Fatih hoca, fena yakalamış!

A -
A +

Fatih hoca fena yakalamış! Fatih Terim hoca, Altay maçının keyfini soyunma odasında yaşarken, bakmış ekranda Ahmet Çakır "G.Saray'ın 38 milyon dolarlık takımı var" yorumunu yumurtluyor. Tansiyonu fırlamış ve kendini, sahayı henüz terk etmekte olan yayıncı kuruluşun kamerasının önüne atmış. Sormuş, "Ahmet, nereden çıkardın bu rakamı?" Ahmet, gazetelerden okuduğunu söylemiş. Terim hoca da, "Senin gibi araştırmacı, kitap yazan bir spor yazarı, gazeteden okuduğuyla yorum yapar mı?" diye altıncı golü atmış. Ne olacak be hocam; ağzı olan konuşuyor. Herkes senin gibi anında müdahale edebilse, bunlar ve bunların başındakiler yanar da... Gerçi patron kim de? Dünyadan haberi yoktur. Ama genelde lâf havada kalıyor. İster ye, ister gargara yap! Zahmetine sağlık hocam. Bu manşeti, ancak, Türkiye atabilirdi! Geçtiğimiz Cumartesi Türkiye Gazetesi'nin birinci sayfasının manşetinde ne Irak Savaşı, ne de başka bir manşet sallanıyordu. Nesli tükenmiş gerçek gazetecilik anlayışının taşıdığı acı bir haber vardı. Basın İlân Kurumu Genel Müdürü Gültekin Samancı vefat etmişti. Haberde diyordu ki; şiirleriyle edebiyatımıza damgasını vuran ve Türk milliyetçiliği alanında büyük hizmetleri bulunan Samancı, 30 yıldır genel müdürlük görevini yapıyordu. Düşünün ne adam gibi adam kaybetmişiz. Rahmetli, Basın İlân Kurumu Bayramoğlu Tatil Köyü'nden de benim tavla rakibimdi. Nur içinde yatın, değerli büyüğüm... Burak Elmas'ın istifası! Su yüzünden yazıyorum. Önce bunu vurgulayayım da... Yani aysbergin altını bildiğimi iddia edemem. Burak Elmas, Faruk Süren'in damadı... Bunu biliyorum. Futbol şubesi sorumlusu falan da... Terim hoca giderken, başkan Süren'di... Sonra Canaydın gelince, Terim'i taşıdı... Burak Elmas, sanki Terim'in üstüne gelir gibi oldu. Elmas, "Devre arasında süper transferler yapıp, takımı kurtardık" demiş. Terim hoca da bu lâflara gıcık kapar. Ardından bazı G.Saraylı amigo yazarlar döşendiler... Yani ünlü Kasparov'un bile zor kazanacağı bir satranç oyunu gibi geldi bana... UEFA'ya bravo! Turizmciler uyanın! Şık bir haber vardı geçen hafta... O da yanılmıyorsam sadece bir gazetede... Neyse... UEFA, savaş halini dikkate alarak, İsrail'in oynayacağı Malta ve Slovenya maçlarını Antalya'ya almış. Doğru ise demek ki, öyle herkesin dediği gibi Türkiye savaşın içinde falan değil... UEFA oradan görüyor da, bizim buradaki büyük otoriteler göremiyor. Bu haberi herkesten önce turizmcilerin kullanması gerekir. Hâlâ uyanabildiklerini sanmıyorum. Çünkü hiçbir rüzgâr esmedi. Neyse, böylece Revivo da, G.Saray'a çabuk döner! Sunderland Stadı! Bir okurum, şimdi şehrini hatırlamıyorum, beni geçen çarşamba telefonla aradı. Bir hayli çatıştık dersem yalan olmaz. Okurum, terbiye sınırlarını zorladı, hatta aştı. Mesele şu: Ben geçen hafta, İngiliz maçını Şükrü Saracoğlu seyircisi hak etmedi diye yazmıştım. Gerekçe