G.Saray'ın sırrı!

A -
A +

G.Saray'ın, G.Antepspor'u, hani şu Beşiktaş'ı dörtleyen takımı farklı yenişine bütün spor basını hayret etmiş. Bu galibiyette bir sır aramış. Ama kimse çok önemli iki unsur üzerinde durmayı düşünememiş. Birincisi, G.Antepspor'un altı ayda bir takım değiştiren Erhan Namlı, iki yıldır oynamayan Hakan Bayraktar ve ezeli yedek Yusuf'tan bir orta saha kurarak farka çanak tuttuğudur. Peki, aynı orta saha Beşiktaş'a nasıl dört attı? Onu da Cordoba'ya soracaksınız... Devam edelim. Bu oluşum karşısında Terim hocanın doğrusu da yer alıyor. Antalya kampının 4 - 2 - 3 - 1'ini Diyarbakır maçının ilk yarısından sonra son olarak da bu maçta ortaya koyunca dikine derinlik bulan G.Saray ortaya çıktı. Murat'ın yerine dönüşü, Volkan'ın kadroda buluşunu ve Hakan Şükür'ün öne koşarak da en iyi uç adamı oluşunu ispat edişi ile maç o sonuçla bitti. Ya işte; sırlar bunlardı... Deşifre takım! Şayet Trabzonspor, ancak ve tek formül olarak Gökdeniz - Fatih - Augustine üçlüsünün duvar pası tezgâhına dayalı oynayabilen, ya da pozisyon üretebilen takım olmuşsa, çok yakında UEFA biletini bile düşürebilir. Dikkat! Sanırım ki, Samet Aybaba döneminde Trabzonspor bu kadar yeknesak değildi... Buna paralel olarak kocaman adam görüntüsüne rağmen Petkoviç'in bazı pozisyonları fiziği sayesinde düşerken kurtardığını da hep yazdım. Şu Hasan'da ısrar edilmeli gibime geliyor. Sonra, F.Bahçe'nin peşin baş ağrısı olabilecek Yattara neden o kadar bekledi? Bir lükse katlanıp oynamak stratejisi neden düşünülmedi? Efes-Ülker, futbolu sollayacak mı? Basketbolda iki takımımız Avrupa'nın canına okumaya devam ediyor. Naumoski geldikten sonra Ülker'in ayağa dikilişi, Efes'in tam gaz devam edişi, sanıyorum, hatta inanıyorum ki, basketbol seyircisinde bir patlama yapacaktır. kim bilir belki de futboldaki Avrupa hezimetleri üzerine öne de geçecektir. Popstar ve Hürriyet'in Altın Mikrofonu! Köşemize sık sık spor dışı gündemden de alıntlar yapıyoruz. Bu defa da, şimdiye kadar belki de bir konuya sağır kalmış tek yazar olarak giriyorum. Mesele; Popstar sözüm ona yarışması... Kanal D'de yayınlandı... Yani Hürriyet Gazetesi'nin çocuklarından birinde... Ama aynı gazetenin yıllar önce de bir ses yarışması vardı... Adı da "Altın Kelebek..." O yarışma Kadıköy'deki Opera Sineması'nda yapılmıştı. Zevkle, heyecanla ve amatörce oradan oraya koşuşmuştuk. Ama böyle mide bulandırıcı bir yarışma değildi tabii ki... Rahmetli Yıldırım Gürses birinci seçildiğine göre... Bakın, nereden nereye geldik! Sizce iyiye mi, kötüye mi gidiyoruz? Güney Amerikalı kaleciler! Şöyle bir hatırlayın; Güney Amerika milli takımlarında görev yapan kalecileri... En ciddileri Brezilya'da bulunur ki, onlar da kaleci değillerdir zaten... Mondragon'un gözleri açıldığında her an takımına zarar verebilir. İşte Rize maçı... Cordoba'nın, savunmasında son oyuncu kendi yarı alanında yer almışken, santrada ne işi vardı? Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Gerçi iki kaleci de takımlarına çok katkıda bulundular. Ama galiba artık Türkiye'de canları sıkıldı ve bu tuhaf işleri yapıyorlar. Dikkat! O zaman neredeydiniz, ey örgütler, ey hocalar? Star'ın, bana göre, emekçileri kullanarak sıkıştığı köşeden kurtulma mücadelesine kıyamet gibi sivil toplum örgütü de destek verdi. Ama ben aynı örgütleri ve hocaları, örneğin üç yıl maaş ödeyemeyen Tercüman'ın savaşında görmedim. O zaman da rahmetli Özal'ın kaprisleriyle Tercüman o hale gelmişti. Ayrıca bir çok gazete ve televizyonda benzeri maaş sıkıntısı yaşandı. Yaşanmakta da... Ama oralarda kimseyi görmedim. Acaba diyorum, bu sivil toplum örgütleri ve üniversite hocaları da mı reyting peşinde? Kim bilir? Ülke zaten reyting oldu... Ali Topuz'a sorulamayan soru! Gerçi Sayın Korkut Özal, SHP'den falan girdi de ama, izleyebildiğim kadarıyla kimse günümüz hükümetini mâlûm biçimde eleştiren CHP'li Sayın Ali Topuz'a, "Köprüye hayır kampanyası açan kimdi? Sonra da köprüden keyifli keyifli geçen kimdi?" diye sormadı... Sonra Sayın Topuz'a, "Teröristleri alnından öpen bakan hangi partinin, ya da düşüncenin mensubu idi?" diye sorulmadı... Olimpiyat Stadı ve G.Saray taraftarı! Başkan Canaydın, sanırım satılmış kombinelerde taraftarın zarara uğramaması için maçları Olimpiyat Stadı'nda, pardon cehenneminde oynattırmaya devam ediyor. Tek gerekçe buysa, ben binlerce G.Saraylı'nın ellerindeki kombineleri törenle ve de seve seve yakarak, Ali Sami Yen'e dönmek için hazır kıta beklediğine bahse girerim. Hem de yenilerine, yeniden para ödemek özverisi ile... Sayın başkan; yazık ettiniz G.Saray takımına ve büyük hocasına... Dokuz kişilik Beşiktaş! Yok yok bu defa maçın hakemi değildi Beşiktaş'ı eksik bırakan... Be defa teknik direktör Lucescu Beşiktaş'ı eksik bıraktı. Nasıl mı? Sergen'le Tümer'i aynı onbirde oynatmakla kalmadı, formaları içinde bulunan ama sahada hiç olmayan İlhan'a ve Sergen'e çooook uzun süre tahammül ederek... Hep söyledik, hep yazdık... Sergen'le Tümer aynı takımda oynamaz diye... Hele hele bir de, bana göre Beşiktaş'ın en önemli oyuncusu Pancu olmayınca, takım resmen dokuz kişi kaldı. Sakın kimse Beşiktaş, 10 kişilik Bursaspor'u yendi sanmasın. Beşiktaş, 9 kişi ile 10 kişilik Bursa'yı yendi. Hele hele Erol atılana kadar da 11-9 oynandı. Selçuk'a özel yerler! F.Bahçe yavaş yavaş sistemin sabır üzerine dayalı bölümünü okuyup öğrenmeye başladı. Böylece oyun disiplininden kopulmamış oluyor. Samsun ve Trabzonspor maçlarında bunu gördük. Ancak Selçuk'un önce ön sağ kanat orta saha, sonra sağ kanat defans oynatılması bir yeni keşif olarak karşımıza çıkıyor. Biraz garip... Yıllar sonra Nobre! Brezilyalı oyuncuyu Antalya'daki hazırlık maçında televizyondan izledikten sonra, "İş var" diye yorumlamıştım. Ve de Nobre'nin öyle tipik Brezilya varyetecisi olmadığını da vurgulamıştım. Devamlı oyunda kalan, almadığı ya da alması gereken pasları alamadığı zaman küsmeyen, takipçi, inatçı, topun yeniden ve çok kısa sürede F.Bahçe'ye dönmemesi yolunda büyük işler yapan Nobre, sanırım, ikinci yarıdaki dirilişin bir numaralı mimarıdır. Anlaşılan o ki, ofsaytlar ciddi kaos! Beşiktaş'ın Samsun'dan yediği golü, pasif iken çok aktif gibi görünen oyuncu yüzünden ofsaytla değerlendiren bu ülkedeki belki de tek spor yazarı idim... Ama federasyon dahil kimle tartışsam, bana hep FIFA'nın yeni iki talimatından bahsettiler. Peki, şimdi F.Bahçe'nin attığı ilk gol ne olacak? Bütün hakem hocaları pasif oyuncunun aktif oyuncunun alanında bulunduğunu gösterip, golün ofsayt olduğunu belirtiyorlar. Bence de öyle... Ama ben Samsun'un golü için de aynı şeyleri söylemiştim. Hadi bakalım, çıkın işin içinden. Bu son ofsayt meselesi daha çok ciddi problemler sunacak. Bekleyin... G.Saray'ın efsanelerine dikiz! Bizim gençliğimizde, bu dikiz kelimesini çok kullanırdık. Hadi