Emre'nin kızamığı ve suçiçeği!

A -
A +

Emre Belözoğlu'nun, Newcastle'dan Fenerbahçe'ye transferi, hiç kuşkusuz, transferin bu dönemdeki en flaş işidir. Emre, adalelerine sık sık dadanan arızalar olmazsa, Fenerbahçe'nin en etkili silahı olur... Hatta Alex'in durgunluğu yüzünden rakibin sahasında yürüyen takımı da ayağa kaldırır... Peki, "Başlık da neyin nesi?" diye soracak olursanız... Efendim; Sevgili İslam Çupi, Fenerbahçe-Galatasaray boğuşması sonucu 14 yaşındaki Emre'nin Galatasaray'ı tercih edişi sonrası şöyle yazmıştı: "Bu ne iştir... Henüz suçiçeği ve kızamık bile çıkarmamış bir çocuk için Fenerbahçe'nin verdiği mücadele anlaşılır gibi değildir..." Devir, Ali Şen devriydi... Diyorum ki, bunu da stadın duvarlarına asarlar mı acaba? Nankör olmayacaksın! NTV'nin, EURO2008 nedeniyle Sergen ve Rıdvan'ın yer aldığı programda Güntekin Onay kardeşimin işi çok zor... Neden mi? Yorumların bir yerinde, pazartesi akşamı Sergen Bey şöyle buyurdular: "Bu durumda hoca Lucescu olsa, maç pozisyonsuz biterdi..." Yani Lucescu'ya hafif yollu sataşma... Adamda biraz insaf olur be... Senin 15 yıllık futbol hayatında Lucescu'nun yeri bu mudur? Galatasaray ve Beşiktaş'ta, futbol hayatının tüm zamanları içinde bir dönem için de olsa, seni sen yapan hocaya böyle minnet borcu mu ödenir? Desene, "Metin Hocaya da başka türlü mü ödedim..." Aman bunları ekranlardan ve gazetelerden sakın eksik etmeyin... Çocuklar da bunları örnek alsınlar ki, vatan, millet kurtulsun! OFTAŞ tamam da, ya basketbol! FIFA, yeni statüde OFTAŞ'la Gençlerbirliği'nin aynı takım olduklarını işaret ediyor. İsmen değil de, statü ile... Bunu daha lig başlamadan çok önce yazmıştım... Bizim sporun tepesindeki sıkıntı sadece bu mu? Hayır... Basketboldaki daha da feci... Şenes Erzik'e sorun bakalım, Avrupa Kupaları'nda ana sponsoru aynı olan kulüplerin hepsi yarışabiliyorlar mı? Ama desenine Turgay Demirel neye bakıyor ki... Pardon, tribünden maçları izliyor... Çevir kazı yanmasın! Aziz Bey, "kendin pişir, kendin ye" programında, bu satırların yazarının taaa bir yıl önce duyurduğu ama kafası çalışmayan fanatikler tarafından tepkiyle karşılanan FIFA'nın uygulamaya koyacağı 'yerli ağırlıklı takımlar' kuralından sonra, yerli oyuncuların transferine yöneldiklerini açıkladı... Eh, dün dündür, bugün de bugün... Nasıl olsa her şey emir komuta zinciri içinde tıkır tıkır yürüyor... Sen çok yaşa Can Bartu! Can Bartu Ağabey, iki hafta önceki yazılarından birinde Roberto Carlos'un transferini kastederek, "Sol bekle şampiyon olunmaz" diye yazmıştı. Yani benden yaklaşık on ay sonra... Olsun, aşama aşamadır... Şunu da eklese daha da iyi olacaktı. Ne mi? Herkes Zico'nun, Bursaspor, Ankaragücü, Gaziantepspor maçlarındaki rotasyonundan ve de Galatasaray maçındaki yanlış kadrosundan söz ediyor... Ama atladıkları daha büyük bir facia var... O da Kadıköy'de, Fenerbahçe'nin Rizespor'a karşı 3-5-2 oynatılışı idi... Hem de bu takımla... Sonuç? Siz daha iyi hatırlarsınız... İnönü hayalleri! Beşiktaş, ligin ilk üç sırasına girememe tehlikeleri belirdiğinde, ortaya bir "İnönü şaheseri" fikri attı. Yahu, 1970'li yılların başında, stadın yüz binlik hale getirilmesiyle ilgili ne emek verildi, biliyor musunuz? Başkan'ın yaşı yetmez ama muhterem pederi o günleri çok iyi bilir... Hatta çizilen projenin mimarı da Muzaffer Bil, geçen yıl vefat etti... Orası Anıtlar Kurulu'ndan geçmez... Bu nedenle insanların ağzına bir kaşık bal çalmak yerine, iyi bir takım kurup şampiyonluk çalın ki, 'olmayacak dualara âmin deme' zahmetinden kurtulun... Sermayeler bitiyor! Spor basının, özellikle de dört spor gazetesinin "Yalan sermayesi" yavaş yavaş tükeniyor... Baksanıza, Oliviera, Zaragosa'da kaldı... Baptista, Real Madrid'de kaldı... Lazio, hocasıyla 'devam' imzası attı... Geriye ne kaldı? Yüz kişilik listeden sadece üç kişi eksilmiş, benim de telaşıma bakın! Hakan Şükür'e bağ, bahçe... Olmadı Sayın Başkan Polat... İki yardımcınızla birlikte yaptığınız basın toplantısında, Hakan Şükür'e, Galatasaray'da ne kadar bağ, bahçe varsa, bağışlamaya hazır olduğunuzu açıkladınız... Hatta çok ileri giderek heykel sözü bile verdiniz... Ama Hakan bağ, bahçe istemiyordu ki... O sadece kutsal saydığı formasını bir sezon daha giymek istiyordu... Hem de kendine güvenerek, inanarak... Hepsi bu... Hem de bilâ ücret... Asıl soru şimdi geliyor, sıkı durun; Oldu ki, Hakan teklifinizi kabul etmedi... Heykelden vazgeçer misiniz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.