Dünya kulübü büyü ile mi olunur?

A -
A +

Şimdi bu soruya ne cevap verirsiniz? Ben "asla" diye verdim... Eminim ki, sizler de aynı cevabı verirsiniz. Peki, bu da nereden çıktı demeyin... Herkes Star'ın son Telegol'ündeki "Büyü bölümü"nü izledi. Ya da izleyenler, izleyemeyenlere, ya anında, ya da ertesi sabah dehşet içinde aktardı. Önce, üzerinde pek çok emeğim olan Star Spor Servisi Müdürü Serhat Ulueren'i, bana göre Türk televizyon tarihinin en büyük haberini yakaladığı için kutlar, alnından öperim. Allah'a şükür ki, yetiştirdiklerimiz bizleri utandırmıyorlar. Ama programın sonunda Medyum Memiş'in katılımı işin rengine, ruhuna limon sıktı. Neyse... Çünkü, burada F.Bahçe'nin büyü ile mi, büyüsüz mü şampiyon olduğu önemli değildi. Dünya kulübü olmak adına, modern stad, tesisler inşa edilip, değerleri 20 milyon doların üzerindeki futbolculara forma giydirilirken, maçların oynandığı stadın büyü işine karıştırılması futbol tarihimizin en büyük skandalıydı. İşte, haberin hassasiyeti, önemi, vurucu, düşündürücü tarafı burada idi. Ama orada programa katılanlar, Serhat hariç, hiç biri gazeteci olmadığından, meseleyi şampiyonluğun şekillenmesine taktılar... Medyum bayanla dalga geçildi. Oysa, o muhteşem stadın müdürü, hem de Türk ordusunun şerefli bir emekli albayı, medyum bayanı içeri, hiç birimizin giremeyeceği kolaylıkla alıyordu. Güvenlik elemanları bu bayanın önünde reverans yapıyorlardı. Hiç birimizin giremeyeceği biçimde diyorum, çünkü daha geçtiğimiz pazar, Samsunspor maçında o stadın basın tribününe giriş bile, iki safyalık kurallar manzumesi ile belirlenmişti. Yayıncı kuruluş, söz konusu kulübe 20 milyon dolara yakın bir para aktarıyor olmasına rağmen, bazı kısıtlamalarla yüzyüze bırakılmıştı. Peki, bunlar oluyordu da, stadın varsayılan büyüsünü bozacak bayan nasıl da, sanki protokol üyesi gibi karşılanıyordu ? Stad müdürünün tek başına böyle bir tasarrufta bulunabilmesinin mümkün olmadığını, günümüz F. Bahçe Başkanı'nı tanıyan herkes bilir. İddiada, hatta belgeli, kanıtlı haberde adı geçen F.Bahçe yöneticisi, programa bağlanıp medyum bayanı hiç görmediğini söylüyor ama sorulara da cevap vermekten kaçınıyordu. Daha sonrası ise daha da dikkate değerdi. Stad müdürü, böyle bir olayın içinde ismi ve görüntüsü geçtiğinden istifa ediyor ama, yönetim bunu kabul etmeyip, görevine devam etmesinde karar kılıyordu. Acaba neden? Amaç, müdürü sınırlar dışına çıkmaktan alıkoymak mıydı? Bilmem... Size nasıl geldi? Bundan dört - beş sene önce, idman sahasında sıkça bulunan birileri bana şöyle bir şey fısıldamıştı: "Takım bir türlü iyi gitmiyor. Bu yüzden Dereağzı'na, Fatih'ten hoca getirip okuttular..." Hadi oradan demiştim, bu sözleri aktarana... Şimdi diyorum ki, keşke o zaman bu söylentiyi ciddiye alsaydım. Kim bilir, belki de bugünleri önlerdik... Fatih Tekke diye bir "Mini Van Basten!" Trabzonspor'un kaptanı Fatih Tekke'yi bu ülkede en çok eleştirenlerin başında gelirdim. Üstün futbol bilgisi ve tekniğine rağmen, Fatih, sürekli problem üreten, geçimsiz, sahada hırçın, kart müptelası biri idi... Zamanın bize hakiki bir Fatih sunmasını bekledim. Ve işte o zaman geldi... Benim futbol anlayışıma göre, Fatih