Dayak yiyen kalecinin zaferi ! Rüştü Reçber; her zaman söyledik, yazdık, Dünya'nın en iyi kalecilerinin başında gelir. Fenerbahçe'de dokuz yıl oynadı. Kurtardığı maç sayısı yaktıklarının belkide yüz-ikiyüz katıdır. Ama nedense, Rüştü, Barcelona'ya gittikten sonra Fenerbahçe camiasında bir rahatlama, hatta hatta bazı kesimlerde bir ferahlık, bir sevinç ortamı oluştu. Hayret ! Şayet Rüştü'lü Fenerbahçe bazı ünvanlar kazanmış ise bunların yüzde doksanını kalecisine borçludur. Şayet o da olmasa idi, acaba neler olurdu ? Acaba o menfur saldırının azmettiricileri, ya da failleri Rüştü'nün, bütün bu işkenceye rağmen Fenerbahçe formasını giymesinden rahatsız mı idiler? Olabilir. Ama şu kesin ki, Barcelona'nın, futbolculuğunda çok ünlü olan hocası Rijkaard, yeni başkanı ve milyonlarca taraftarı Rüştü gibi bir kaleciye "1 numaralı kazığı" teslim ettiklerinden çok mutlular. Juventus maçında kırk yıllık Barcelonalı gibi oynayan ve en önemlisi önündeki bütün takıma, "Arkada Rüştü var, nasıl olsa kurtarır" güvencesini vermek her kalecinin harcı değildir. Ayrıca, Catalanlar'ın malum mücadelesinde yaşam, sanki Rüştü'lü değişik bir moral, motivasyon kazanacak gibi görünüyor. Gerçek değerler her zaman değerlidirler. Nerede olurlarsa olsunlar... Kıymet bilmeyenler de, her zaman, her şartta hüsrana uğrama kaderinden kaçamazlar... Enke ne demiş? Barcelona'nın geçen sezon sadece 20 dakika oynayan kalecisi Enke'nin Fenerbahçeli olduğu yazıldı, geçen Cumartesi... Enke de, geçenlerde ; "Barcelona benden üç milyon euro bonservis istiyor. Beni kimse almaz" demişti. Alır alır... Baksanıza, Real Madrid bile üçüncü kaleci olarak niyetlenmiş... Rüştü'nün yaptığına bak! Ne gidersin kardeşim Barcelona'ya... Senin yüzünden üçüncü kaleci Fenerbahçe'ye nasip oluyor... Vay be, Denizli ne yapmış! Geçtiğimiz Cuma günkü gazetelerde dudak uçuklatan bir haber vardı. Mustafa Denizli, Nijerya Futbol Federasyonu'na başvurarak, milli takım sorumluluğu istemiş. Açıklamayı da basın sözcüsü Samuel Kaolu yapmış. Yani resmi ağız... Aynı Denizli, Fatih Terim'le mücadele etmek istiyorum diye, bir büyük kulübümüze de başvurmuştu. Biz o zaman bunu yazdık. Tepki aldık. Eeee, şimdi Nijerya Federasyonu'na da tepki göstersenize, Denizli hayranları... Bu hayranlar, dün gibi hatırlıyorum, haberi, "Nijerya, Denizli'ye talip" diye vermişlerdi. Aslan spor basını be ! Beşiktaş, otobüs mü bekliyor? Geçtiğimiz hafta sonunda gazetelerde şöyle bir haber vardı: "Beşiktaş, İlhan'ı bekliyor..." Neden mi? Efendim; İlhan bey, Bologna'dan sağlam dönerse, ya da sağlam olduğunu söylerse, ileri uca adam alınmayacakmış. Böyle transfer politikası olur mu? Diyelim ki İlhan sağlam döndü. Tuttu, yirmi gün sonra yeniden sakatlandı. Olur ya... Olmadı mı? Olduuuu. O zaman geç kalınmayacak mı? Bu sezon transferde hayli ölçülü ve doğru davranan Beşiktaş, anlaşılan o ki, kapalı tribün meselesinden sonra Çarşı Grubu'yla bir de İlhan için ters düşmek istemiyor. Ama Nouma için düşmedi de ne oldu ? Serhat, amma da sakatmış haaa! Çok iyi hatırlayacaksınız; "Çok feci sakatım. Futbol hayatım bitiyordu. Beni zorla oynattılar. Ben de bir an önce uzaklaşıp, tedavime başladım. Hâlâ da tedavi oluyorum. Durumum çok ciddi..." diye yakınıp durmuştu. Sonra Daum, Serhat'ı, Almanya'ya kampa aldı. Ve de geçtiğimiz Pazar günü oynattı. O feci sakat Serhat'ı bir görecektiniz. Öyle de bir gol attı ki... Haaa Şimdi sıkı durun! Abdullah, Galatasaray'la arada görüştüğü için kadro dışı kalıyor, ama