İngiliz Milli Takımı'yla 11. milli maça çıkacaktık. Bu özel oyunda bizim için kâh ekranlarda, kâh yazılı basında, kâh sokakta mesele, gol atıp atmayacağımızdı. O işi becerdik. Hem de Oğuzhan'ın bir savunmayı kahreden pası, Volkan'ın da dengeli çıkardığı topta Hakan Çalhanoğlu yıllara dayanan bu eksiğimizi ortadan kaldırdı.
Milli Takım, Avrupa Şampiyonası yaklaşırken ilk ciddi ve yukarıda da değindiğim anlamı taşıyan bu oyunu, bize ümit veren biçimde mi oynadı, yoksa Paris seyahati öncesi başımızı ellerimizin arasına aldırtacak biçimde mi?
Hemen cevaplayalım; sahanın genelde her bölümünde İngiliz takımının yüzünü bizim kaleye dönmesini engelleyici sıkışıklıklar ve pas aralarını becerdik. Kazandığımız toplarda, çabuk kullanmadığımız driplinglerde, ısrar ettiğimiz bölümlerde ise fiziksel yetersizliğimiz adeta bas bas bağırdı. Kondisyondan bahsetmiyorum sakın yanlış anlaşılmasın. Ferdi dirilik ve atletik yapıdan söz ediyorum. Hücuma kalktığımız bazı bölümlerde orta sahamızın zamanlaması rakibi tehdit ediciydi ama genelde bu konuda bir tam not vermek mümkün değildi.
İngilizlerin, 1966 Dünya Kupası'ndan sonra oyun anlayış şeklini değiştirmek zorunda kaldığını dün akşam bir kere daha gördük. Yüksek topların çift santrforu değil, artık Avrupa'nın oyun modeline teslim olmuşlardı. Tabii hâl böyle olunca yüz yıllık alışkanlığınızı günün şartlarına hemen adapte edemiyorsunuz.
Milli Takım kadro olarak doğru seçimlerin topluluğu. Ancak ne var ki yardımlaşmalarda zaman zaman aksaklıklar yaşadık. Dolaştırdığımız topla da sanki genelde topu rakibe kaptırmamak anlayışı yatıyordu. Yani, o kadar top dolaştırdıktan sonra en az iki oyuncusu yer değiştirerek saha boşaltmadığı için genelde pozisyon zenginliği yaşamadık.
Bu arada rakibin bir niyeti dikkatimi çekti. O da sanki bizim tandemin aslında çakma olduğunu hissedip göbeği aşabildikleri takdirde kısa paslarla ve driplinglerle bu bölgemize dalmaktı. Hele hele oyunun başlarında bunda çok başarılı oldular. Bu maçı kaybetmiş olabiliriz, yılların özlemini Çalhanoğlu'nun attığı golle gidermiş olabiliriz, önemli olan Paris yoluna yönelmişken hiç de umutsuz olamayacağımız bir tabloyu da sergiledik. Tabii ki biz Türk Milli Takımı'yız. Ve en çarpıcı olarak da futbolcularımızın fiziksel yapıdaki eksikleridir.
Lafımı enteresan bir görüşle bitiriyorum: Siz hiç Cristiano Ronaldo'nun vücudunu gördünüz mü?
MAÇIN ADAMI: Çalhanoğlu
KIRILMA ANI: Volkan-İsmail kargaşası