Daum'un vatanı!

A -
A +

Daum'un vatanı! Daum, bir gazeteye verdiği röportajda "Artık benim vatanım Türkiye'dir. Almanya'ya dönmeyi hiç istemiyorum" demişler... Eh, insan rüyasında bile göremeyeceği kadar, hatta hatta Avrupa'da tek bir teknik adamın ulaşamadığı kadar Amerikan dolarlarına çalışırsa, Almanya'ya savaş bile ilân eder. Bravo Tamas! Yine geçtiğimiz hafta bir - iki gazetede dikkat çekici bir haber vardı: "G.Saraylı Tamas, Bükreş'te gittiği bir gece kulübünde adam dövdü..." Vallahi bravo! Çocuk sahada tek bir faul bile yapmadan oynuyor. Şampiyonlar Ligi'nde bile sahaya çıkıyor ama sık sık tünel (bacak arası) yiyor. Demek ki, bazıları gece kulüplerine daha çabuk adapate oluyor. Ne bilgili spor basını ha! G.Saray'ın Rize'de oynadığı maçın ertesinde, gazetelerin spor sayfalarını ve spor gazetelerini okuyunca önce irkildim, sonra da mesleğin gerçekten sona geldiğinin bir kere daha farkına vardım. Spor basını, G.Saraylı Orhan'ın sakatlığını şöyle tarif ediyordu: "Orhan'ın dış veya iç, her neyse yan bağlarında kopukluk olduğu anlaşıldı..." Bunu okuduktan sonra, Orhan Ak'ın maçı tamamladığı aklıma geldi. Ve 'Yuh' diye bağırmışım. Yahu çocuklar, adamlar, iç veya yan diz bağları kopan bir insan koşmayı, zıplamayı bir kenara bırakın, hatta yürümeyi de, ayakta bile duramaz. Aslında Orhan'ın değil spor basının haberinin sakat olduğunu anladım. Peki, bu spor basınında hiç mi bir yönetici yoktur, genç arkadaşa şu soruyu soracak, onu uyaracak, "Oğlum, aslanım, kardeşim, Orhan Ak maçı koşarak tamamladı. Bunda bir yanlışlık var. İyice sor, öğren, öyle yaz..." Ve pazar sabahı gerçek ortaya çıktı. Orhan Ak'ın dizinde ödem varmış... Ne benzerlik değil mi? Ha yan bağları kopmuş, yatağa, alçılı ayağa mâhkûm olmuş, ha ödem oluşmuş, yürürken bile fark edilmemiş... Ve de Olympiakos maçının kadrosuna alınmış! En iyi demeci bulun! Fatih hoca, "Gol yemeden maçı bitirdik, çok mutluyum" dedi... Lucescu da "Hak etmediğimiz bir galibiyet aldık" dedi... Daum "Bu beraberlik beni mutlu etmedi" dedi! Sizce hangisi daha şık, daha teknik, daha içten, daha bilimsel? F.Bahçe'nin savaşı! Baktım, Bursaspor maçından sonra F.Bahçeli yöneticiler yine ortalığı toz duman etmişler. Neymiş, İsmet Arzuman penaltılarını vermemiş. Eee aynı hakem, ceza maçında G.Birliği ile oynanırken İzmir'de kıyaktı ama... Peki, ne zaman önce aynaya bakıp eleştiri yapmayı öğreneceğiz? Rebrov'u orta sahada oynatan Daum maçın sonucundan nasibini alamazsa "Bu kadar iyi adam aldık, yine bir şey olamadık" diye dövünmek kaçınılmazdır. Alpay davası! Alpay'ın İngiltere maçında, Beckham penaltıyı tribünlere diktikten sonra yaptığı hareket asla onaylanamaz. Ama, maçın berabere bitmesine bu eylemin neden olduğunu söylemek kadar büyük bir saçmalık da olamaz. Kanal D'de Selami Özdemir'i Engin Verel hariç - çünkü o futboldan gelmedir - diğer üç vatandaş neredeyse boğacaklardı. Yahu, iki futbolcunun maç içinde takışmış olması, maçın sonucunu nasıl etkiler ki? Haaa, Alpay oyundan atılsaydı, tamam... Ama bana göre Alpay sahanın en iyi oyuncusu idi... Elmalarla armutları toplayıp iki eder demeyin... Futbol topuna ayağını sürmemişleri Engin az ve kısa konuşup mat etti. Penaltıyı