olarak da, 10 yıldır federasyonlara edilen küfürleri göstermiştim. Okur da, beni bu yazıyı yazdığımdan milliyetçilikten mahrum olarak yorumlamış. Destur! Bir gerekçem daha vardı. O da; İngiliz beni Sunderland'a sürmüş, ben onu neden lüksün içinde oynatayım ki... Ben bu gerekçemi de ilave edince, bu defa küfür yedim. Anlaşılan o ki, okurum pusulası şaşmış F.Bahçeliler'den... Artık Hitler Türkiyesi değiliz! Okurlarım hatırlayacaklardır; derbilerde misafir seyirci yasağı çıkınca, o hafta, ülkemin Hitler Almanyası'ndan da beter bir duruma düştüğünü dile getirmiştim. Demokrasi ile yönetildiği iddia edilen bir ülkede bu olamazdı. Çok şükür ki, İçişleri Bakanlığı bir genelge ile bundan böyle stadın kapasitesinin yüzde 10'unun misafir taraftarlara ayrılma şartını getirdi. Kim düşündü, kim karar verdiyse alnından öperim. Şimdi Beden Terbiyesi ile kulüplerin stad kapasitelerini net bir şekilde belirlemeleri gerekiyor. Çünkü kapasiteler anında yarıya düşürülebilir. Eeee burası Türkiye! Dün misafir seyircinin yasak edilmesini isteyen zihniyet bunu da yapar! Hıncal Uluç dostuma! Sevgili Uluç, Ceyhun kaç Beckham eder derken, sadece Beckham'ın, Ceyhun'dan daha kaliteli, daha çağdaş, daha takımcı bir futbolcu olduğunu dile getirmeye çalıştım. Çünkü aklın yolu bir olmalıdır. Cumartesi 17. sayfadaki köşeni neredeyse tamamen bu işe ayırmışsın. Ben de derim ki, bu ülkede Ceyhun, Sergen gibi Allah vergisi yetenekleri olanları, sen ve senin gibiler daha olmamışken ağaçtan kopardığınızdan ve de çokça daha ne henüz milli, ne de uluslararası icraat yapmamışken kürsüye çıkarttığınızdan, muhtemel Beckham'lara ulaşamıyoruz. Ertesi gün de değer verdiklerinin isimlerini sütunlarına aktardığına değinmişsin. Yani akıllarımızın yolu bir... Ben hiç, dünyanın en iyi üç santrforundan biri olan Hakan Şükür, Adalar'da büyük sükse yapan Tugay, dünyanın en büyük firmalarından biri olan İnter'deki Okan ve Emre, Aston Villa'da problemler yüzünden kesik yiyen Alpay, İspanya'nın en çok alkışlanan adamı Nihat ve takımın vazgeçilmezi Tayfun için Ceyhun - Beckham yorumuna girdim mi? Çünkü onlar bunu aşmıştır. Yani hem milli, hem de uluslararası icraatları ortadadır. Ama Ceyhun ve Sergen'in daha kendi bahçelerine faydası bile olmamıştır. Bilmem anlatabildim mi? G. Saray bu lüksü kaldırır mı? Hem Lukunku, hem Revivo, hem Ümit Karan, hem de Baliç aynı onbirde sahaya çıkarlarsa, G.Saray hep böyle farklı mı kazanır? Oltaya atlayan kıyamet gibi oldu. Maçın ertesinde bütün yorumcular G.Saray'ın bu, tepeden tırnağa riskli onbirini övdü. Demek ki, Fatih hoca artık, "Kazanamıyorsan, kaybetme" felsefesinden, geriden geldiği için "Ya kazan, ya kaybet" şekline geçmiş. Sinan, 49.dakikada golü atarken, Mondragon'a takıldı. O arada Terim hoca, Cihan'la, Volkan'ın omuzlarına yıkılan köprü korumasına Batista imdadını yetiştirmek üzere Brezilyalı'nın eşofmanını sırtından