Hangi demir ağlar? Tren kazası, anlaşılan o ki, uzun bir süre gündemden düşmeyecek... Düşmemelidir de... Sen daha ülke olarak, üç büyük şehirden ikisini birbirine direkt bağlayamamamışken, tutup üç günde trenlerini hızlandırıyorsun. Şunu demek istiyorum yani; İstanbul'dan İzmir'e direkt gidebilir misiniz? Hayır... Galiba Denizli'de aktarma yaparsınız... Sonra bir 10. Yıl Marşı vardır. Hani şu ülkeyi bir baştan bir başa demir ağlarla ördüğümüzü dile getiren marş... Birilerinin dinden korkusu gelince hemen bu marşa sığınır. Ayıp be! Ne demir ağı? Gelelim sadede... Bu hızlandırılmış trenin sefere başlamasında sakınca görmeyen 22 mühendis, bir mimar ve bir de işletmecinin imzalı raporu var... Bence hükümetten önce bunların yakasına yapışılsın! Yapışılsın ki, işin asıl suçluluları ortaya çıksın... Yoksa havanda su döver, milleti de uyutursunuz... Şansal'a ihanet etme cesaretini kim gösterdi? Dostlar nakletti... Show TV Genel Müdür Yardımcısı ve biten Maraton'un patronu Şansal Büyüka, geçenlerde, "Eline ekmek verdiğim, üzerinde hakkım olanlar bana ihanet ediyorlar" diye bir yazı yazmış. Kazım Kanat da bu haftaki yazısında, "Açıkla Şansal, meraktayım" diye yer vermiş. Vermiş de vermesine, üzerinde Şansal'ın hakkının var olduğunu yazarak, bana göre fazlaca yağ sürmüş yazıya... Neyse, bana ne... Asıl beni de merakta bırakan, bu hainlerin kim olduğudur? Çünkü Şansal'a ihanet etmek için yürek, hem de mangal cinsinden ister... Öyle ya, yoksa bu alemde yollar da kapılar da kapanıverir... Vallahi ben de merak ediyorum. Tabii ben, üzerimde hakkı vardır demiyorum, çünkü tam tersine, biraz belki de benim hakkım vardır da... Mesela, Asya Atçılık Toplantısı'nda bütün haberleri ben verirdim gibisinden falan... Daum'a kimsenin söz söyleme hakkı yoktur! F.Bahçe'nin, Almanya'da, Köln'le yaptığı son hazırlık maçından sonra teknik direktör Daum'un, basın toplantısında, kendi sesi ve görüntüsüyle, yani yalanlama, yanlış anlaşılma limanlarını kapatarak yaptığı açıklama bir bomba gibi hem F.Bahçe'nin başına (çünkü resmen genel kurulun seçtiği yönetimle alay etmiştir), hem de Türk spor basınına, Türk televizyonlarının başına patladı.. Böyle diyorum, çünkü, Daum, F.Bahçe'ye geldiğinden bu yana, spor basınının geneli elinden geldiğince yağlanmaya çalışmış, hatta bu basının bazı elemanları bir dahinin Kalamış'ta bulunduğunu bile iddia etmişlerdi. F.Bahçe'de de gerek yönetim, gerek şimdi sözüm ona yazarlık yapan eski futbolcular ve de başkan meftunu üyeler de Daum'a toz kondurmamaya özen göstermişlerdi. Oysa Daum'a çoktan toz konmuştu. Hem de kendi açık itirafı ile Alman mahkemelerince... Üstelik bu Daum, çağın futbol gelişmelerinin çok gerisinde idi. Üstüne üstlük, Beşiktaş günlerinde de hırçınlığı, özellikle futbolcularını ve onlardan sonra da yöneticilerini yerin dibine batırmakla ünlüydü. İşte, bu satırların yazarı tek başına, bugünkü Daum'u, daha gelirken bütün bu faulleriyle yazmış ve F.Bahçe'nin yanlış hoca seçtiğini vurgulamıştı. Belki de en fazla iki yazar daha benimle aynı görüşteydi. Bu arada Türkiye Gazetesi de, Daum'la ilgili Aziz Yıldırım'ın yıllar önceki sözlerini tam sayfaya oturtarak, Türk basınında tek başına gazeteciliğin kralını yapmıştı. Fanatik de, Türkiye'den, başkanın o acı satırlarını rica etmiş, en azından doğru gazeteciliğin kopyasını çekmişti. Şimdi, Türk basınında Türkiye Gazetesi ve Kemal Belgin'den başka kimin Daum'a söyleyebilecek sözü vardır ki? Bu arada, F.Bahçe yönetiminin de ne kadar kulüp yönetmekten anladığı, kulübün şanlı, şerefli tarihine ne kadar saygılı olduğu bir kere daha bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Dünya kulübü olma iddiasındakiler Daum'un takımla birlikte İstanbul'a dönmeyişini kabullenerek bu görüşümün altına adeta imza atmışlardır. Ali Şen'le çok konuda ters düşeriz. Ama o başkan olsaydı veya kulübün tarihine saygılı birileri, Daum, Köln'den buraya dönemez, eşyaları da bir kargo uçağı ile gönderilirdi... Başkan Yıldırım, dünkü basın toplantısında Daum'la ilgili net bilgilerinin olmadığını öne sürecek kadar topu taca atma gösterisinde bulunmuştur. Daum'un Köln'deki basın toplantısının ve de sonra kullandığı sözlerin tamamı sayın Yıldırım'ın kendi televizyonunda da mevcuttur. İşte vahim durum budur. Bıçakçı kalır mı, gider mi? Futbol Federasyonu genel kurulu sonucunda Levent Bıçakçı 109, Mehmet