öğrenin artık! MHK Başkanı Bülent Yavuz'un bundan böyle penaltılar için özel bir seminer düzenlemesi gerekiyor galiba... Rize'de Ayhan öne doğru plonjon yapıp topu yumrukladı, Serdar Tatlı devam dedi. İnönü'de Zago, Serdar'ı şiddetli bir itme ile yere yapıştırdı, Bülent Demirlek devam dedi. Semih'e Bursa'da arkadan müdahale var, en azından değme var. İsmet Arzuman devam dedi. Sanatçı nasıl anılır? Geçtiğimiz cuma akşamı Fransız kanalı olan TV 5'te ünlü şantöz Edith Pifaf'ı anma programı vardı. Baştan sona kadar büyük bir hayranlık ve keyifle izledim. Hem de sabahın ilk ışıklarına kadar neredeyse... Charles Aznavour, Mirelle Mathieu gibi ünlüler konuk oldu. Daha kimler kimler, neler neler... Bizim özel televizyonların vizyonu zaten böyle bir anmaya uymaz. Ama hiç olmazsa TRT, o programın bantını istesin de, Zeki Müren'ler, Münir Nurettin'ler, Sadettin Kaynak'lar, Selahattin Pınar'lar gibi değerlerimizi lâyıkıyla analım... Turgay Vardar'ın notu! Geçen hafta bizim Selçuk Manav'ın düğününden bahsetmiştim. Ve G.Saray'dan bir futbolcu veya bir teknik adam bulunmayışına üzüldüğümü dile getirmiştim. Aynı takımın basın danışmanı Turgay Vardar'ın o gecede yer alışını da memnuniyetle karşıladığımı belirtmiştim. Turgay bir mail atmış ve gösterdiğim hassasiyete teşekkür etmiş. Ve demiş ki, "Gazetecilikteki ustam Abdülkadir Yücelman bana, dostlarınızın en mutlu ve en acılı günlerinde mutlaka bulunun, öğütünü vermişti. Bunu hep yerine getirmeye gayret ediyorum..." Bilmem Abdülkadir ustanın bu öğütünü hepimiz benimsesek mi? Ne dersiniz? Ne diyorsun Fatih hocam? Rize'deki maç sonrası Terim hoca, "Gol yemeden maçı bitirdiğimiz için çok mutluyum" demiş... Nereden nerelere geldik, değil mi? Eskiden, koca Fatih Terim, maç sonraları neler söylerdi, şimdi neler söylüyor? Demek ki, maç 0-0 bitseydi de, aynı şeyleri söyleyecekti. Geçenlerde, "Bana Hakan Şükür'ün golünü neden sormuyorsunuz?" deyip öfkelenmişti. O gece Terim hocamı, yarı yarıya da olsa haklı bulmuştum. Ama bu defa, ııhhh... Ya birileri çıkıp da, "Neden devrede iki değişiklik birden yapıp da, Baliç'e 88. dakikaya kadar katlanmak zorunda kaldınız?" diye sorsaydı... Hakan Şükür'ün burnu! Rize'de kırık burunla maça bilmem kaç dakika devam eden Hakan Şükür'ü, G.Saray'a döndürmek için günlerce, aylarca naz edenler, sanırım bu olaydan sonra gerçek G.Saraylılık dersi almışlardır. Tabii onlarla birlikte Hakan'ın dönüşünü istemeyen, hatta protesto eden G.Saray müsveddeleri de... Güreli'nin sözlerini duvara asın! Beşiktaş'ın hesap makinesi Hüsnü Güreli, "Sportmen Başbakan sayesinde Maliye Bakanımız'ın da girişimleriyle vergi borçlarımız hafifletildi. Ama bundan böyle yüzde 15 oranına düşmüş vergiyi ödememek yüzsüzlüktür. Bu nedenle bütün kulüplerin her ay vergi beyannamelerini ve futbolculara ödenen ücretleri açıklamalarını teklif ediyorum" diye bir açıklama yaptı. Ve bazıları, nedense bundan rahatsız oldu. Şimdi, profesyonel futbol branşı olan bütün kulüplerin olduğu kadar, müsabakaların oynandığı, antrenmanların yapıldığı her yere, yani Atatürk'ün "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlâklasını severim" vecizesinin yanına Güreli'nin bu sözleri asılmalıdır. İlhan