Engin Verel'in palavraları!

A -
A +

Geçtiğimiz hafta içinde Milliyet, Fanatik ve de galiba Posta'da, yani Milliyet dükkanında hayli tatsız, koca bir camiayı yaralayıcı, sorumsuzca yazılmış ve sayfaya konulmuş bir haber vardı. Dahası da bu haber, Türk spor basınının ne denli kalite kaybına uğradığının ya da bazı spor yazarlarının kimlerin maşası haline geldiğinin açık delili idi. Haberde, F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın, G.Saray Başkanı Özhan Canaydın'a, Kalamış'taki tesisleri satıp satmayacağı yolundaki teklifi yansıtılıyordu. Haberde devamla, Canaydın'ın "Satmak isterdim ama, camia beni mahveder" demeci de yer alıyordu. Böyle kepazelik olur mu? Kalamış'taki o yerlerin acaba bir santimetrekaresi F.Bahçe'nin, G.Saray'ın ve İstanbul Yelken Kulübü'nün mü? Kimin yerini kime peşkeş çekiyorsunuz? Bir yerlerinizden birilerine bağlı olabilirsiniz, ama en azından bir zamanlar ekmeğini yediğiniz bir koca camiayı da başkanı nezdinde böyle küçük düşürme hakkını size kim veriyor? Sorularımı Engin Verel'e soruyorum. Çünkü haberde onun imzası vardı. Zaten ertesi gün Yelken Kulübü'nün başkanı da bir demeç verdi. Ayıptır! Hadi Engin Verel'in durumu mâlûm, peki, o gazetelerde hiç ehil arkadaş kalmadı mı? Herhalde kalmadı ki, başkalarının malını başkalarına satmaya falan kalkanlara dur diyemiyorlar. İlhan Mansız ve Kartal'a konan devlet kuşu! Başlık biraz uzun oldu ama illa da böyle gerekiyordu tam anlatabilmek için... Durup dururken, daha doğrusu 2.5 yıl önce beklenirken, büyük ikramiye tuttu, bugün vurdu. Beşiktaş'ın kasasına 5 milyon dolar... Ne para! İlhan'a da büyük para...Ve en önemlisi Beşiktaş'ın Nouma'dan sonra, şampiyonluğa giderken, İlhan'ın da yolunu açması.... İşte çağdaş kulüp böyle olunur. Lucescu da alabora! Beşiktaş'taki saatli bombaların takımı tahrip edişine, teknik direktör Lucescu da katıldı. Nasıl mı? Bursa'da tutmayan ve tutması da sadece Vedat Okyar, Sanlı Sarıalioğlu ve benzeri gibi eski futbolculara, hayâli geniş yorumculara mümkün olan ama asla tutmayacak Sergen - Tümer formülünü sahaya sürerek, hoca büyük hata yaptı. Bu da yetmiyormuş gibi, Beşiktaş'ın hatları arasındaki bağlantıların en büyük oyuncusu Pancu'yu en uca koydu. Yani, Beşiktaş'ın ucu ile arkası koptu. Oysa hoca bunları yapmazdı. Demek ki, o da dağıldı. Belki de Beşiktaş'ın fazla savunma oynadığı görüşünü öne sürenlere uydu... Ben ne bileyim. Ama bildiğim bir şey var ki; o da, hani şu karikatürlerde gelin gibi gösterilen nesnenin kaçmakta olduğudur. Dikkat! Cinayet işlenecek... G.Saray - Bursaspor maçını TV'den izlerken tüylerim diken diken oldu. Petre'nin bileğinden 3-4 santim yukarısına kadar zeminin altına giren ayağı kırılmadıysa büyük bir şanstır. Ayhan topu sürerken, kaybolan sol ayağı zeminden çıkmayacak diye çok korktum. Başta Futbol Federasyonu olmak üzere, başkan Özhan Canaydın ve yönetimini uyarıyorum, o zeminde hangi futbolcuların ve de hangi hakemlerin sonu gelecek bunu bilemiyorum. Metin Tokat'ın aynı gerekçe ile hemen başında kestiği Samsunspor - Beşiktaş maçını hatırlatarak büyük bir korku ve endişeyle o bataklıkta oynananacak ilk G.Saray maçını bekliyorum. Yapma