Tekke, mini bir Van Basten'dir... Mini diyorum, çünkü, Fatih, Van Basten'den neredeyse yarım metre kısadır... Yine bana göre, Van Basten dünyanın gelmiş geçmiş en teknik uç oyuncusu idi... Bana, Fatih gibi iki ayağını da eş değerde etkili kullanan ikinci bir uç oyuncusu göstersenize... Öylese, geç de olsa, hoşgeldin "Mini Van Basten!" Ama sakın erken gitme! Yani, rakibe arkan dönükken, bilek çalımlarını biraz uzaklaşarak yapmaya çalış! Hagi, Conceiçao'nun yerine oynamalı! Vallahi anlamak mümkün değil... Bu Conceiçao için G. Saray neredeyse bir ay uğraştı. Hatta, başkanın Real Madrid'in kapılarında bekletildiği bile iddia edildi. Neyse... Onca eziyete karşılık karşımıza, resmen emekli bir oyuncu çıktı. Bizim halı saha maçlarında bile takıma giremez... Bence, Hagi, bu emeklinin yerine bir onbeş dakika oynasa bile farklı bir takım izleriz... Şaka bir yana; G. Saray, göbeği şahane dörtlünün önüne üçlü bir blok koymazsa, geçen sezondan beter durumlara düşer. Nasıl mı? Hani, şu Okan, Suat, Emre gibi... Mesela kimlerle mi? Saidou, Petre, Ergün falan gibi... Hagi de bu oluşumun içinde oynamıştı. Bizden uyarması... Beş önde, beş arkada! Daum'a teşekkür (!) etmemiz gerekli... Bizlere, eldeki geniş ve kaliteli bir kadroyu, futbol literatüründe yeri olmayan "Beş önde - beş arkada" sistemi ile oynatıp, yerlerde süründürdüğü için... Ama bir de madalyonun tersi var. Mahmut Hanefi'yi beğenmeyip, Petkov'u aldıran, ondan da vazgeçip bir de Fabiano'yu aldıran, ama onu da kesen Daum'a bu, "10 milyon dolara mâlolan sol tarafta sen ne zaman oynayacaksın?" diye sormayan yönetime de teşekkür mü etmeli yoksa? Ersun, sana yakışmadı! Milli Takımlar Teknik Direktörü Ersun Yanal, "Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin sol kanat oyuncusunu Türk yapalım" gibi bir görüş attı. Sonra da, Beşiktaş - G.Birliği maçının başında, "Düşünülsün istedim" dedi. Neyi düşüneceğiz hoca? Ben senin yerinde olsaydım, yeni federasyona, sayıyı 5'e indir diye yalvarır, hatta gerekirse, basını arkama alıp baskı bile yapardım... Aman hoca yeni bir hayal kırıklığı yaşamayalım... F.Bahçe'yi sabote mi etmek istiyorsunuz? Olacak şey değil... Van Hooijdonk, penaltıyı Alex'e jest olarak sunmalıymış... Yuh be! Van Hooijdonk, bu takımı geçen sezon şampiyon yapan bir numaralı isimdi... Aynı Hollandalı, Rize'de bir hafta önce penaltıyı gol yapmıştı... Kadıköy'de durum da 0-0 idi... Peki, ya Alex'e gel dese, Alex de penaltıyı atamayıp, maç puan kaybıyla bitseydi, o zaman Alex'in moral durumunu hayal edebilir misiniz? İşte, nifak bir takıma böyle sokulur! Bunlarla uğraşacağınıza, büyü işlerine bakın, daha çok yararınız dokunur... Faik Çetiner'in hafızası da gitmiş! Faik, TRT'de diyor ki , "Sayın Denizli, Daum'u da sizin gibi eleştirip duruyorlar ama, devamlı kazanıyor..." Yahu Faik, F.Bahçe ligin ilk maçını kazandı da, biz mi uyuduk? Yapma Allah aşkına... Sonra Ali Aydın gibi ligin sonucuyla oynamış bir hakeme hakem kararlarını değenlendirtmek de ne demek? Sen yap daha iyi... Ben veya benim gibi aynı görüşte olanlar Ali Aydın'ın hangi değerlendirmesine inanırız ki?.. Ya Sergen'i, ya da Del Bosque'yi atın! Beşiktaş yine, tıpkı geçen sezon olduğu