almıştı. Ama üçüncü gol gelince, herkes rahatladı. Bu yol iyi yol değil. Ben söyleyeyim de... Lezzetli ürüne, acı katkı! Futbol Federasyonu iyi işler yaptı. Bunu kimse inkâr edemez. Hatta hatta Halûk Ulusoy'a şahsi kini olanlar bile... Ama aynı federasyon bazı fauller de yapmıyor değil. Tutmuşlar, Paris'te Türkiye'yi bir firmanın turnuvasında temsil edecek çocuklar futbol takımının başına, kırmızı kartla oyundan atılan oyuncunun bir sonraki resmi maçta oynayamayacak olduğunu bile bilmeyen Rıdvan'ı getirmişler. Federasyon biz yapmadık demesin. Çünkü fotoğrafta Gündüz Tekin Onay vardı. Neyse ki, Paris'te de hızlı at yarışı vardır. Sağolasın G.Birliği! "F.Bahçe'nin oyununu beğendin mi? Takım ayağa kalkmış. Müthiş mücadele ettiler." Bunlar pazartesi sabahı merhabadan önce duyduğum pazar maçı gözlemleri idi. Görüntüler böyledir. Ancak bu görüntünün mimarı bence azca F.Bahçe değil, çokça G.Birliği'dir. Savunması ile ileri ucunun arasında oyunun her saniyesinde bu kadar büyük uçurumlar açarak oynayan her iki takıma karşı, her takım iyi şeyler yapabilir. Kaldı ki, F.Bahçe'nin o maçtaki kadrosu da eldeki malzemenin en uygunu idi. Malatya'daki krizin anlattıkları! Beşiktaş, Malatya'da öyle bir son 15 dakika yaşadı ki, bu, takım yapısının bütün olumsuz özelliklerini ve de Lucescu'nun nelere rağmen Beşiktaş'ı tepede tuttuğunu gösterdi. Beşiktaş'ın defansı Ali Eren hariç, rakipten önce ilk hamleyi yapmadıkları takdirde açık düşebilecek, ancak tecrübeli elemanlardan kurulu... Bu biiir. İkincisi Beşiktaş'ın orta alanı da aynı tip, ağır elemanlardan kurulu. Orta saha önünde Pancu dışında görev alanlar da çabuk şişmektedir. Böyle olunca da, Malatya'da geri blokla uç blok arası genişledi ve Malatya kendiliğinden tek kale oynadı. Buradan baktığınızda Lucescu'nun ne kadar büyük bir başarı elde ettiğini açıkça görürsünüz. İbrahim vites yükseltmede, Ahmet Yıldırım oyun başlatmada, Pancu da dengeyi sağlamada bence en önemli oyunculardır. Ergün'e ne desem ki?.. Baktım Cumartesi günü bir gazetemizin birinci sayfasında, köşede bir manşet: Ergün Penbe ayrıldı... Başka futbolcu ayrılsa, tek sütuna bile zor girerdi. Ama Ergün gibi dünya beyefendisi, gerçek profesyonel, aile babası eşinden ayrılıyorsa ve de davayı eşi açıyorsa, çok üzülürüm. İnan Ergün, kendi çocuğum ayrılsa belki de ancak bu kadar üzülürüm. Çünkü biz seni yukarıda sıraladığım özelliklerinle sevdik... İyi oynadın, kötü oynadın, biz bunları senin şahsında hep ikinci plâna attık. Ne oldu, neden oldu, bilemiyorum... Bir de küçük kızımız var arada... Ne diyeceğimi bilemiyorum. Beyaz'ın aklı! Talk show adamı Beyaz, Ersun Yanal'a "Aman Fener'e gitme!" diye bir tavsiyede bulunmuş... Beyaz, hasta bir F.Bahçe taraftarıdır. Ama aynı zamanda da düşünen, objektif bakan bir genç starımızdır. Bilmem anlatabildim mi? Herkes böyle bakabilse...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.