Alıştık bir kere her hafta sporun dışından bazı önemli konulara dalmaya... Eh serde hakiki gazetecilik de var ya... Efendim, Ertuğrul Özkök üstatları geçtiğimiz hafta köşelerinde patronları Aydın Doğan'ın demokrasiye sahip çıktığını yazmışlar. Ahmet Hakan da sık sık yazarlar. Acaba bu ünlü(!) yazarlar, patronlarının gazetecilik dünyasında sendika üyeliklerine son verdiren kişi olduğunu bilirler mi? Sakın ola ki demokraside sendikanın işi ne demeyiniz. Tefe korlar adamı... Siz feryat figan öten sendika ağaları dikkatinizi çekerim. Ağa lafı benim değil vallahi rahmetli Evren Paşa’nın... Kanıt mı? En canlısı benim... Meydan gazetesinden... En iyisi siz Sayın Özkök, 2006'nın 18 Mayıs’ındaki gibi yalılara gidip röportajlar yapıp koruyucu rolünüzü oynayın...
Yapma be Onur kardeş!
Trabzonspor Kaptanı kaleci Onur'un malum maç sonrası saha kenarına gelip, Hami Hoca ve birkaç yöneticinin huzurunda eldivenlerini ve formasını sahaya bırakıp, "Burada işim bitti" demesine hayran kalmıştım. Ülkenin böyle kaptanlara ihtiyacı vardır derken, sen Onur kardeş, iki gün sonra özür dileyip “Kaleme dönmeye hazırım” diyerek beni hayal kırıklığına sürükledin. Yahu biz kime inanacağız Allah aşkına!
Beşiktaş'ın en büyük rakibi!
Beşiktaş'ın savunması şöyle, forveti böyle, orta alanı karşılamada kifayetsiz (tabii ki Atiba hariç), kalecisi yaramaz... Bunlar safsata... Beşiktaş'ın en büyük derdi, bazı önemli oyuncularının maç boyunca gereksiz topuk pası, gereksiz bilek varyetesi ve krampon taraması gibi artistik davranışları, rakiple aradaki farkın açılıp rahat edilmesine engel oluyor... Akhisar maçının bir çok bölümü izleyin derim.
Nasıl bir MHK bu?
Uluslararası alandaki, belki de tek tartışmasız Türk Cüneyt Çakır'a, Şampiyonlar Ligi yarı final maçından üç gün önce Akhisar-Beşiktaş maçı verilir mi? İdman olsun diye demeyin sakın ha! Öyle maçta idman mı olur? Ya Cüneyt Çakır hoca sakatlansaydı da, Manchester City-Real Madrid gibi bir maçı bizim elimizden alsalardı... Haaa, Çakır Hoca’yı bizdeki bazı maçlarda eleştirdim, o başka... Ama ülke temsili ise çok ama çok başka... Hele hele bu dönemde...
Galatasaray ne kazandı?
Yok yok Kasımpaşa'ya dört attığı diye yazmadım o başlığı... Sadece, Hamza kardeş ve Denizli Hoca’dan bu yana Hollandalı tarafından en azından yüzde 25 gibi bir fizik güç kazandığı için yazdım. Hal böyle olunca da bazı önemli isimler de düşündüklerini, alışkanlıklarını tam olmasa da sahnelemeye başladılar...
Sadece iki dakika mı?
Kulüpler Birliği var ya, demiş ki "Bu hafta maçlar iki dakika geç başlayacak." Yani ey Türkiye demişler iki dakika düşün bakalım... Olur... Saatlerce de düşünsem işe yaramaz. Siz önce masanızın etrafında oturan başkanlara veya oralara pek itibar etmeyenlere yöneticilikleri için saatlerce düşünme şartını koyunuz.
Basketbol tehlikede!
Bizim Federasyon Başkanı Harun Erdenay, önümüzdeki sezon Eurocup'a katılma şansını elde edecek takımlarımızdan bu turnuvaya katılmamalarını istemiş. Hayret ve felaket! Neymiş, FİBA, böyle olursa bizim milli takımı Olimpiyat elemelerine almayacakmış. Tabii başka ülkeler için de aynı durum söz konusu... İşte, siz Avrupa kupalarını organize eden bir başka kurum veya kuruluş oluşturursanız sonu böyle olur. Ey para gözün kör olsun emi! Bu arada bizim muhtemel temsilcilere kılıç çeken kim? FİBA Başkanı kimdi yahu?
Statlardaki terör!
Bir genç, yaşı da henüz 17 imiş, tribünden uçarak çizgi hakemini yere seriyor. Bir başka çirkinlik Ankara 19 Mayıs Stadı'nda yaşanıyor. Ev sahibi yöneticileri, hem de Şeref Tribünü’nde misafir takımın yöneticilerini tekme tokat dövüyor... Sonuçlar mı? Trabzonlu genç tutuksuz yargılanmak üzere serbest... Ankaralı yöneticiler mi? Onlar da savcılıkça serbest... Ne diyeyim; Allah beterinden korusun! Bir araştırın bakalım, Avrupa'da benzerleri yaşansaydı ne olurdu?
Üç cümle de benden!
Aykut Kocaman, “Herkes hız yaptı, radara biz yakalandık. ( 3 Temmuz sonrası)” Şekip Mosturoğlu, “Başkanım, oranın eşrafından olan arkadaş bugün gitti tarlalara bakmaya, köylülerle konuşmaya (26 Nisan 2011, saat 13.33)...” Aziz Yıldırım, “Ne yaptıysam, Fenerbahçe için yaptım (Şike davasında girdiği ceza evinden tahliye edildikten sonraki ilk Yüksek Divan Toplantısı)...” Bu kadar!