Daum hayranlarına!

A -
A +

Daum'u müthiş teknik adam sanıp, gidişine ağıt yakanlara, aramızdayken eleştirenlere öfke kusanlara haberlerim var. Müthiş hocanız, ikinci ligde... Önce hatırlatma... Sonra müthiş hocanız, ikide sıfır çekti. Önce 3-1, şimdi de 2-0 yenildi. Dahası... Müthiş hocanız, Der Spiegel gibi hayli ünlü ve ciddi bir dergiye bakın ne demiş: "F.Bahçe'yle bir keresinde G.Saray'a karşı kupada 5-1 yenildik. Bu bir idam anlamına geliyordu. Maçtan sonra yönetim kurulundan 14 kişiyle bir araya geldim. Hepsi bana Türkçe, Almanca ve İngilizce hakaretler yağdırdı." Aynı Daum sözlerinin sonunda buna rağmen eve gidip rahatça uyuduğunu da belirtmiş... Ne haber Ankaralı fanatik? Protokol mu, zerzevat tribünü mü? Aslında oraya protokol tribünü demeye dilim varmıyor. Çünkü orası, kulüp başkanlarının yağcıları ve avenesi, federasyon üyelerinin kankaları, devlet erkanının sülükleri, yani orada oturmaması gereken kim varsa onlarla doludur. Bu rezalete son verilmelidir. Kim mi bunu yapacak? Gayet açık ve net... Futbol Federasyonu ile GSGM birlikte... Ben Avrupa'da 200'den fazla ikili temas, altı Dünya Kupası, altı Avrupa Futbol Şampiyonası izledim, bir tek tribünde, bırakın yukarıda saydığım zerzevatı, apoletli adam bile görmedim (Arjantin'deki Dünya Kupası hariç. Çünkü ihtilal olmuştu.) İzmir'de olanlar umarım sondur... Devleti, iki önemli kurumu ile acilen göreve çağırıyorum. Siz de futbolu seviyorsanız ve de fanatik değil de, sportmenseniz bu çağrıma katılın! İşte Anelka'nın Alex kanıtı! Anelka, Türkiye'den gittikten sonra, hatta hatta bir aralık gittiğinde de, takımı Alex'in yaptığını açıklamıştı. Vay sen misin? Özellikle de şu garip taraftar sitesi yok mu, Anelka'ya kin kustular... Tabii ki F.Bahçe yönetimi de... Ama ilahi adalet! Alex, kendi sesi ve kendi görüntüsüyle ekranlardan şu açıklamayı yaptı: "Menacer Volkan Ballı bana kimi alalım diye sordu. Ben de Deivid'i alalım dedim." Gördünüz ve duydunuz mu, F.Bahçe'de transferi ve takımı kim yapıyormuş? Kızıl; Bursa'da postane kapalı mı? Bursaspor Başkanı Levent Kızıl diyalog adamıdır. Önce bu hakkını teslim edelim... Geçtiğimiz haftalarda kendisine ayırdığım bir bölümden sonra telefonla aradı ve elinde belgelere dayalı federasyonla ilgili bilgi demeti bulunduğu bildirdi. Ben de, "Levent yolla, hemen köşeme alayım. Doğrusu çok merak ediyorum" dedim. Ama aradan on gün geçti, tık yok... Acaba Bursa'da postaneler grevde mi? Haaa az kalsın unutuyordum. Sevgili Levent kardeşim; maçtan sonra sahada ne işin vardı? Ya ikinci bir "Zerzevat tribünü" faciası da Ali Sami Yen'in çiminde yaşansaydı? Dua et de, G.Saray cephesi bu eylemine sadece bakakaldı. Başka birileri (!) olsaydı, acaba ne olurdu? Levent kardeşim, pire için yorgan yakmaya kalkışma Allah aşkına! Gülme komşuna gelir başına! Şu atasözleri, ya da eskilerin ders niteliği taşıyan deyimlerine bayılırım. Şimdi nereden aklına geldi demeyin... Hani G.Saraylı Arif vardı ya, her düştüğünde, hatta düşürüldüğünde "Hakemi aldattı" feryadı