G.Saray'ın başında öyle bir teknik adam var ki, tam anlamıyla evlere şenlik... Adam, Bordeaux'ya ayak basar basmaz, PSV teknik direktörü olan arkadaşı Koeman'ın kendisine, Berdeaux'yu yeneceğine dair söz verdiğini, bu yüzden de, maçın berabere bitmesi halinde bile UEFA'ya kalacaklarını söylüyor. Hadi eyvallah diyelim, diyelim de, o maça saldırarak başlamak da neyin nesi? Daha ikinci dakikada rakibe, kaleci ile karşı karşıya gol pozisyon veren teknik adamdan hayır gelir mi? Yani, bir meslektaş, arkadaşının kendisine yapacağı kıyağı bekleyen hocaya hangi oyuncu inanır da, yüreğini, vücudunu maça koyar? Geçiniz! Trabzon'a bir dikkat daha! Geçtiğimiz hafta Trabzonspor için tehlike çanlarının çaldığını yazmıştım. Bu defa da F. Bahçe'ye yenilerek baraja bir adım kala durdular. Gördüm ki, Trabzonspor'un günümüzdeki kadrosu, eksikleri de katarsak, kalabalık ama hiç de adıyla bağdaşacak kalitede değil... Yönetim acilen tedbir almalı. Nasıl mı? Hem hoca, hem de yeni oyuncu bazında Ocak gelmeden kollar sıvanmalı. Aksi taktirde, çok geç olabilir... Bu nedenle bir "dikkat" daha! Bravo Gökdeniz! Trabzonspor'un, bana göre tek yüksek düzey takım oyuncusu Gökdeniz, geçenlerde, Arda'dan kendisine nakledilen ödülü almayı reddetti. Soylu bir davranış. Memorial Hastanesi'nin sponsorluğundaki bu ödülün tabii ki değeri vardır. Ama adı tatsız olaylara karışmış bir futbolcunun bu tutumu da alkışlanacak boyuttadır. Canaydın'ın gözü önünde! G. Saray-Karşıyaka basketbol maçında tatsız olaylar çıktı. Hakemler önce İzmirli taraftarları salondan çıkarttı. Sonra da G.Saraylıları... Hayret edilecek olan şu; Başkan Canaydın'ın gözleri önünde G.Saraylı taraftarların taşkınlık yapıp, kendilerini sokağa attırmaları... Desenize spordaki anarşi salonları da teslim almak üzere... Yazık! Ama hiç olmazsa basketbol hakemleri bu yürekliliği gösterebiliyor. En azından bir teselli... Annesinin Türk çocukları! Efendim; İtalyan basını, F.Bahçe'nin Palermo'yu devirişini tabii ki manşetlerine taşıdılar. Ama bu taşımayı yaparken, "Anne Türk çocukları! Palermo-2, feci yenildi" dediler. Gerçekten de, Palermo sahaya PAF'ından ve yedeklerinden kurulu takımla çıktı. (Bir devre oynayan Barzaglia ve maçın tamamında yer alan Dellafiore hariç.) Ne olursa olsun F.Bahçe, bir UEFA Kupası maçını 3-0 kazandı. Bu tamam... Tarihe böyle geçti bile... Ama benim medyam, Palermo'nun ikinci takımı ile sahaya çıktığından nedense hiç bahsetmedi. Neden mi? Eee tiraj ve rayting öcüsü hep başuçlarında da ondan... Beşiktaş'ta demokrasi haykırışı! Helal olsun, Beşiktaş Divan Başkanı Şeref Nasır'a... Nasır, geçenlerde, kongre öncesi durumun hiç de demokratik görünmediğini dile getirerek, "Tek başkan adayı ile kongreye gitmeyelim. Mutlaka başka adaylar da olmalı... Beşiktaş'a da bu yakışır" çağrısında bulundu. Darısı Cumhuriyetle yönetildiği iddia edilen dikta yönetimli kulüplerin başına... Levent Kızıl'ın savaşı! Bursaspor Başkanı Levent Kızıl, Ulusoy ve ekibine karşı oluş sebeplerini hâlâ net bir