Serhat'a af çıkıyor. Allah var! Hesap, hep bu dünyada görülmüştür. Ah almayacaksın... Alıcı bulamadığı için Fenerbahçe'ye dönen Serhat'ın, takımı yarıda bırakıp gidişinin gerçek sebebi de böylece ortaya çıktı. Allah selamet versin! Etik değerler diye Atilla Kıyat boşuna yırtınmadı... Sinan Erdem! Başlık kısa ve net... Yani, Fransızlar'ın atasözü gibi... Yani, A bon vin, point d'enseignement... Yani, "İyi mal, reklam veya tavsiye istemez..." Sinan ağabeyle rastlaştığımızda bana hep şu sitemde bulunurdu; "Kemal, senin gibi adam, İstanbul Olimpiyatları için hiçbir gün olumlu yazmadı. Neden ?" Ben de, "Nasıl yazayım Sinan ağabey; ortada hiçbir şey yok... Adamlara hep maket, kroki, plân gösteriyoruz... İstanbul'da bir olimpiyat yazmakla görevli yabancı bir medya mensubunu düşünmek istemiyorum... " gibi cevaplar verirdim. Artık ne Sinan ağabey, ne de ben, bu dünyada karşılıklı olimpiyat tartışabileceğiz. Galiba bu dünyada da İstanbul Olimpiyat göremeyecek. Sinan ağabey bir ideal uğruna ömrünü tüketti. Ruhu şad olsun! Ama Türkiye'de idealistlere "yürrüü" dendiği de bir gerçek. İnşallah bu değişir. Aydın Örs! Yine başlık kısa ve net... Aydın da bu ülkenin en önemli basketbol adamlarının başında gelir. İsveç için tam ekip soyundular. Aydın'ın takımında, çocuk yaşta alıp, büyütüp, ihraç ettiği mallar var. Bir hoca için şampiyonluklardan da önemlidir bu... Sanırım Aydın da, Efes'e kazandırdığı yerli yabancı kupalar ve milli takımın Avrupa ikinciliğinden çok bu olgu ile gurur duyuyordur. İşte Hidayet! NBA'nın şampiyon takımına transfer oldu. Bu vesile ile yazmak zorunluluğu hissettim. Teşekkürler Aydın ! Revivo ve Xavier gitti de, Pinto kaldı! Revivo, görülen oydu ki, Galatasaray'ı sevmemişti. Ya da gerekçe olarak gösterilen ticarete kafa yorduğundan sahada etkili olamadı. Tamam... Xavier ise tam bir hayal kırıklığı idi... Tamam... Peki, bana göre, hâlâ mahalle oyuncusu anlayışında oynayan Pinto daha ne kadar duracak? Haaa kira içinse, diyecek yok. Ama, iyi adam olarak ise, vay vay vay ! Türkiye'deki Spor Medyası rezaleti Ey Hıncal Uluç meslektaşım; bu satırları mutlaka oku... Oku ki, günümüz spor medyasının ne hale geldiğini daha iyi anla! Efendim; günlerden Cumartesi... Yani 27 Temmuz 2003... Fenerbahçe, Almanya'da Armenia Bielefeld'le oynuyor. Maç, banttan Show Tv'den 20.00'den itibaren yayınlanacak. Bu arada Kanal-D ana haber bülteninin sağ üst köşesinde, bundan önce olduğu gibi maçın devam eden skoru yazılı; 0-0... Peki... Saat 20.00'ye az birşey kala, skor Fenerbahçe: 1 - Bielefeld: 0 olarak değişiyor. Demek ki, Fenerbahçe son dakikalarda gol attı. İyi... Saat 20.00 olunca yayıncı kanala dönüyoruz. Aaaa o da ne? Fenerbahçe 3. Dakikada Kemal'le gol buluyor. Allah Allah! Hemen bizim Türkiye'yi açıp, maçın sonucunu soruyorum. Genç bir kardeşim henüz alamadık diyor. Peki... Milliyet Spor Servisi'ni arıyorum. Öyle ya Namık Sevik'in Milliyet'ini... Bir bayan çıkıyor. Maçın durumunu soruyorum. İçeriye sesleniyor ve bana naklediyor; Fenerbahçe 1-0 kazandı, maç bitti. Peki... O sıralarda TRT'ye dönüp spor haberlerine bir göz atayım diyorum. Öyle ya maç nasıl olsa bitmiş. Yani başka gol yok... Aaaa TRT'deki ses şunu diyor: "Fenerbahçe, 2-1 galip maç devam ediyor. Haydaaaa... Milliyet'e dönüyorum... Bu defa bir erkek arkadaş, 2-1 galip diyor. Daha önce bir bayanın maçın 1-0 bittiğini belirttiğini hatırlatıyorum, adam, böyle demek zorundayım, gülüyor, ne olmuş yani diyor... Ben sana ne olduğunu söylerdim