Ergin hocanın kolu mu, Uslu'nun kolu mu?

A -
A +

Ergin hocanın kolu mu, Uslu'nun kolu mu? F.Bahçe - Ülkerspor basketbol maçı harika bir atmosferde oynandı. Maç müthiş bir çekişme içinde sürdü ve sadece bir basket farkla Ülker'in lehine sonuçlandı. Aydın Örs'ün, F. Bahçe'ye kazandırdığı hava ve de en önemlisi oynattığı basketbol salonların yeniden dolmasında büyük rol oynadı. Ancaaaaak, maç sonunda basketbol gibi ülkenin kültür düzeyi en yüksek sporuna ağır bir darbe indirildi. Ülkerspor 'Coach'u Ergin Ataman, galibiyet sevincini kollarını DİREKT olarak yukarı kaldırıp yaşamaya çalıştı. Oysa F. Bahçe yönetici Mahmut Uslu bu hareketin AŞAĞIDAN yukarıya doğru yapıldığını, hem de milyonlarca gencin gözü önünde, iddia etti. On yılı aşkın bir süredir sadece yazarlık yapıp duruyoruz ya... Ama kanımızda gazetecilik var, onu da oradan kimse çekemez. Hemen araştırmaya soyundum ve Ergin hocanın hiç de Mahmut beyin tarif ettiği biçimde bir kol hareketi yapmadığını görüntülerle belgeledim. Ergin hoca Haber Türk'teki programda, "Şayet Mahmut beyin yaptığını yaptıysam, hocalığı şu andan itibaren bırakıyorum" dedi. Mahmut beyden ise ses yoktu. Acaba Ergin haklıysa ki, haklı, o zaman Mahmut bey, yöneticiliği bırakır mı? İlkeli ise evet, ama değilse, yapacak bir şey yok... Tabii ömrün geri kalan bölümünde inandırıcı olabilir mi? Artı, F.Bahçe'nin örf, adet, gelenek, ilke ve tarihsel özelliklerine ters düşülmüş olmak bence hepsinde de daha acı... Ergun Gürsoy ne demek istedi? G.Saray İkinci Başkanı Ergun Gürsoy önceki gün açmış ağzını yummuş gözünü... İyi güzel de, "Ben tek başıma olsam G.Saray kesin şampiyon olur" iddiası da ne demek? Ergun beyin teknik direktör olduğundan haberim yok... Kaldı ki, öyle de olsa, bir takımı şampiyon yapmanın, hem de gerideyken , garantisi verilebilir mi? Hele hele sadece ve sadece yöneticiyken... Hoş geçen sezon verilmişti ama... Hadi diyelim ki, taklit var, ama bunun altında aranacak o kadar da çok şey var... Zorla insanın içine kurt düşürüyorlar... Hagi, Ümit'le davalı! Hani, iki hasım, iki kan davalı olsa, Hagi ile Ümit Karan kadar olurlar... Hagi, Ümit'i istemiyor. Ümit, ben gitmem diyor... Yönetimin bir bölümü Ümit'ten, bir bölümü Hagi'den yana... Bu arada Ümit Karan, çarpıcı örnek verirsek, en azından Ayhan kadar sabırlı ve istekli olamadı. Bekleyip, kendisine verilebilecek şansı en iyi biçimde kullanmak yerine gece kulüplerini aşındırmayı yeğledi. Hagi de sık sık bunu vurguladı. Şimdi yarın G.Saray tökezlerse, sahada oynayanlardan çok sahada olmayanlar daha kabahatli olmayacaklar mı? Lucescu'yu Tümer'den dinlediniz mi? Beşiktaşlı Tümer, bu sezonun neredeyse ortalarına kadar yedekte kaldı. Hatta bazen kadroya bile giremedi. Geçen sezon da, yani Lucescu döneminde de durum çok farklı değildi. Ama Tümer tuttu, "Lucescu, rakip futbolcuların ayakkabı numaralarını bile bilirdi. Rakibi rakipten iyi tanıtırdı. Del Bosque ise sadece bize bizi anlatıyor" diye bence çok klas bir demeç verdi. Zaten o kadar klas bir oyuncudan da bu beklenirdi. Şimdi, bu ülkede Lucescu'yu çingene, çeri başı, korkak diye niteleyenlere Tümer'in demecini bir kaç defa okumalarını öneririm... Okusunlar ki, bu ülkeden nasıl bir hocayı kaçırdıklarını anlasınlar... Tabii anlayabilirlerse... G.Saray'ın basket takımını bekliyorum! Yok canım, ne oynayacağım, ne de yöneteceğim... Sadece ve sadece gariban sokak çocuklarının bile sırtlarına geçirmedikleri formalarla basketbolda salona çıkan G. Saray basketbol takımının bu hafta F. Bahçe'yle yapacağı maçı bekliyorum. Şayet, o fukara işi formalarla bir kere daha salona çıkarlarsa, o zaman G. Saray'ın ekonomik olarak değil de, felsefe olarak tükendiğini anlayacağım. Yok mudur, bir hayırsever G.Saraylı ki, üç-beş liraya iki takım arkasında isimler yazılan formaya hediye edecek? Aslantepe hayallerine yatılmışken, hemen Ali Sami Yen'in yanındaki mağazadan acilen 12 forma alınamaz mı? Hayret! Trabzonspor'da devrim! Trabzonspor, Şenol hocayı sonunda iknâ etti. Etti de, öyle herkesin bildiği, anladığı gibi değil... Şenol, bence, Alex Ferguson modeli göreve geldi. Yani Trabzonspor, bu ülkede bir ilki gerçekleştirdi. Şimdi önemli olan, 3,5 yıllık sözleşme sürecinin, şartlar ne olursa olsun, sonunu bekleyebilmek. Yoksa işler eskisinden beter olur... Sivas, 3 bin 400 biletle nasıl 25 bin kişi oldu? Enteresan... Geçtiğimiz hafta