biçimde açıklamadı. Sonra bir de Bursaspor'un Beşiktaş'la derdi vardı ya... İşte İnönü'deki maç sahadan çok VİP'de oynanır mı diye merak içindeydim. Nitekim orada oynandı da... Federasyon üyesi Metehan Berktaş, Kızıl'a, Bursa Belediye Başkanı ile ilgili iltifatlarını (!) iletince, Kızıl da, "Bunları yapmaya ömrünüz yetmeyecek" diye cevap verdi. Güzel! Allah Türk futbolunu korusun! Son dakika: Levent Kızıl'la telefonda konuştum. Geçen hafta köşemde de aynı konuya değinmiştim. Kızıl bana Federasyon'la ilgili şikayetlerini içeren kalın bir dosyayı iletecekmiş. Bekliyorum, onları da yazmak görevimizdir. Zidane Arda! Arda, Bordeaux'lu rakibine Zidanevari bir kafa çakarak, belki de, bizim futbol tarihinin Avrupa Kupaları'ndaki en ağır cezasına çarptırılma sınırına geldi. Zidane'i, Materrazzi tahrik etmişti, Arda'yı hiç dinlendirmeden, 18 yaşında sinir sahibi yapan Gerets yaktı. Bu böyle biline... Nihat Özdemir ayna kullanmıyor mu? Olur ya, F. Bahçe'nin ikinci başkanı Nihat Özdemir Bey ayna kullanmıyor olabilir. Parlak yüzlü veya dazlak kafalı birilerini kullanabiliyor olabilir. Hani tıraşı iyi oldu mu, yüzünde kir falan var mı diye... Çünkü, Bülent Demirlek Trabzonspor maçına atanınca Nihat Bey kendi sesinden mi, yoksa sahibinin sesinden mi, şöyle seslendi: "Oyuncularımızı cezalı duruma düşürüp, bizi G.Saray maçında eksik bıraktırabilir. Kupayı da onun yüzünden kaybettik." Öyle ya, Beşiktaş'la oynanan finalde 0-2'den sizi 2-2'ye getiren gücü neden Demirlek önleyemedi diye aynası olmayan soramaz. Devam edelim... Şu ana kadar oynanan maçların sekizinden önce rakiplerin 14 futbolcusu, hem de en önemlileri, hakemler tarafından cezalı duruma düşürülmüş. En son da üç oyuncu Trabzonspor'dan gitti. Şimdi ben de, bu haftaki Sivas-A.Gücü maçını merak ediyorum, sayın Özdemir... Bundan böyle de F.Bahçe'nin oynayacağı rakiplerin bir hafta önceki maçlarını... Bakalım hangimiz kazanacak? Şimdilik sizde sadece Appiah ve Alex var, bende 14 oyuncu... Ne dersiniz, fark kapanabilir mi? Alex ne yapıyor? F.Bahçe'nin asist kralı (!) Alex, yayıncı kuruluştan oynadığı maçların kasetlerini istemiş. Daha doğrusu menaceri böyle bir istekte bulunmuş. Kimilerine göre bu, Alex'in takım araması olarak yorumlanıyor. Oysa Brezilya'da Alex'i tanımayan mı var? Ne yani, Avrupa'nın en önemli takımlarına gidemez mi diye sorarsanız, o biraz zor derim... Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer yine kürkçü dükkanıdır. Görürüz... Kırmızı ışık canavarı! Masal değil, aynen yaşandı... Kırmızı ışıkta duran arabalara hücum edip, içeride ne var ne yok götüren kırk suçtan sabıkalı gaspçı yakalanıyor. Polisteki sorgusundan sonra hakim karşısına çıkıyor. Karar; serbestsiniz... Savcı bir üst mahkemeye başvuruyor, Karar; serbestsiniz... Tam AB ülkesi değil mi? Rahşan Hanım; ne olur artık rahat durun! Bu hükümet cenazeye hafta arası izin vermez dediniz. Ben eşimi devlet mezarlığına gömdürmem dediniz. Hayatınız boyunca dediniz dediniz de... Yeter artık! Şimdi de başka