be Hıncal Usta! Hıncal Uluç'suz hafta geçirmek çok zor... Zaten o da konuşmalarını, yazılarını ona göre ayarlıyor. Eh ne yapalım, biz de o yola girmişiz bir kere... Yine ustam, demişler ki; "Ben G.Saray UEFA Kupası'nı kazanacak dedim. Kimse inanmadı. Ve nasıl da kazandı" buyurmuşlar. Ben de diyorum, koca bir yalan! NTV'deki kasetlerde mevcuttur. Usta aynen şöyle demişti; "Ey Fatih Terim, elinde Popescu gibi bir libero varken, liberolu oyna... Yoksa UEFA Kupası'nda bir tur bile gidemezsin..." Ve Fatih Terim, bir gün dahi liberolu oynamadı ve şampiyon oldu. Hadi istersen çıkar o kaseti, beni alt et! Dean Martin'li reklam! Bizim köşeye spor dışı bazı girdiler yapıyoruz ya... İşte bu da onlardan biri... Amerikalı ünlü ses ve şov yıldızı Dean Martin'in o yumuşacık sesinden çıkan ünlü şarkısı, İş Bankası'nın Maximum adlı kredi kartında fon olarak kullanılıyor. Reklamda bu melodiyi kullananlara teşekkürler! Ben bu reklamın fon müziğini duyar duymaz futbol maçı izlerken bile kanal değiştiriyorum. Eee, biz zamanında sanatçı izlerdik, sanatçı... Naumoski'de haklıymışız! Naumoski Ülker'e geldikten sonra, ben de basketbola dönüyorum demiştim. Çünkü her sporda olduğu gibi bunda da uç adamlar gerekir. İşte Naumoski bunların başında gelir. Nasıl 25'i atıverdi... Ülkerspor'un bu büyük oyuncuyu transfer eden bütün yöneticilerini kutluyor ve daha da önemlisi onlara Türk sporseveri adına teşekkür ediyorum. Şampiyonlar Ligi finali kimin zaferi? UEFA, bana göre sürpriz bir kararla - çünkü gerek Milli Takım, gerekse kulüp takımlarının içinin geçtiği bir dönemde böyle kararları pek almaz da - Şampiyonlar Ligi finali tuttu Olimpiyat Stadı'na verdi. Tabii ki bu büyük bir onur ülke için... Peki böyle bir onura ulaşmış olmanın faktörleri nelerdir? İşte burada ülke olarak yine sınıfta kaldık, sınıf geçemeyeceğimizi bir kere daha gösterdik. Şimdi ben UEFA'nın yerinde olsam, "Anlaşılan siz hâlâ gelişmemişsiniz" der ve finali geri alırım. Neden mi? Şampiyonlar Ligi'nin yayıncı kuruluşu Star, tuttu, yaşadığı ya da yaşattığı bunalımı buna da alet etti. Onlara göre UEFA finali, yayınlar sebebiyle verdi. Yahu buna kargalar bile güler... Ya da kargalar bile ağlar desek daha yerinde olur. UEFA, bugüne kadar hangi ülkeye televizyon yayınları iyi diye böyle bir final vermiş ki?.. Ayıptır! Bu resmen itibar kaybı demektir. Ama bu ülkede öyle bir federasyon var ki, bazen ben de yaptıkları doğruları unutuveriyorum. Birileri çıkıp da, "Beyler siz de kim oluyorsunuz? Bu zafer Türk futbolunun ve onu yönetenlerin, hatta Şenes Erzik'in ortak zaferidir" diyemedi. Ben diyeyim de, siz de rahat edin bari! Birol Pekel! Türk futbolunun unutulmaz isimlerinden Birol Pekel'i de kaybettik. Birol Pekel'le, Can Bartu hariç, futbol dünyasında hukukumuz herkesten biraz fazlaydı. Kadıköy'ün Şifa semtinde Birol Pekel ve Can Partu birlikte yenmedik takım bırakmazlarken, biz de bir kuşak aşağısı olarak takım tamamlayan yarınların umutları idik. Sonra Birol Pekel, Bahariye Gençlik semt takımından Beylerbeyi'ne, oradan Beşitaş takım kaptanlığına, en son da F.Bahçe'ye transfer oldu. Bütün bu süreçte Şifalı Birol Pekel'le bir gün ayrılığımız