basılan... Hah işte, o Arif'in rolüne şimdi de F.Bahçeli Alex soyundu. Ve tabii ki düşürüldüğünde de artık "düştü" yaftasıyla cezalandırılıyor. Eeee, ilahi adalet! Sabri'den yılın golü... Bir futbolcu, bitime sadece saniyeler kala, hem de maçı tam oynamışken, 85 metre kadar müthiş bir süratle topu taşıyıp, sonunda da büyük bir teknik gösteri ile gol yapıyorsa, bu gol yılın golüdür. Hem bizde, hem de dünyada... Göreceksiniz, her yerde jenerik olacak. Bravo Fatih Altaylı! Sabah'ın Genel Yayın Yönetmeni tuttu, ilk olarak Star'da ekrana çıkan, daha sonra Şeref Tribünü yapımcısının elindeki açıklamaları Habertürk'te sansüre uğrayan şike itirafçısı veya iftiracısını kendi ekranına çıkardı. Amaç neydi acaba? Star'ın öğrenemediklerini gün ışığına çıkarmak mı, yoksa Habertürk'ün yayımlamaya cesaret gösteremediklerini açıklatmak mıydı? Baktım, ikisi de değil. Amaç, bağcıyı dövmekmiş... Nereden mi belli oldu? Geçtiğimiz pazar günkü köşe yazısını okuyun, hemen anlarsınız. Bravo Fatih Altaylı! Size çok yakıştı! Nereden mi belli? F.Bahçelilerin ünlü (!) taraftar sitesinden... Hayırlı işler Şenol Hoca! Şenol Güneş... Yani Türk futbol tarihinin Dünya Kupası üçüncülüğü apoletini takmış hocası... Yani Fatih Terim'den sonra ikinci uluslararası apoletli hoca... Güney Kore'nin Seul takımına teknik direktör olmuş Şenol Güneş... Hayırlı işler ve başarılar... Güney Koreliler, gözlerinin önünde başarılar elde eden hocamıza kucak açtılar. Ya biz? Dikkat, yangın var! Sezon başından beri hakem işlerine pek girmemeye özen gösterdik. Zaten işler de eskisinden kötü gitmiyordu. Hani umutlu gibiydik, gelecekten... Ama hevesimiz kursağımızda kaldı. Verilmeyen ve kırmızı kartlık açık penaltılar... Penaltılıkların ceza alanı dışına çıkarılıp, kartsız geçiştirilmesi... Kartların neredeyse adamına ve takıma göre dağılımı... Hem de herkese... Daha çarpıcı olanı... Ya da bana öyle geldi... Sanki bazı hakemler, harcanma adına bazı maçlara kasten, "Alın, işte hakeminiz" stratejisi ile atanıyor. Yazık! Ama sonu feci kazık! Bu da biline... Yahu Gerets; çok alemsin! G.Saray Teknik Direktörü Erik Gerets, gerçekten de çok alem adam... Song'u soyunduruyor, sonra da 83. dakikada oyuna sokuyor... Ya, ısınmadan rezil olsun diye, ya da ihtiyaçtan... Ama bence ilki daha akla yatkın... Çünkü, oyundan atılma, sakatlık hariç, savunmalara, hele hele bitime az bir süre kala dokunmak, intihardır da... Ricardinho ve Kleberson'un kahrı! Beşiktaş'ın olduğu kadar, bana göre, ülkenin en iyi iki Brezilyalısı Ricardinho ve Kleberson'dur... Ancak ne var ki, bu iki Dünya Kupası oynamış ve şampiyonluk yaşamış futbolcu, bugünkü takımlarında sağırlar orkestrasını yönetmeye çalışıyorlar. Tigana'nın önce, orkestrayı şeflerin hareketlerini anlayıp uyacak biçime getirmesi gerekiyor. Kleberson'u satmayı düşünmek ise, düpedüz enayiliktir. Verin G. Saray'a bakın bakalım, Kleberson neymiş, görün... Ama dedik ya, verilen sesi alan yok... Beşiktaş kongresi! Beşiktaş'ın olağan kongresi yaklaştıkça, basında tuhaf haberler