mezarlıktan söz ediyorsunuz. Bakın benim de diyeceğim var; bu ülkenin İstiklâl Savaşı'nın canının ortaya koyan eşsiz subayları ile, margarinle soğanı karaborsadan yediren eşiniz yan yana yatıyorsa, bu hükümete teşekkür edin. Beşiktaş'ın en büyük rakibi! Çok merak ediyorum doğrusu; Beşiktaş'ı yazanların yazdıkları Tigana veya yönetim tarafınca dikkate alınıyor mu? Şayet alınıyorsa, vah ki vah! Baksanıza, pirimiz (!) Kazım Kanat ağabeyimiz, Bursa maçına da F.Bahçe maçının kadrosuyla çıkılır mı diyor. Çıkılır Kazım çıkılır... Zaten düne kadar hep o kafayla çıkılsaydı, Beşiktaş'ın şimdi en azından 7-8 puan fazlası vardı. Ama derler ya, kılavuzu karga olanın... Obertan diye biri! G.Saray'ın Bordeaux maçını mutlaka izlemişsinizdir. O maçın ikinci yarısında 26 numaralı bir futbolcu oyuna girdi. Ve tek başına G.Saray'ı yerle bir etti. 17, 5 yaşındaki bu gencin adı Gabriel Obertan... Geleceğin Henry'sidir. Henry de öyle diyor... İşte ben G.Saray'ın yöneticisi olsaydım, o gece bu genci alırdım. Ya da F.Bahçe veya Beşiktaş'ın yönetici olsaydım, ertesi gün Bordeaux'da biterdim. Ama nerede o yöneticilik! İsmi iyi ezberleyin... Henüz lig maçı bile doğru dürüst oynamayan bu Obertan, en geç iki sezon sonra Avrupa'nın en büyük hücum oyuncusu olacak... Haa Ersun hoca mı? Ersun Yanal'lı Vestel Manisa bir rekora doğru gidiyor. Ama tepeden aşağıya doğru... Beşiktaş'ın eski yöneticisi, şimdilerde Radikal'ın yazarı, büyük futbol eleştirmeni İbrahim Altınsay dostumun kulakları da bu arada çınlıyordur. Hani, kendileri, "Ersun hocanın başında olduğu takımlar, Fatih Terim'in her takımına fark atar" demişti ya... Herhalde bilgisayardan öyle çıktı. Büyük takımlara sıkı maç trafiği! Bugün F.Bahçe'nin, dün G.Saray'ın, haftada iki maç oynama trafiğinde, iç saha da, dış saha da olsa, özellikle Avrupa maçlarında başarılı oldukları gözlenmektedir. Oysa spor medyası için de, takımların teknik adamları, kulüplerin yöneticileri için bu böyle değildir. Onlar haftada iki maçla felaketlerin gelebileceği endişesi taşırlar. Ama, büyük takımların oyuncularının sosyal yaşamdaki özellikleri haftada bir maç takviminde yaramazlık yapmaya uygundur. Oysa iki maç olunca, sahada dökülmemek adına, yani yaramazlıklarının ortaya çıkması korkusu ile dışarıyla bağlantıları kesip, formda kalırlar. Yerlisi de, yabancısı da... Meğer mesele kupa yayınlarıymış! Ben de öteden beri merak edip duruyordum; Sabah Gazetesi topluca neden Ulusoy'a savaş açtı diye... Topluca, çünkü magazin ve köşe yazarları bile spor müdürü Serdar'la yarışmaya başladılar. Ve sonunda gerekçe, araştırmaya bile gerek kalmadan kendiliğinden ortaya çıktı. Aydın Ayaydın köşesinde, Fortis Türkiye Kupası yayın hakları süresinde, Atv ile Kanal-D'nin işi kapmaya çalıştığını ancak Digitürk'te kaldığını yazdı. Tuh be! Ben de Sabah'ta hakikaten spor sayfası var zannediyordum. Eeee ne de olsa genel yayın yönetmeni koca G. Saray'ın eski bir yönetici değil miydi? Meğer mesele parrraaymış, parrraaa... Kahrolsun Lidyalılar!