yahu anlamında da sıkça... Yine Hürriyet'te, Atatürk'e ayrılmadığı kadar Hıncal Uluç'la Fatih Altaylı'ya sayfalar açılmış... Ve denmiş ki, "Galatasaray'ın efsane isimleri..." Yuh! Metin Oktay kalkarsa, vallahi canınıza okur... Eşfak ağabeyin daha toprağı kurumadı... Baba Gündüz bu rezaleti diğer dünyada gördüyse, ne yapacağını en iyi sizler bilirsiniz... Hele hele rahmetli Suphi Batur'un haber olsa, aman aman! Hepsini bir kenara bırakın, G.Saray'ın yaşayanları acaba neler neler söylüyorlar?.. Vah vah vah! İşte Türkiye'yi bu hale getirdiler. Bu durumda Nezahat Bayram'ın vefatını haber yapmak mümkün mü? Bir bulmaca var; Türkiye'yi bu hale medya mı getirdi, yoksa Türkiye böyle bir medya mı istiyor? Cevabı bulursanız, her şey kendiliğinden hallolur. Murat Özaydınlı söyledi mi? Yanılmıyorsam Sabah'ta, F.Bahçe Asbaşkanı Murat Özaydınlı'nın, maçın hakemi Kuddusi Müftüoğlu aleyhinde bir demeci vardı. Allah Allah! Adam ofsayt golü verdi, penaltıyı çalmadı... Başka ne bekliyordunuz ki? Ağzı olan konuşursa böyle olur işte... Beşiktaş'ta seçilenler, seçilmeyenler! Bazı söylentiler var... Yönetime giremeyenler ya da yönetimin dışına düşenler, güya tribünleri provoke ediyorlarmış... Böyle bir iddiası olan çıkar isim isim ortaya koyar. Öyle atma yok... Adı geçenlerin ortaya çıkıp, öyle şey yok diye yangını korüklememeleri ise çok olumlu bir davranış. Yani ağzı olan konuşmayınca yangın da sönüveriyor. Beşiktaş'ın cezaları! Hakem Cem Papila'nın net tavırlarla oyun dışı bıraktığı 5 Beşiktaşlı oyuncudan üçü birer maçlık otomatik cezadan sonra hemen oynadı. Diğer ikisi de bu hafta oynayabilecek. Demek ki, öyle sanıldığı gibi dehşetengiz bir durum yokmuş. Demek ki, hakem Papila, raporunda sahadaki kadar kararlı ve kimilerine göre acımasız değilmiş. Ya da demek ki Disiplin Kurulu, Papila'yı çooook haklı bulmamış. Hadi bakalım, çıkın işin içinden... İşte, ne yazık ki Türkiye! Akranlarım, bizden önceki kuşak, hatta hatta bizden az sonraki kuşak Nezahat Bayram'ı, hiç kuşkusuz çok iyi tanır. Hani şu ülkemin en güzel türkülerini en etkileyici biçimde okuyan Nezahat Bayram'ı... Ben kökten bir İstanbulluyum... Ama Anadolumun türkülerini dinlemekten büyük keyif alırım. İşte o Nezahat Bayram hanımefendi vefat etmişler. Hürriyet'in ilânlarını takip ediyorum ya, orada buldum. Gazetenin diğer sayfalarında haber aradım, bulamadım. Diğer gazetelere baktım, bakamadıklarımı araştırdım, haber yok... Ama Bayhan ishal olsaydı, iddia ederim ki, manşet olurdu. Ya da mankenlerden birinin burnu aksaydı, "Vah vah bayramda nezle oldu" diye manşetlere düşerdi. İşte bu Türkiye, benim Türkiyem değil... Bu Türkiye, Avrupa da değil... Bu Türkiye başka bir Türkiye... Ben bir şeye benzetememeye başladım. Kim bu hale getirdiyse Allah'tan bulsun. Nezahat hanımefendiye Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum... Geri kalanı mı? Hiçbir şey yok... Üç bilinmeyenli!.. Bana birileri, yeniden inşâ edilen Fenerbahçe Spor Kulübü Faruk Ilgaz Sosyal Tesisleri'nin gerçek ismini bulsun söylesin... Neden mi? Yeniden yapıldıktan sonra önce "Fenerbahçe Spor Kulübü Tesisleri" idi... Sonra, eski futbolcuların baskısı ile "Fenerbahçe Spor Kulübü Faruk Ilgaz Tesisleri" oldu... En son da divan üyelerine gönderilen yazıda "Fenerbahçe, Faruk Ilgaz Sosyal Tesisleri..." Bu bir oyun mu? Yakında görürsünüz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.