Lig yok ki, bu da nereden çıktı demeyin. Ben yine de yazayım da, lig olmadığı için bu feryadı basamayanların kulak pasları silinsin... Peki, Milli Takım'ın, Yunan futbolunda belki de, yıllarca onarılamayacak bir yara açan galibiyetinden dolayı Ulusoy istifaya çağırılmalı mıdır? Elbette... Tuncay'ın maçın başlarındaki pozisyonunun ofsaytla ilgisi mi vardı? Hayır! O halde, "Ulusoy istifa... Ulusoy istifa... Ulusoy istifa..." > atv kimi korudu? Türkiye-Yunanistan milli maçının yayıncı kuruluşu atv, kim bilir kaça bu hizmeti verdi? Bilemem... Ama bu özveriyi kutlarım... Ancaaaaak, terbiyesiz Yunan seyircisi milli marşımızı yuhalamaya, ıslıklamaya başladığında niye yayını kestiniz? Biz mi ayıp ettik? Bıraksaydınız da herkes, Avrupa Birliği'nin, hatta bütün Batı'nın bu şirin çocuğunun ne hallerde olduğunu görseydi... > Hasan Kabze; biz de öyle! Galatasaray'ın genç forvet oyuncusu Hasan Kabze'nin, pazar günkü bizim gazetede nefis bir röportajı çıktı. Ercan Yıldız'la, Mustafa Karagöl'ü kutlarım... Hiçbir şeyi saklamadan, Hasan ne dediyse, zam da yapmadan yazmışlar. Benim en çok dikkatimi çeken Kabze'nin "Gerets takımı açıkladığında bazen biz de çok şaşırıyoruz" sözleri... Aynı Gerets, Hasan Şaş, Necati ve Song'un gönderilmesini falan da yönetimden istemiş. Bunu da ben sağlam kaynaklardan öğrendim... Yani ben de çok şaşırdım, sevgili Kabze! Kabze'ye böyle seslenme hakkım var... Çünkü onu, Galatasaray'a gelmeden dört ay önce bu sütunlarda ilk önce ben, alınacak önemli oyuncu diye yazmıştım. Emirhan'la birlikte... Neyse; Galatasaray Yönetimi hâlâ bir şeyi anlayamamış... Neyi mi? Ucuz etin yahnisinin pahalıya oturacağını... > Emre Aköz yine yanlış adreste! Sabah'ın köşe yazarlarından Emre Aköz sık sık futbola yer verir. Genelde de, Fenerbahçeli olduğu için, tuttuğu kulüple ilgili olarak... Pazar günkü yazısının bir bölümünü de yine Zico'ya ayırmış. Özetle de, "Japonya'ya oynattığı süratli, atak, çeşitleme zengini futbolu neden Fenerbahçe'ye hâlâ oynatamıyor" diye Zico'yu eleştirmiş. Sayın Aköz; bir kere yazdım, bir kere daha yazayım... Japonya'ya o tarif ettiğiniz futbolu 2006 Dünya Kupası'nda Zico değil, 2002 Dünya Kupası'nda Fransız hoca Philippe Toussier oynatmıştı. Bir daha karıştırmayasınız diye yazdım... > Beşiktaş'ta sansür rezaleti! Bu kadarını ne duydum, ne okudum... Bir Beşiktaşlı yönetici -ki bu kişi yeni yönetici Levent Erdoğan- televizyona çıkacak, kulübüyle ilgili sorulara cevap verecek, açıklamalarda bulunacak, ancak ne var ki, sözlerinin 40 saniyelik bölümüne, taaaa yurt dışındaki Başkan Demirören'den sansür konulup, sadece jestleriyle ekranda görünecek... Yalan mı? Hayır! Çünkü bu sansür, ekranda alt yazıyla da izleyenlere sunulacak... Peki, şimdi Levent Bey ne yapıyorlar? Daha doğrusu ne yapmalılar? Ben hep demiyor muyum, Beşiktaş'ın asıl rakibi ne sahada, ne tribünde diye... Daha geçen hafta yazdım, Beşiktaş'ın asıl rakibinin nerede ve kimler olduğunu... Görüşümü onayladığınız için teşekkürler Sayın Başkan ve yöneticiler... > Basketbol öne çıktı! Avrupa Kupaları'nda takımımız