ama, dua et ki, eski yıllarıma rastlamadın. Şaşkınım. Show Tv'ye dönüyorum... Öztürk Pekin arkadaşım, ekran, 83. Dakikayı ve 2-1'i gösterirken, "Fenerbahçe 2-0 galip bitime az birşey kaldı" diyor. Yani anlattığı maçın ekranda bile yer alan skorunu yanlış söylüyor. Ben, 1992'de emekli olurken ve az bir süre sonra iki yazı yazmıştım, aynı içerikli... Ve şunu vurgulamıştım: Bir gün gelecek, bu spor medyası maçların sonucu bile, yani iki kere iyi, başka başka verecek diye... İşte oldu... Aynı Öztürk Pekin kardeşim, yıllardır Hertha'nın kaptanlığını yapan Peretz'i, Wisniarek diye tanıtıp durdu... Öf be sıkıldım... Siz sıkılmadıysanız, o da sizin ayıbınız... Sergen bey; senin borçların ne olacak? Şaştım kaldım. Sergen Yalçın beyefendi, Ülker'in Colaturka reklamının içinde adı kullanıldığından, para talep etmiş. Ya da adı, kendinden izin alınmadan kullanıldığı için dava açabilecekmiş. Vay be! Peki, Sergen'e düne kadar milyarlarca para ödeyip, karşılığını alamayanlar nereye baş vuracaklar? Fenerbahçe'nin mal varlığı Fenerbahçe'nin eski futbolcularından, golcülüğü ile tananmış Ogün Altıparmak dostum, divan toplantısında, "Başkan sayesinde Fenerbahçe'nin mal varlığı 80 milyon dolar civarında" diye görüş belirtti. Sevgili Ogün, şu mal varlıkları nerede, bir de ben öğrensem! Hani şöyle bir tapu falan ulaştırsan bana diyorum... Yıldıray masalı! Özellikle yazılı basında, Galatasaray başkanı sayın Canaydın'ın, "Ocak'da garanti alacağız da, biz şimdiden bitirmeye çalışıyoruz" şeklinde Yıldıray Baştürk'le ilgili sözleri çıkıyor. İnanmak güç... Kimse darılmasın! Bildiğim kadarıyla Yıldıray'ın bonservis bedeli 15 milyon euro... Haaa kiralamak... Ona diyeceğim yok... Ama kaça? Bu transfer döneminde en çok Yıldıray'la ilgili gelişmelerin nasıl sonuçlanacağını merak ediyorum. Haklı değil miyim? Trabzon'un tel örgüleri! Özkan Sümer başkan ve sanıyorum ki Samet de, Avni Aker Stadı'ndaki tel örgülerin kaldırılması konusunda çok tarihi bir karar almış durumdalar. Bu bir devrimdir. Hem de öyle bir devrim olacaktır ki, olumlu bir sonuç alınırsa, bu ülkenin stadlarındaki anarşi, terör, olaylar son bulacaktır. Düne kadar ülke futboluna sayısız yıldız sunmuş, lig şampiyonluğunu İstanbul dışına çıkarmış tek kent Trabzon'un futbolseveri de, takımları ve futbolcularıyla aynı değere tırmanacaktır. Bu açıdan karar çok ama çok önemli ve tarihidir, 1907 Bayram değil, yalandır! Fenerbahçe'de çığ gibi büyüyen dernekler, yine 19 Temmuz günü, sözüm ona Fenerbahçe Bayramı'nı kutladılar. Kutlarken de, Galatasaray bayrağını yırtıp, yakmışlar. Bunu kulübün genel sekreteri Vedat Olcay açıkladı. Yani gerçeğin ta kendisi... Bu 19 Temmuz meselesini ilk yazan gazeteci benim... Hem de ilk yılında. Olmaz dedim. Fenerbahçe'nin kuruluşu yıl olarak bellidir de, günü ve ayı belli değil. Ama birileri çıkıp, rakamların oyunu ile böyle bir yalan icat etti. Ve o zaman da dile getirdim; yönetim buna engel olmalı diye... Nerdeeee? Nerede o Galatasaray, nerede bu? Çok iyi hatırlıyorum; Herta Berlin'i 4-1'le deviren Galatasaray'ı... Ne takımdı be! Zaten UEFA Kupası'nı da kazanmadı mı? Ama gelin görün ki, bu günkü Galatasaray aynı skorla yenildi. Hem de iki jubileci oyuncunun 45 dakika oynadığı aynı rakibe... Fatih hocanın işi zordur. Hem de çok! Bir Galatasaraylı yazar dostum, bu yenilgiden sonra, "Doğru UEFA'ya" başlığı atmış... Korktuğu başına gelebilir. Geçen sezon da, bendeniz, gruptan da çıkamayacak diye yazdığımızda, yok canım demişlerdi.