz... Şike ve teşvik iddialarının araştırma merkezi tek ve sadece Futbol Federasyonudur. Onlar istemese de, F.Bahçe sonuna kadar gitmelidir. Yoksa, "Şike vardı ama, zaman aşımı sebebiyle cezalandırılmadı" kuşkusu hiçbir zaman kaybolmayacaktır. Ardında karası olmayan bu işin sonuna kadar gider. Bu da böyle biline... Aydın Ayaydın, o makama ayıp olmadı mı? Dedik ya, Sabah Gazetesi, tepeden tırnağa Haluk Ulusoy'u indirmek için soyunmuş... Listeye bir de Sayın Aydın Ayaydın katılmaz mı? Hani şu bir zamanlar Beşiktaş Yönetim Kurulu Üyeliği de yapmış olan Aydın Bey... Ama Sayın Ayaydın şu anda çok önemli bir kurumun başında... SPK... Yani adalet dağıtıcı durumda... Yani rekabete bile adalet getirici... Ve bu konumdaki Aydın Bey, Spordan Sorumlu Bakan Sayın Mehmet Ali Şahin'i, genel kurulu göreve çağırmayarak görevini ihmal etmekle suçluyor. Destur! Bu kadarı da fazla... Aydın Bey, bir aynaya bakın bakalım, belki de nasıl bir suç işlediğinizi fark edersiniz... G.Saray Divan masalları! Yanılmıyorsam, G.Saray'da ayda bir Divan toplanıyor... Toplanıyor da ne oluyor? Hiiiç! Başkan Canaydın çıkıp, Riva'nın pazarlanmasında son aşamaya gelindiğini, Seyrantepe'nin temeli için kazma kürek geldiğini anlatıp, katılanları tatmin ediyor mu, etmiyor mu, bilemem... Bazen birileri çıkıp, durumdan hiç memnun olmadıklarını dile getiriyorlar... Böylece yeni yıla gelindi... Eh, ufukta kongre de yok... O zaman yeni "Divan masalları" için ocak ayını bekleyelim... En çok da Gerets'in akıbetini merak ediyorum... Çünkü bu da bir divan masalı olmaya başladı da ondan... Semih gerçeği! Eintracht maçını izlerken, taa ikinci gol yenildikten itibaren çevreme, "Yahu Zico, al şu Semih'i, kurtar turu... Bak, devamlı baskılı oynuyorsun... Top sürekli rakip ceza alanı içinde bir oraya, bir buraya düşüp duruyor... Tam Semih'in işi..." diye bağırıp durdum... Sonra Semih girdi ve tebrikleri kabul ettim. Hani kulağa küpe olsun derler ya, ondan yazdım... Beşiktaş'ın dans eden sihirli rakamları! Beşiktaş Divan Toplantısı'nda, Denetleme Kurulu raporuna göre borcun, rakam tam aklımda değil ama, yaklaşık 130 milyon YTL olduğu açıklanmış. Ertesi gün ise kulübün, hani şu Tigana'ya açıklama yaptırılmayan resmi sitesi var ya, hah işte oradan borcun yaklaşık 103 milyon YTL olduğu bildirilmiş... Yani eski paramızla 27 trilyoncuk küçük bir fark... Bizim Tuğrul Yenidoğan, Şeref Tribünü programında Beşiktaş'ın muhasebesinde rakamların nasıl raks ettiğini belgeleriyle ortaya koymuştu. Dün giren paraların göstermelik olup, yarın nasıl çıktığını falan yani... Hayırlı kongreler! Serdar Güzelaydın'ın doğum günü! Konuyu bir daha uzun uzadıya yazmayacağım... Hafta içindeki yazımda sıkıntımı, daha doğrusu gazetecilik mesleğine, bana göre, ters geldiği için tepkimi göstermiştim. O yazıda, "Doğum günü faturasının ödenişi" gibi bir cümle kullanmıştım. O fatura, tabii ki o yazıları yazanların, bir şey karşılığı yazdıklarını dile getirmek için kullanılmamıştı. O fatura, "Hani niye bir doğum gününü o denli abartarak yazdınız" anlamında idi... Ayrıca Serdar Bey'in Federasyon için herhangi bir tasarrufu da yokmuş. O doğum gününün mimarı aradı, yarım saat konuştuk. Son derece sıcak, samimi bu konuşmayı keşke, o doğum günü yerine yazabilsek... İşte asıl o zaman çok şeyi aşarız. Ama yazmama sözü verdim. Affedin!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.