kalmadı ama, oyuncumuz çok... Serkan Erdoğan, Kaya Peker, Ender Arslan, Kerem Tunçeri hâlâ takımlarının kozları olmaya devam ediyorlar. Hüseyin Beşok ve Asım Pars da daha yeni elendiler. NBA'de de Mehmet Okur, Hidayet Türkoğlu ve Zaza gün geçmiyor ki, maçın adamı olmasınlar... Ersan İlyasova da gün gün aşama gösteriyor. Peki, ya en popüler branş futbolda durum ne? Emre ve Tugay İngiltere'de, Alpay Almanya'da var olmaya çalışıyorlar. Nihat ise galiba bitti. Yani basketbol, futbolu sollamak üzere... Hani futbolda yerliler çok para istiyor deniliyor ya, onun için yazdım... > Hakikaten kraliçeler! Fenerbahçe'nin bayan basketbol takımının unvanı, "Potanın kraliçeleri"dir... Gerçekten öyle mi? Evet! Avrupa Kupası'nın final-four'dan bir saniye şanssızlığı ile elenen Fenerbahçeli bayan basketbolcular, geçen hafta da Galatasaray'ı yerle bir ettiler... Hele Pondexter diye bir oyuncu var ki... Aman aman! Erkekler liginde bile onun kadar rahat üçlük atan yok... Fenerbahçe'nin bayan basketbol takımı ile bizim ülkede yarışacak takım yok gibi... Takım ve kenar yönetimi bence kulübün bir numaralı kadrosu... Helal olsun! > Ufuk Sarıca'yı kaptırdık mı? Beşiktaş Cola Turka basketbol takımının koçluğuna, bir zamanların Efes Pilsen formasıyla keyifle izlediğimiz Ufuk Sarıca getirildi. Ufuk, hasta bir Beşiktaşlıdır. Başarılar dilerim... Avrupa'ya yeniden açılan Murat'a da aynı dileklerimi sunarım.... Güzel! Ufuk, bu görevden önce CNN'de Türk Telekom'un Avrupa maçlarında yorum yapıyordu. Ben de bunun yetmediğini, bizim ligle, diğer takımlarımızın Avrupa maçlarında da yorum yapmasını dileyen bir yazı yazmıştım. Desenize, Ufuk, Beşiktaş'ta başarılı olursa ki, başaracağına inanıyorum, basketbol maçlarını, sesi kısıp izleyeceğiz. > Ümraniye düelloları! Beşiktaş'ın yeni yöneticisi Celal Kolot'un geçtiğimiz haftalarda Gökhan Zan'la giriştiği muhabbet gazetelerde yer almıştı. Ardından da aynı Kolot, bu defa Tigana'yla ilgili ilgi çekici sözler kullandı. Demek ki Ümraniye'de futbol dünyasının insanları asıl işlerinden çok bu işlerle uğraşıyorlar. Eh, hayırlı işler! > Kelin merhemi olsaydı! Ne güzeldir; "Kelin merhemi olsaydı, önce kendi kafasına sürerdi", sözleri... Yunan zaferinin akşamı kanalları geziyordum, bir de baktım NTV'de Ersun Yanal Hoca ve Rıdvan Dilmen... Rıdvan daimi de, Ersun Hoca nereden çıktı, beyler? Efendim, yorum yapacak.... Neyin yorumu? İki Yunan maçını da golsüz bitirmiş bir takımın hocası ne yorum yapar ki? O maçlarda Hakan Şükür'ü sistemime uymuyor diye kadroya almamıştı, şimdi Terim oynattı diye eleştirir mi? Ne mümkün! Yunan'ı dörtlük yapmışız... Rıdvan da, konuğa ayıp olmasın kabilinden, "Sizin başarılı olduğunuz Milli Takım" falan diye laf yetiştirmez mi? Hangi başarı? Kadıköy'de, Shevchenko karşısında yerlerde süründürdüğünüz Servet, Yunan maçındaki Servet'e benziyor muydu? Bravo NTV! Doğrusu tam adamını bulmuşsunuz yani... > Altı mı büyük, on bir mi? İşte bizim ülke... Beşiktaş'ın Sayın Başkanı, en son lig maçından çıkarken, "Bu günü not edin, Beşiktaş'ın ligi şampiyon bitireceğini