Milli Takımlar Teknik Direktörü Ersun Yanal, geçtiğimiz hafta NTV ve CNN'e konuk oldu. NTV'de izleyiciler, CNN'de de İhsan Topaloğlu, belli ki izleyicilerden gelen maillere dayanarak, Ersun hocaya, hep buram buram fanatizm kokan sorular yönelttiler. Bunların temelinde de eski oyuncuları yok ettirmek yatıyordu. Anlaşılan o ki, kulüp fanatizmi hâlâ Milli Takım'ın üzerinde tutuluyor. Sonra da, Dünya Kupası'na katılır mıyız diye düşünüp duruyoruz.. Ne gereği var? Sizin takımınızın oyuncusu kadroya alınmıyor veya gol atamıyorsa, gitmiş olmanın ne önemi var? Ersun hoca iki söyleşide de bunlara pabuç bırakmadı. Kendisini kutlarım. Neden sadece iki dönem? Futbol Federasyonu Başkanlığı için yasanın yeni şeklinde, "İki defadan fazla aday olunamaz, ya da seçilemez" - her neyse - şeklinde bir ek yapılmış. Neden? Bu değişikliğin hazırlayıcıları, istikrardan yana değiller mi? Bu ülke ne çektiyse istikrarsızlıktan çekmedi mi? Arjantin, bilindiği gibi iki Dünya Kupası sahibi... Onca yıldız yetiştirmiş, futbolda önemli bir ülke... Bu ülkenin bir federasyon üyesine, yanılmıyorsam ya ikinci başkanı, ya da genel sekreterine 50. yılını dolduruşu sebebiyle FIFA plaket vermişti... Bir bizim kafaya, bir de Batı'nın kafasına bakın! Doğru mu Sayın Başbakan? Hemen önceki gün... Yani pazartesi günü, ben Milliyet'te Cemal Ersen imzasıyla okudum... Başka gazetelerde de aynı haber varmış... Başbakan sayın Erdoğan, spordan sorumlu Devlet Bakanı sayın Mehmet Ali Şahin ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Melih Gökçek, Ankara'da bir araya gelip, Futbol Federasyonu Genel Kurulu'nda Haluk Ulusoy'un adaylığını geri çekmesi ve yerine yıpranmamış bir ismin bulunmasının daha doğru olacağına karar vermişler. Sayın Şahin için fazla bir şey söylemeyeceğim ama, sayın Erdoğan'a bu tavır, futbolun çileli günlerinden geldiği için hiç mi hiç yakışmamıştır. Siz böyle bir karar alıp, bunu da medyaya, genel kurulu etkilemek adına sızdırırsanız, 3813 sayılı yasanın ne önemi kalır ki? Bu yaptığınız politikayı resmen sporun içine sokmaktır. Şayet haber yalansa, bütün bu yazdıklarımı çöpe atın... Ama ya doğruysa? Bu mu, benim 30 yıl önce amatör kümelerde karmanın değişmez adamı yaptığım, F.Bahçe'ye az kalsın transfer olacak, kökten sporcu Başbakanım? Değişmek buysa, ben hiç değişmeye niyetli değilim. Song'la bir anı! G.Saray'ın yenisi Kamerun Milli Takımı'nın kaptanı Song'la geçen sezon transfer ayında çok kısa da olsa, bir telefon görüşmemiz olmuştu. Türk futbolunda iyi işler yapmış olan Moshoeu'nin menajeri Hasan Çolakoğlu, benden Song'u aramamı, durumunu öğrenmemi istemişti. Aradığımda Song idmandan dönmüş ve uyuyormuş... Yani bizim telefon üzerine uyanmış... Neyse, Türkiye'ye gelip gelmeyeceğini, bonservisinin ne olduğunu sormuştum. Song, "Gelmesine gelirim ama beni 15 milyon euroya satın aldılar. Lens Kulübü şimdi kaça bırakır? Sorun burada..." demişti. Song şimdi G.Saray'da... Kaça mı? Bilmem ama, bence en az Van Hooijdonk kadar iyi bir transfer.... İstanbulspor için geç olmadı mı? Bakıyorum da, iş Haluk Ulusoy'u yıpratmaya, yok etmeye yönelik olunca, spor medyasının kalemşörleri, İstanbulspor'la Adanaspor'un aynı ligde oynamasının sakıncalarını dile getirmeye başladılar. Üsküdar'da sabah oldu beyler! Neden, bunu daha ilk günlerde yazmadınız? Çünkü o günlerde Haluk Ulusoy'dan memnundunuz... Sabah Gazetesi Spor Müdürü Altan Tanrıkulu, acaba geçen hafta bu konuyla ilgili yazdığı yazının benzerini bundan falanca yıl kadar önce yazdığını gösterebilir mi? Kimse gösteremez... Çünkü, Cem Uzan'dan iş kapmama tehlikesi vardı. Şimdi Cem Bey medyadan çıkınca, hele hele devlet oralara girince, vurun Haluk Ulusoy'a... Ama ben gösteririm. Hem yazı, hem de ekrandaki yorumlarımla bu konuyu dile getirmiş ama yine tek başıma kalmıştım. Ayıp olmuyor mu beyler şimdi? Hakem mi yoksa reyting mi önemli? Öteden beri, Türk hakemliğinin, ekrandaki pozisyon tartışmaları yüzünden büyük darbe aldığını ve müthiş