mı, Yavuz mu? Sizce kim eleştirilmeli, kimde şaibe aranmalı? Bence, Sadık İlhan'ın iddia ettiği gibi kendisinden Trabzonspor'u kollamasını isteyen Bülent Yavuz mu, yoksa, varsa böyle bir rica üzerine çıkıp o maçı yöneten mi? Ben olsaydım Sadık İlhan'ın yerinde, "Al düdüğü sen çık" der, yürür giderdim. Tekrar ediyorum, varsa böyle bir rica, ricaya ses çıkarmayıp maçı yöneten asıl şaibeli olandır. Ne dersiniz? İşte Ahmed Hassan! Beşiktaş'ın medyadaki yazar, çizer, konuşur kısmına Lucescu her maç adeta yeni yeni dersler veriyor. Son derste Ahmed Hassan ile bağlantılı idi... Hani Beşiktaş'ta eskiden top oynamış, şimdi yazar olmuşlar diyorlardı ya, "Ahmed Hassan, ilk onbir için dünyaya gelmiş bir futbolcu", Lucescu da alın size o Ahmed Hassan" dedi ve onbire koydu. Sonuç; sıfır... Bakın Lucescu bu futbolcusunu nasıl tarif ediyor: "Ahmed Hassan, henüz ne olduğu bilinmeyen ve de bilenemeyen bir futbolcu. Yani hangi mevkiin, hangi görevin adamı olduğu belli değil..." Bendeniz de, bu futbolcu Basel'deki özel maçta 5 yedirttikten sonra şunları yazmıştım: "Ben Lucescu'yu biraz tanıyabildiysem, bu Ahmed Hassan takıma en son girecek transferlerin başında gelir..." Öyle de oldu. Ama basın hocayı rahat bırakmadı. Peki, aynı oyuncu o golleri nasıl atıyor? Eh, o son zaman zarfı içinde rakip dağılmış oluyor da ondan... Daum Las Vegas'a giderse! Vallahi dolar milyarderi olup döner. Neden mi? G.Antepspor, G.Birliği ve Konyaspor maçlarında ikinci devre kumar oynayıp kazanmıştı. Bu defa Bursa'da başlangıçta kumar oynadı, bu da yetmiyormuş gibi bir de ikinci devre... Sonuçta yine yenilmedi... Korner atmaya giden bir büyük takım, top oyuna girdikten hemen sonra, iki kopya gol yer mi? Kulübede hoca varsa, takımının sol kanadının taa birinci dakikadan itibaren Tamer tarafından didiklendiğini görür, önlem alırdı. Ama Daum ne yaptı? Semih'i de sahaya atarak, altı forvete döndü... Dua etsin de Hagi, Yakup'la Orhan'ı oyundan alıp kıyak geçti. Yapma be Onur Belge! TSYD Başkanı Onur Belge, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi'nde konuşma yapmış ve demiş ki: "Hakan Şükür, 4 yıldır birilerinin torpili ile Milli Takım'da oynatılıyor. Aslında oynatılmaması gerekirdi ama bazı ilişkileri sayesinde oynatıldı..." Ayıp be Onur! Peki, söyle bakalım Hakan'ı oynatmayıp da kimi oynatacaktık? Hollandalı Van Hooijdonk'u mu, vukuat şampiyonu İlhan'ı mı, Nouma'yı mı? Sen ve senin gibi kafası olanlar, bu ülkede Cenk'in bile Milli Takım'da oynamasını savundular da ne oldu? TSYD koltukları bu kadar mı ucuzladı? Milli Takım'da 40 golü baban mı attı? Yani iki maçta bir gol... Var mı tarihte böyle bir adam? Ayıp ayıp! Hiç olmazsa size sunulan makamın değerini bilin! Ahmet Priştina'dan tekzip! Bu da nereden çıktı demeyin. Sayın Priştina, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı... Geçenlerde çok ünlü, yani her şeyden anlayan tek Türk gazeteci ve TV yorumcusuna tekzibi dayamış da, onun için gündeme aldım. Hem de bu ünlü yazarın ismimi vermeden bana salladığı yazının altına denk gelmiş tekzip. Eee, etme bulma dünyası... Bu yazar kim mi? Ben de ismini yazmayacağım. Varın, siz bulun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.