olmadı. Sonra Hürriyet'te Baba Gündüz onu spor yazarı yapmak için aldı. Birol Pekel'le Saint Joseph ortaklığımız da vardı. Spor yazıları mükemmeldi. Ama çok fazla dürüst, dobra olmanın faturasını ona da ödettiler ve spor yazarlığını bıraktı. Küstü. Bir ara Meydan'ın müdürüyken, "Gel yaz" dedim. "Sana evet ama, ya çevren?.." deyiverdi. Israr edemedim. Fenerbahçe Sosyal Tesisleri'ni çalıştırdı. Oradan da büyük bir vefa (!) karşılığı ayrıldı. Birol Ağabey bana göre kansere değil, kahra yenik düştü... Kayıp neslin son romanı! Almanya'da doğup büyüyen gençlere, nedendir bilemezdim, kayıp kuşak derlerdi. G.Saray'da yaşanan son olaylara bakınca, doğru demişler. Volkan, Berkant ve Ümit Karan Bursaspor maçından iki akşam önce barda basılmışlar. Güya Almanya'da doğup büyümüş olmak medeniyet şurubu içmektir ya... Ne şurupmuş ama... Hadi onu bırakın, Almanlar'ın çok övündüğü iş ahlâkını da mı almadınız çocuklar? Alaattin Metin yanlış adreste! Hey gidi günler hey! Şayet Kemal Ilıcak sağ olsaydı da bir muhabirinin, bir yazarının kulüp başkanının ajansı gibi yazıp çizdiğine şahit olsaydı, önce meslek adına kahreder, sonra da... Neyse! Çok şükür şu sütunları işgal ettiğim gazetedeki anlayış da rahmetli eski patronumunkiyle paraleldir. Evet, konu yine Akşam'daki Alaattin Metin arkadaşımız. Ben de diyorum ki, ne zahmet edip gazetelerle uğraşıyor? Atıversin kapağı Fenerbahçe TV'ye, olsun bitsin! Orada bol bol başkanın borozanını çalar... Bravo başkan Yıldırım! F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım, yüksek divan kurulu başkanlık divanı seçiminden önce çıktı, "Benim adayım Yüksel Günay'dır. Çünkü ben ne istersem o onu yapacak... Burada taraf olduğumu açıklıyorum" dedi... Bu, tarihi bir açıklamadır. Yani, düne kadar F.Bahçe Kulübü'nün tarihinde, hiçbir başkan böyle bir seçim öncesi taraf olduğunu açıklamamıştır. Bu nedenle açıklama tarihidir. Ya, bu hiç etik olmayan açıklamayı alkışlayanlar? Onlar da tarihe geçmişlerdir... F.Bahçe atıyor ve tutuyor! Zirveye oynayan bir takım kötü oynarken de kazanırsa, iddiasını sürdürmek yolunda mesafe alıyor demektir. F.Bahçe de öyle... Hem de Daum'un her maç takımın bir yeri ile oynama hastalığına rağmen... Ama Tuncay koşarken, daha doğrusu topu kaybetmek üzereyken, vurdu mu, top mu kendi gitti, ama şık bir gol oldu. Ben maçı sağlıklı izleyemedim ama telefonlar susmadı ve F.Bahçe'nin işinin zor olduğu görüşleri ağırlıktaydı. Ben de her defasında, maçın en kötü bu sonuçla F.Bahçe lehine biteceğine bir iki kişi ile bahse bile girdim. Eeee, serde yaşanmış onca olay var... Beşiktaş'ı ilaçladılar mı? Bu kadar kaliteli bir oyuncu olacaksın. Bu kadar tat veren etkili bir sol ayağın, maçı yöneten zekân olacak. Sonra da yedek kulübesinden eski takım arkadaşına tekme sallayacaksın, hakemin de koluna yapışacaksın. Allah Allah! Yahu acaba Beşiktaş takımını birileri ilaçladı mı ne?.. Çünkü yapılanlara akıl sır ermiyor. Van Hooijdonk bir numara! Bence şu anda dünyanın bir numaralı frikik kullanıcısı Van Hooijdonk'ur. Hele Elazığ'da ters köşenin üçgenine vurdurduğu var ki, eşine vallahi pek rastlamadım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.