Fenerbahçe tarihine kara leke!

A -
A +

Fenerbahçe, kurulduğu 1907'den bu yana hiçbir dönemde böylesine bir çamura saplanmamıştır. Daha doğru bir deyişle böyle bir kepazelik ortamına sürüklenmemiştir. Düşünebiliyor musunuz, bir firma, bir müessese, emrinde ücretle çalışan bir emekçinin, görevine son vermek doğrultusunda tazminat ödememek için ayak oyunlarına başvuruyor. Hem de kendini dünya kulübü ilan eden, daha doğrusu öyle sanan sözüm ona kurumsal bir yapı... Ve de o işçiye "Git sağlık raporu al" dendiğinde de, o kişi müessesesinin anlaşmalı sağlık kuruluşu yerine kendisinin uygun gördüğüne gidiyor. Yani açıkça, "Sana güvenmiyorum. Bana dümenli rapor çıkabilir" diyor. Bu ayıp, Yıldırım ve yönetiminin hemen ve derhal ayrılmalarını gerektirir. Çünkü tekrar ediyorum, Fenerbahçe Kulübü'nün tarihinde hiçbir dönem böyle bir kara lekeye rastlanmamıştır. Ve de bu kara lekeyi öven medya amigoları da var ne yazık ki... Ve de bu kulübün istisnai eski oyuncularından biri de, kapının ardında elinde sopa ile saklanmış ve hedefteki işçinin kafasına inmek için gibi bekletiliyor. Açık ve net fotoğraf budur. Bence önce Aykut istifa etmeli... Quaresma Reina'da... Medyadan duyduğum ve de okuduğum üzere, Beşiktaş'ın yeni transferi Q7, İstanbul'daki ilk gecesinde yönetimle Reina'da yemeğe gitmiş. Daha doğrusu oraya götürülmüş. Hah işte, böyle yerleri hemen gösterin, öğretin ki, yarın maçlar başladığında aynı futbolcu magazin basınına aynı yerlerde yakalanırsa, sakın "Aaaa" demeyin. Tam Çarşı'ya göre değil mi? Yani, "Pascal, bizi diskoya götür" misali... Bursaspor doğru yolda mı? Soruya hemen cevap vereyim; Bence hayır! Şampiyonluğa koşarken ne kadar doğru yaptıysa, bence şimdi aynı kulvarda değiller. Kulübün tarihinde, hatta ülke futbolunun tüm zamanlarında ilk defa harika bir iş yapılırken İnsua'larla mı başarı geldi? 30 yaşına gelmiş, Avrupa deneyimlerinde başarılı olamamış, ama şöhret yaftası yapıştırılmış bir oyuncu Bursa'ya katkı mı yapar, yoksa yapıyı mı bozar? Bekleyelim görelim... Spor basınının incileri! Vatan diyor ki, "Hazard, Fenerbahçe'ye gitmem..." Sabah diyor ki, "Fenerbahçe'yi istiyorum..." Bir başka spor sayfası diyor ki, "Diarra'ya karşılık Elano artı para..." Diyorlar da diyorlar... Henry, biraz safsadı... Krasic, bir giriyor, bir çıkıyor... Robinho, ha geldi, ha geliyor... Ve gazetem Türkiye, acı bir gerçeği öne serip tam sayfa yapıyor; "Alex Ferguson, görev süresinde Dört Büyükler'de 93 hoca eskitmiş..." İşte Türkiye'nin futbol penceresinden içeri bakıldığındaki ortam... Derli toplu bir iki görüntü ve genelde dağılmış, perişan bir manzara... Sizce, Güney Afrika'da olmamız ayıp teşkil etmez miydi? Daum'la Fenerbahçe arasındaki trajikomik oyun tam layığımız değil mi? Taraftar istiyor diye koca bir kulübün bütçesini delmek bize yakışmaz mı? Yaz Allah yaz, biter mi? Sonra Dünya Kupası gruplarında hangi averaj sistemi var diye imtihan edersen, Fanatik'ten biri çıkar, ukala ukala, "O bu kupada değişti, artık ikili averaj var" der... Milliyet'teki, "Ih, mık, tık, en iyisi bir on dakika sonra arayın" der... Fotomaç mı? Onun internet sitesi Nijerya'yı ilk yolcu olarak yazar bile... Buyurun buradan yakın isterseniz? Vallahi de, billahi de bir şeycikler olmaz... İşte mümtaz ve marka değerli futbolumuz! Hani Süper Lig'in marka değerinden falan söz ediliyordu ya... Böyle diye diye o havuza da 400 milyon dolar akıtılmadı mı? Sonra o havuzun içindeki futbolun yorumculuğunu yayıncı kuruluşta Uğur Dündar ile Yılmaz Özdil'in yapacağı haberi çıkıyor. Vah ki vah! Yani eski FIFA hakemi Erman'ın yerine futbol topunun yuvarlaklığından bile haberi olmadığı tartışma götürmez iki gazeteci... Ama önemli olan futbol mu, yoksa makara-kakara-kukara ile para sayıp yayın satan alana narkoz mu vermek? Ne dersiniz? Öğrenip de ne yapacaksınız ki? G.Saray nereye koşuyor? Yanlış hatırlamıyorsam bu soru bir siyaset adamı için kullanılmıştı. Şimdi de tam Galatasaray Kulübü'ne sorulacak soru oldu. Büyük Emre bıraktı, küçüğü Gaziantepspor'a, Uğur Ankaragücü'ne... Servet ha gitti, ha gider... Eh, Neill, Güney Afrika'da müthiş (!) oynuyor. Keita müzmin yedek... Bir tek Eleno oynadı, öne çıktı, onun da satılması gündemde... Kewell, daha ilk maçında orada da emekli oldu. Dos Santos çoktan kaçtı, Jo çoktan bitti bile... Kaleci Franco hâlâ bir yerlere sığınamadı. Topal, Valencia'da havaya ısınıyor. Buradan bakınca, ister misiniz, Rijkaard çıkıp, "Ben oynayacağım" desin... Belki de mi? Amma yaptım yahu değil mi, alınanları unutuyorum galiba... Ömer Üründül kadar olabilir misiniz? Bakıyorum da, hariçten gazel okuyanlar bir hayli arttı. Hem de bu gazelleri adı sanı duyulmamışlar köşelerinden atıyorlar. Medya ne hale geldi be... Şimdi de tutmuşlar Ömer Üründül'ün TRT'deki yorumlarını eleştiriyorlar. Dediğim gibi bu cüreti gösterenler de bu futbol işinden hiç çakmayanlar üstelik. Ömer, İstanbulspor Kulübü'nde yöneticilik yapmış, her sene binlerce euroyu maç izlemek, gelişmeleri yerinde takip etmek üzere harcayan hakiki bir futbol tutkunudur. Rahmetli hocam Sabri Kiraz derdi ki, "En iyi teknik adam, fazla maç seyredendir. Nerede ne maçı bulursan, üşenme, üşüme, yanma seyretmeye bak..." Biz bu familyadanız... Ya siz gazelciler? İnternet sayesinde varsınız... Yani sanal...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.