açıklıyorum" diyor... Yani bu defa başka bir takımı değil, kendi takımını şampiyon gösteriyor... Vay sen misin? Fenerbahçe cephesinin amigo yazarları -onları herkes biliyor- hemen kalemlerine sarılıyorlar, ekranlara üşüşüyorlar ve "Ne demek, bugünden kendini şampiyon ilan etmek... Hem de 6 puan gerideyken... Bu cesareti kimden alıyor" diye patlıyorlar... Ama unuttukları bir şey var. O da Sayın Başkanlarının, Beşiktaş'tan 11 puan gerideyken, Yüksek Divan Kurulu toplantısında, "Bu sezon kesinlikle şampiyon olacağız... Zaten başarının sadece sahadan geçmediğini de öğrendik" diye açıklama yapmamış mıydı? Her iki başkanın da söylemleri canlı. Kendi ses ve görüntülerinden oldu... Yani yalanlama şansları sıfır... Şimdi basit aritmetik sorusu şu; Altı mı büyük, on bir mi? > Yeni yetmelerle bu kadar! Bizim spor medyasında, hani derler ya, daha iskeleye erişmeden adam olmuşlar, tuttular Yunanistan Milli Takımı'nı bir övdüler, bir övdüler, sormayın gitsin... Neymiş; 2004 'deki şampiyon kadro artık hücuma dönük de oynayıp, rakibi baskı altında tutabiliyormuş... Bu nedenle de maç bizim için çok zormuş... Ben şampiyon Yunan takımını o "Bir vur, üç al" turnuvasından sonra izleyemedim... Ancak bu yeni yetmeler yazıp, söyleyince, meraklandım, korku da sardı hani... Demek ki, yepyeni oyuncularla eskilerin bazıları da oyun karakterlerini değiştirip, zor takımı oluşturmuşlar... Peki, gerçek böyle miydi? Hayır! Baktım takımda aynı oyuncular, sadece iki kişi değişik... O eskilerle bizim yeni yetmelerin yazdığı oyunu oynamak mümkün müydü? Hayır ve de asla! Sonra da Terim Hoca sahaya çift santrforla çıkınca herkes şaşırmış... Ne var ki bunda? Ben 2004'ün takımının aynı oyuncularla, saha boşaltarak oynadığını bilsem, iki değil, dört uç adamı ile bile çıkardım... Bir daha boyunuzdan büyük işlere kalkışmayın! Hoş, kabahat sizde değil ya... > Yunanistan ve Bosna maçları tekrarlanmalı! Atina'nın ünlü Karaiskaki Stadı'nda Milli Takım, Yunanistan ile oynuyor... Daha maç başlamadan milli marşımız ıslıklanıyor... Neyse ki oyun henüz başlamamış... Ardından Volkan'ın koruduğu kalenin arkasından, aklınıza ne gelirse, işte onlardan bir yağmur yağdırılıyor. Kalecimiz, hatta oraya yaklaşan oyuncularımız her an bir kazaya kurban gidebilirler... Sahanın içi market tezgahı gibi... Yetmiyor... Yunan kalesinin arkasındaki tribünden onlarca seyirci sahaya dalıyor, güvenlik güçleriyle dalaşıyorlar... Sahaya bile gireni var ama Yunan kameraman es geçiyor... Rezalet devam ediyor... Maçın Alman hakemi zaman zaman olayları izliyor, hatta ikinci yarıyı başlatmadan bekliyor ama tatil etmeyip oyunu devam ettiriyor... Bitti mi? Hayır! Norveç'teki Bosna Hersek maçında sahaya yabancı madde yağıyor... Maçın hakemi oyunu 20 dakika durdurup, yeniden başlatıyor. Yani tatil etmeye gitmeyip, tıpkı bizimki gibi bitiriyor... Şimdi herkese soruyorum; Denizli-Fenerbahçe maçı tekrarlanmalı mıydı? Önce sen cevap ver, Selçuk Dereli'yle ilgili klasman düşürülme yalanını atan Ahmet Çakar! KEMALB boşluk yorumunu yaz Turkcell, Telsim, Avea 2866'ya gönder