Olimpiyat Stadı'nda oynanan Karagümrük - Sivasspor maçına 3 bin 400 bilet kesilmiş... Ama fotoğraf o gün stadda 25 binden fazla seyirciyi yansıtıyordu. Peki, bu nasıl olmuştu ? Ne sihirdir, ne keramet mi? Hayır... Seyirci, yani Sivasspor taraftarı illegal girişle stadı doldurdu. Neden mi? Efendim bilet fiyatları çok pahalıymış, o yüzden kapılar zorlanmış... Peki, yarın Sivasspor lige çıkınca ki, bana göre çıktı da, İstanbul'un Üç Büyükler'i ile kendi sahasında oynarken, biletleri kaç paradan satacak? Erdal Şafak'a borçlandım! Sabah yazarı Erdal Şafak, geçtiğimiz pazar eklerinden, yanılmıyorsam Sabah Aktüel'de, "Yükseklerde yapayalnız Kartal" başlığı altında, tam sayfa bir Del Bosque yazmış... Daha doğrusu, dünyanın en büyük kulübü Real Madrid'in bir ürününe yer vermiş. Kimbilir belki de Del Bosque'nin kimliği, kişiliğinde Real Madrid'i yazmış. Ne olursa olsun, sayın Şafak öyle bir yazı döktürmüş ki, keşke kendileriyle aynı kulvarda mesai yapabilseydim. Yani Erdal bey de spor yazarı olsaydı. Özellikle günümüz gençlerinin bu yazıyı bulup okumalarını öneririm. Ben sakladım. Aklıma ya da gözümün önüne bundan böyle düşecek her yabancı futbolcu veya hoca, bana bu yazıyı bir kere daha okutturacak. Kimbilir belki de, beni Del Bosque gibi markalardan başkası da kesmeyecek. Daum'un tuzağı! Hani bu kaybedilen maçlardan sonra mutlaka futbolcularından birini veya bir kaçını suçlu sehpasına oturtma alışkanlığı olan Daum var ya, şimdi de yönetime bir benzeri sehpa kurdu. Daum dedi ki, " Ben raporumu yönetime verdim. Sezon sonuna doğru kızışacak mücadelede kadro olarak zorlanabiliriz. Ama tasarruf yönetimindir..." Başkan Yıldırım da,"Ara transferde transfer yapmayacağız" dedi. Şayet Yıldırım gerçeği söylediyse, F. Bahçe'nin ikinci yarıda alacağı her kötü sonucun faturası yönetimin önüne konacak... Şimdiden hazırlanın da, sonra şaşırmayın... Cemal Aydın kadar olabilmek! Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın'ı daha önceleri bu sütunlarda eleştirmedim değil... Ama, son açıklamaları, daha doğrusu eskiden hatırlatmaları da tam anlamıyla bir spor adamının işi idi. Böylece yiğidi öldürüp hakkını da verelim... Aydın, Kulüpler Birliği Başkanı'yken, son genel kurul öncesi bazı temsilcilerin, "Hür irademizle oy kullanamama sıkıntısındayız" görüşlerini, ya da itiraflarını dile getirirken, ne yazık ki, o gün bu durumdakilerin bugün suskun kaldıklarını veya inkarcı davrandıklarını gözlemiş... Gözlemiş ki, eskiyi hatırlatma ihtiyacı duymuş. Yani, günümüz federasyonu en yüksek yerden kumandalı kurulmuştur. Yani, günümüz futbolu özerk falan değildir. Yazık! Yıllarca özerk hale gelinmesi konusunda ön saflarda mücadele vermiş bir kişi olarak sayın Aydın kadar kahretmiş durumdayım... Efesli Alper'e ne oldu? Tofaş'tan tanımaya başladığım ve ülkenin basketboldaki savunma bakanı olarak bilinen Efesli Alper, aynı zamanda iyi de bir şutördü. Ama Efes'teki son maçlarına bakıyorum; Alper potayı en rahat biçimde bile gördüğünde şut kullanmıyor... Basketbolumuz için önemli bir oyuncu olan Alper'e, Oktay Mahmuti'nin bir an önce "korkuyu yenme" hapı yutturması gerekiyor. Basın toplantısına dikiz! F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım yarın, kendisine hafta içinde iletilmiş sorulara F. Bahçe TV'den cevap verecekmiş. Yani karşısında soruların sahipleri bulunmayacak. Yani cevaba cevap hakkı yok... 38 yıllık meslek hayatımda, ne bu ülkede, ne de dolaştığım dünyanın dört bir yanında hiç böyle bir tiyatro görmedim, duymadım da... Yani işe gelmeyen soru çöpe, işe gelen ekrana... Sayın başkanı neden o lüks tesislerinde bütün basınla yüz yüze bir basın toplantısı yapmaz, ya da yapamaz? Neyse... Asıl acı olan o televizyonun başında artık markaja girmiş eski bir gazeteci dostumun olduğudur. Eski diyorum, çünkü artık değil... Bravo atv! İngiltere'deki futbolsever için lig maçı izlemek adeta sosyal hayatın bir kuralı, bir vazgeçilmezi olmuştur. Bizde de benim kültür sporu adını taktığım basketbolda uzun bir zamandan bu yana bir keşmekeş takvim izleniyordu. Atv, yayın hakkını aldıktan sonra maçları saat 15.00'e fiksledi. Bu, şu demektir: Artık, önce basketbola uğrayacağız, oradan futbola gideceğiz. Yani, eski yılların Dolmabahçe Stadı, Spor Sergi Sarayı mesaisinin tersi. Yani, artık basketbolumuz saate ayarlanmıştır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.