gibi saatli bombayla dolaşmayı çok seviyor. Hele hele anlı şanlı Beşiktaş yazarları... Onlar daha da benzine ateşle yaklaşmayı seviyorlar... Mesele şu: "Sergen oynamalı... Sergen 60. dakikada girmeli... Sergen olmazsa, bu takım kazanamaz..." O zaman Del Bosque'ye ne ihtiyaç var? Onca para verdiniz adama... Gönderin gitsin... Takımın başına Sergen'le at yarışı oynayacak, 24 saatlik izinlerde bile Güney'e kaçacak birini getiren, siz de rahat edin, Beşiktaş yazarları da... Neden o zaman 15 futbolcu transfer ettiniz? Ne gereği vardı kulübü onca borca sokmaya?.. Sergen'e, her gün altılıda kullanması için 1-2 milyar, Güney için yol ve eğlence harçlığı verirsiniz, vallahi transfer parası da istemez... Nasıl? Başarı için ne ucuz yol değil mi çocuklar? TSYD nasıl teslim oldu? Sevgili Öcal Uluç'la, TSYD ve TRT konularında milim bir görüş ayrılığımız yok. Ben, buradan ağabeyime bire bir yaşadıklarımı aktarmaya çalıyorum. Sevgili Öcal Ağabey; TSYD, F.Bahçe ile bir anlaşma yapmış. Yani, daha doğru bir deyişle, üyelerinin haklarını çiğnetmiş. Detayını vermek istemiyorum. Ama maalesef hâl böyle... TSYD'nin 41 yıldır kontrolünde bulunan basın giriş kapısı artık stad güvenliklerinin eline geçmiş. Yayıncı kuruluşun stadın numaralı tribününün üzerindeki yeri iptal edilmiş. Yayıncı kuruluş sadece başlama düdüğü ile bitiş düdüğü arasına hakim... Tabii devre araları hariç... Daha neler neler... Haberin ola... Koca Bülent; ne çabuk geçti? Hiç unutmam, Mustafa Denizli, Monaco'daki kartal yuvasında kaseti takmış, Fofana'yı izliyordu. Rauf Tamer, Hayri Hiçler ve ben içeri daldık. "Zordayım" dedi Denizli.... "Bülent'i mi oynatsam, yoksa topu tutacak Arif'i mi?.." Sonra karar verdi ve Bülent, Fofana'ya futbolu bıraktırdı. İşte o günlerden bugüne 100.milli maç... Bülent Ünder'le birlikte G.Saray Genç Takımı'nı Almanya'ya götürmüştük... Orada Ünder bana, "Bizde bir cengaver var. İzle de gör " demişti. İzledim, gördüm ve sevdim... Alnından öperim, sevgili Bülent... Erman Toroğlu şimdi haksız mı? Erman Toroğlu, geçenlerde bir yazı yazmış. Yazının başlarında da, kendisini gazete sayfalarına sokanların isimlerini sıralamış. Bunların arasında ben de varım... Hatta belki de baş rollerde... Neyse... Erman, yazının geri kalan bölümünde, Bülent Yavuz, Ali Aydın ve Ahmet Çakar'ı da kendisinin daha önce bulunduğu sandalda gördüğünü yazıp, "Ne haber, beni eleştirenler şimdi ne diyeceksiniz?" diye sormuş... Haklı... Bizi de kandırdılar. Öyle ya, hakem kararları artık paçavra edilmeyecekti. Yeni yayın sözleşmesinde bunu engelleyici hüküm vardı... Hani nerede? Siz bizi kandırdığınızı sanıyorsunuz ama, aslında Türk hakemliğini kandırıyorsunuz... Van Hooijdonk'a kulak verin! Daha fazla söze, eleştiriye ne gerek var ki?.. Van Hooijdonk, Rizespor maçından üç gün sonra şöyle bir görüş belirtti: "Çok komik... Kötü futbolun yorgunlukla bir ilgisi yok. Bloklar arasındaki kopukluktan kaynaklandı. Defansla hücum arasında 50 metre mesafe vardı. Taktik hatalar var..." F.Bahçe yönetimi ve Daum'u eleştirdiğimiz için bize kızan fanatikler, siz de Van Hooijdonk'a kulak verin! Verin ki, doğruyu göresiniz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.