yer almaya başladı. Doğrusu neye inanacağımıza biz de şaşırdık. Hem borç gırtlağı aştı deniyor, hem de devre arası ciddi transferlerden söz ediliyor. Hem muhalefet yok, tek adayla gidilecek deniliyor, hem de eski adaylardan bazılarının isimleri geçiyor. Acaba birileri mi kurcalıyor? Ne dersiniz? Nasıl olsa sağ vuracaklar ama, yine bir solla sollamayı mı yeğliyorlar? Bebbe kim? A.Gücü takımında cuma akşamı F.Bahçe'ye karşı Bebbe diye bir oyuncu izledim. Acaba kaça mal oldu, çok merak ediyorum. Yahu adam tam anlamıyla bir halı saha oyuncusu... Yazık! O takımda Ali ve Murat gibi geleceği olan gençlerin yerini alıyor. Ne komik haber! İnanılır gibi değil... Ama bekleyin... Transferde ara dönem geliyor ya... Siz şimdi seyredin ortalığı... Daha doğrusu anlı şanlı spor gazetelerimizi ve de bazı gazetelerin spor sayfalarını... Daha bugünden başlayanlar var... Fotomaç yazmış; "Trabzonsporlu Hüseyin, Fener'e, F.Bahçeli Yozgatlı, Trabzonspor'a." Allah aşkına hiç mantığa uygun mu? F.Bahçe'de Deniz, Aurelio ve Appiah ön libero oynamıyorlar mı? Trabzonspor'da, başta Yattara olmak üzere kaç tane sağ kanatta oynayacak adam var? Ama acı olan gerçek ne biliyor musunuz? Şimdi bunların tirajlarında patlama olacak. Ne zamana kadar mı? 31 Ocak akşamına kadar... Bekleyin, görün! İşte basın! Önce hemen şunun altına çizeyim. Şayet, Tuğrul Yenidoğan, Tayfun Bayındır ve ben, o malum bandı yayımlamamaya razı olup, programa diğer konularla devam etseydik, hâlâ Habertürk'te Şeref Tribünü programı vardı. Yani onlar bizi değil, biz onları bıraktık. Neyse... Önemli olan basının haysiyetini kurtarmaktı. Onu yaptık. Ama bunu sadece Türkiye, Cumhuriyet ve Sabah Gazeteleri haber yapabildi ve sadece, uzun yıllar kader birliği yaptığım Atilla Gökçe Milliyet'te yorumla dile getirebildi. Yani bu ülkede sadece üç gazete ve bir yazar kalmış... Vah ki vah! Gazeteciler Cemiyeti ve hele de Spor Yazarları mı? Korkudan kafaları kumda duruyorlar. Ellerinde kınalarla dolaşan darbeciler de gülüp duruyorlar. Hatta, malum kişilerin bizi susturduğunu iddia edip, el ovuşturanlar bile var. Biz buradayız. Bakalım o şakşakçıların sonu ne olacak? Baksanıza bir tanesi ortalarda, şike yaptık diye dolaşıyor. Ya ne haber? Kafaya bak! Önceki günkü Sabah'ın spor sayfasında gerçekten ama gerçekten çok tuhaf bir haber vardı. Aslında haber çok ilgi çekici idi de, içeriyi çok tuhaftı. F.Bahçeliler çarşamba günkü futbol ve basketbol mesailerinin çakışmasını istiyorlarmış. Yani iki maç aynı saatte olsunmuş ki, salon da dolsunmuş. Yahu ya ben haberi iyi okuyamadım veya anlayamadım, ya yazan hata yapmış, ya da istekte bulunanlar kafayı sıyırmış. Daha güzel ya, önce 18.00'de baskete gidersin, oradan 19.30, hadi 20.00 diyelim, gibi çıkarsın, taaa 21.45'de başlayacak futbola da, arada kayıntını da yapar gidersin. Bundan daha güzel program olur mu? Biz senelerce Sergi Sarayı'ndan İnönü'ye böyle indik, oradan oraya böyle çıktık... Sizi gidi muhallebiciler sizi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.