bir gerileme göstererek, UEFA ve FIFA'nın gözünden düştüğünü yazdım. Üstüne üstelik, ülke futbolu da olumsuz etkilenmiştir. Ve yeni ihâle metnine, bunu yasaklayıcı bir madde konulması gerektiğini de yazdım. Çok şükür ki böyle bir madde konmuş. Konmuş ama, yayıncı kuruluşun, sadece hakem kararlarını insafsızca irdelemek üzere kurulu programının patronu, geçenlerde, "Bizi kimse susturamaz, durduramaz" diye bir yazı yazmış. Peki, siz reyting alacaksınız diye, Türk hakemliği tamamen mi yok olsun? Başka bilginiz, başka görgünüz yok mu ki, hakemleri katletmekten ayrılamıyorsunuz? Haa unuttum... Yayın hakkı sizde yokken, ikibuçuk sene bir tek Maraton bile yapmamıştınız... Del Bosque'den yeni versiyonlar! Beşiktaş Teknik Direktörü Del Bosque, anlaşılan o ki, bu sezon Beşiktaş forması içinde bize, eski tanıdık oyuncuları başka başka görevlerde, başka başka yerlerde sunacak... Hazırlık maçlarını fazlaca dikkatli izlemedim ama, şöyle bir göz attığımda bunu gördüm... Biz de, "Aynı yerde kıyamet gibi oyuncu var... Bu iş nasıl yürüyecek" derken, İspanyol hoca, bize yılların klasik stoperi İbrahim Toraman'ı orta alanda, sağ ön kanat Okan Buruk'u en liberoda falan sunacak galiba... Başka başka tayinler de olabilir. Örneğin, Ali Güneş sağ arkada, Okan Koç sağ önde falan gibi... Tabii en çarpıcı olanı dörtlü savunmaya geçiş... Bu değişimde, Ronaldo yolcu olabilir... Neyse... Beşiktaş karşımıza, geçen sezonun kahırlı ikinci yarısının çok ötesinde bir çehre ile çıkacak... Real Madrid'de hocalık yapmak da bu olsa gerek... F.Bahçe'de, divan da, yönetim de ayrı tellerde! F.Bahçe Yüksek Divan Kurulu'nun bu ay sonundaki olağan toplantısı için üyelere çıkarılan yazıda, "F.Bahçe Sosyal Tesisleri'nde yapılacak..." cümlesi yer alıyor. Aynı zarftan, yönetim kurulunca bu toplantıdan iki gün önce verilecek yemekle ilgili bir davet yazısı daha çıktı. Onda da, "F.Bahçe Faruk Ilgaz Spor Tesisleri'nde verilecek..." cümlesi var. Yani Yüksek Divan Kurulu'na göre, "Sosyal Tesisler", yönetime göre "Spor Tesisleri..." Hangisi doğru?.. Ben yazayım doğrusunu: "F.Bahçe Spor Kulübü, Faruk Ilgaz Sosyal Tesisleri..." Acaba yönetim, eskiden beri spor ve sosyal amaçlı kullanılan ve devletten böyle kiralanan bu yerin üzerinden sosyal kelimesini dikkatle ve inatla neden atıyor? Levent Tüzemen'e teşekkür! G.Saray'ın başkanı Özhan Canaydın ve bazı yöneticilerin, Real Madrid Kulübü'nün kapısında saatlerce bekletildiği, kendilerine bir çay bile ikrâm edilmediği gibi haberler yer almıştı medyada... Geçen hafta Sabah'ta Levent Tüzemen, başkan ve ekibinin, Madrid, daha doğrusu Conceiçao macerasını dakika dakika, saat saat, gün gün yazarak sanırım herkesi aydınlattı. Daha doğru bir deyişle, herkesi rezil etti. Levent, bunları uydurmuş olamaz. Yani G.Saray'ın itibarını kurtarmak adına senaryo yazmış olamaz. Çünkü o yazıyı yazmak için ya senarist, ya da hayalperest olmak gerekir. Saran'a iki yıl! F.Bahçe Haysiyet Divanı, yönetim kurulu eski üyelerinden Sadettin Saran'a, basında çıkan bir demeci yüzünden iki yıl hak mahrumiyeti cezası verdi. Aynı kurul, bundan yaklaşık bir yıl önce, Hürriyet'te bazı demeçleri çıkan bazı yöneticileri, yargılanmak üzere kendi kendine sevketmişti. Olabilir! Ama aynı kurul, 70 milyonun gözü önünde, Atilla Kıyat Paşa'nın "Aziz Yıldırım yalancıdır. Paşalık hayatımın en kahırlı günlerini böyle bir yalancı ile aynı çatı altında olmakla geçirdim" görüşüne karşı, neden aynı mekanizmayı işletmedi? Bu tip kurulların eşitlik ilkesine çok ama çok özen göstermesi gerekir. Zaten seçilişleri ve varoluşlarının sebebi de budur. Acaba Kıyat Paşa'nın sevki birileri tarafından istenmemiş olabilir mi? Bilmem ki?.. Geçmiş olsun Saran! Carew şimdi kaç para? Geçen hafta yazmıştım; Carew, Valerenga'da iken dün tapusu ile birlikte 800 bin dolardı.... Peki şimdi kaça geldi?.. Carew mi çok serpildi, yoksa Beşiktaş mı çok zenginleşti? Ya da başka bir deyişle Carew'i keşfetmek için 5-6 milyon dolar mı gerekliydi?