G.Saray 2002-03, hiç kuşkusuz, ne UEFA Kupası'nı kazanan takımdır, ne de Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynayan, hatta hatta hocası R.Madrid rövanşını yanlış kurgulamasa, finali kaçıran futbolcular topluluğudur... Önce bu gerçeği herkesin kabullenmesi gerekmektedir. Başta da Terim hocanın... Çünkü; ne Okan, ne Emre vardır, orta alanda sahayı akıl almaz biçimde daraltan ve kazandığı topları iyi kullanan ve de rakip cezaalanı içine beklenilmez sızmalar yapabilen... Hakan Ünsal'ın da nüfus kağıdı eskidiği gibi, yakalanmış olduğu en ağır sakatlıkların izi hâlâ dizlerinden bütün bedenini sarabilmektedir. Ümit Davala da, artık o sistem jokeri olmanın çok uzağında bir görüntü sergilemektedir. Popescu yoktur... Hasan Şaş, transfer şaşkınlığındadır. Arif, anatomik sınırları zorlayarak oynamaktadır... Hepsinden önemlisi, ileri uçta orta sahasıyla bütünleşen, bu bölgeye duvar olan, top tutan, defansından yükselmiş her dan-dun topuna koşup bunları alan veya aldırmayan, kalesine yönelmiş her ölü topa yetişen, Avrupa Kupaları'nda, yanılmıyorsam, 28 gol atmış bir Hakan Şükür yoktur. Peki, bunlar yok diye, G.Saray, ülke futboluna büyük gurur kazandıran ve UEFA Kupası ve Süper Kupa tacı giyen sisteminden vaz mı geçmelidir? Asla! Ama, bir çok yeninin bulunduğu kadrosunda, sistemi, orta sahaya insan zammı yaparak uygulamadır. Yani, ileri uçta iki eleman kullanmak yerine, oradaki sayıyı bire indirip bunu orta alana aktarmalıdır. Yani, dörtlü savunmanın önünde çift ön libero, onların önünde üçlü bir orta alan ve tek uç adamı... Yani 4-2-3-1 gibi... Çeşitleme yapılacaksa da bu, orta alanın "Beşlisi" içinde gerçekleşmelidir. Çünkü, G.Saray'da bugün vazgeçilmezler arasına giren Felipe'nin futbolu, oyun anlayışı özellikleri ve orta alanın eskiden olduğu kadar pres yapamaması göz önünde tutulmalıdır. Bizim ligde ikili bir hücum bloku çok maçta su kaldırır ama, Şampiyonlar Ligi'nde hiç sanmıyorum. Fatih hoca. Lucescu'ya paha biçilmez bir miras bırakmıştı. Lucescu da Terim hocaya, Şampiyonlar Ligi'nde kolay kolay her takımın çıkamayacağı bir yerdeki G.Saray'ı... İşte burada evsahibi avantajı gibi demode bir klişenin, hele hele bu oyunlarda geçerliliğini pek koruyamadığını dikkate almak gerekir. G.Saray, yine de iki tip forvetle oynamak gibi bir lükse sarılmada ısrarlı olacaksa da, Felipe'nin yerinde sanki Hasan Şaş'ı düşünmelidir gibi geliyor bana... Bizi, okur ve izleyicinin F.Bahçeli, Beşiktaşlı kalabalığı, Fatih Terim hayranı olarak yorumluyor. Biz kimsenin hayranı olmayız. Hele hele bu meslekte... Ama doğruyu yapanın da sabaha kadar yanında ve arkasındayız... Yanlış oldu mu da, tabii ki bize göre, eleştirimizi ama önerilerimizle birlikte ortaya koymaktan da çekinmeyiz... Son bir-iki cümle... Bu ülkenin, küt kafalı futbol eleştirmenleri, Milli Takım'ı da Dünya Kupası'nda, birden fazla hücum oyuncusu önerileri, hatta yıkıcılığa varan ısrarcılık baskılarıyla, az kalsın yakacaklardı. Bereket ki, Şenol Güneş kimin futbol işinden anladığını çok iyi tespit etmişti ki, dolmuşa binmeden bildiği yolda sağlam adımlarla yürüdü. Şimdi hemen şuracıkta Brugge maçı da var... Ali Sami Yen cehennemi gibi bir çağ dışı olgu yüzünden bir kere daha aynı hataya düşülmemelidir. Çünkü bu maç da çift forvetle hiç kolay olmaz...