Ali Yılmaz da 83 oy aldı. Bence Yılmaz adına müthiş bir rakam bu... Bakın kazananı söylemiyorum... Bu şu demektir; bu iktidar yakında yolcudur Abbas... Zaten, Kazım Kanat, başkanın ve MHK'nin başkanının G.Saraylı olduklarını yazıp, kibriti çakmış bile... Ama sakın ola ki, 100. yılında G.Saray'ı şampiyon yaparlar demiyorum demeyi de unutmamış... Hani derler ya, bacağını yiyim ayakları... Ve de MHK bu defa başkanın listesinden seçilmemiştir. Yani köküne kadar özerktir. Ve de Haluk Ulusoy'undur... Şimdi, yarın hakemden yakınacakların sığınacağı ve suçlayacağı federasyon da kalmamıştır. Eee, ne demişler, "Kendi düşen ağlamaz..." Ama bunlar yine ağlarlar... Çünkü bunlar hep yağmurun yağdığını sananlardır... Aziz başkan verilen söze sadık kalın demişmiş... Yine gazetelerden okudum. Vallahi onların yalancısıyım... Futbol Federasyonu genel kurulu sırasında, bir aralık Mehmet Ali Yılmaz'ın öne geçtiği korkusuna kapılan, hukukçu Şekip Mosturoğlu, F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın yanına sokulup, durumun vahametini fısıldamış. Yıldırım bunun üzerine fırlayıp, oteldeki odasında bazı kulüp temsilcilerini toplayarak, "Verdiğiniz söze sadık kalın. Biz şerefli insanlarız. Verdiğimiz sözlere sadık kalmalıyız" fırçasını çekmiş. İyi güzel de, verilen sözlere sadık kalmak denince, kulüp üyelerini oradan oraya atmak da var mı işin içinde? İsmail Er de Sergen'i ilk onbire almadıysa... Bizim en sıkı Beşiktaş muhabirlerinden diye bildiğimiz Hürriyet'teki İsmail Er'in geçen haftaki kamp raporunda iki adet Beşiktaş onbiri yaptığını okudum. İlk onbirde İsmail'in has adamı, büyük tutkusu Sergen yoktu. Hayret ettim... Demek ki, Del Bosque, bütün Beşiktaşlılar'a, daha doğrusu, 1950 rüyasındakilere gerçekleri sonunda anlatabilmiş. İsmail'in yaşı o kadar eski değildir ama, nedense o da Sergenciler'dendir. Benim sözüm, bir zamanlar Beşiktaş forması giyip, şimdi kalem oynatan, ekran işgal edenleredir... Birileri gelir, böyle doğru yolu gösterir işte... Yine de şanslı sayılırsınız. Spor basını ne günlere kaldı ? Geçen hafta yazdığım bir yazıda, Sabah Gazetesi Spor Müdürü Altan Tanrıkulu'nun, koca F.Bahçe'nin tarihini tam bir skandallar manzumesi haline getirdiğini yazmıştım. Ve de Yapı Kredi yayınlarından yayımlanan bu kitabın içler acısı durumu için de genel müdür yardımcısı Serhat beye üzüntü ve kahrımı iletmiştim. Şimdi de duyuyorum ki, aynı müthiş tarihçe yazarı, Atv'nin spor servisine maydanoz oluyormuş. Zaten Atv'de de tepe yönetimi değişmiş, tam bu çoluk çocuğa uygun hale gelmiş. Ne günlere kaldık? Can ve Lefter'e yedi yıl kaptanlık yapmış koca Naci Erdem'i, F.Bahçe'nin unutulmaz 40 oyuncusu içine sokmamış, buna karşılık İsa, Engin Verel ve Erol Togay'ı almış zihniyet, ne de güzel program yapar haaa... Aynı kafa dünkü Sabah spor sayfalarında Daum'un kepazeliğini saklamak gibi spor gazeteciliğine karşı yeni bir suç daha işlemiştir. Arjantin'le oynanan finalde topa ayağına sürmeyen Alex'e tam sayfa ayırmış, böylece F.Bahçe başkanı ile olan yakın ilişkisini korumaya çalışmıştır. Devam edin! Turgay Ciner, nasıl olsa anlamıyor değil mi? Alex bu mu? Elazığ'dan okurum Murat aradı... İsteyene cep telefonunu da veririm... Pazartesi saat 17.00 sularında... Dedi ki, "Kemal abi, bizim kahvede yine madara oldum. Yahu bu Alex, bizim ligde oynamaz... Ne top kazanıyor, ne savunma yapıyor, ne top arıyor... Rüzgardan yıkılıyor... Faulleri atıyor ve ayağına kadar getirirlerse de, yanındakine iade ediyor. Acaba yeni bir Ortega kazığı daha mı yedik..." Murat, hasta F.Bahçelidir. Sorusuna cevap olarak "Galiba" dedim... Arjantin'le oynanan finalde, Alex'in ayağına, not tuttum, 5 defa top değdi... İki korner, bir faul ve de bir dripling, bir pas... Bizim ligde de Alex böyle oynayacaksa, bilin ki, yeni bir 15 milyon euroluk facia kapıdadır... Desene ne olur ki... F.Bahçe camiası bile artık 15-20 milyon dolarlık kayıplara sesini çıkarmıyor... Bir zamanlar, beş lira gitti mi, genel kurul yapılırdı. Demek ki, sevgili Murat kardeş, "Harç bitti, yapı paydos..." Pardon pardon, yapıya devam... Flash TV'de adam yok mu be ? Çok öfkelendim de bu sebeple, "Be" çıkışını kullandım... Pamukova'da, hızlandırılmış tren kaza yapmış, televizyonlar harıl harıl görüntü ve haber geçiyor... Ölü sayısının her an artmasından korkuluyor... Bütün ülke büyük bir üzüntü ve ızdırap içinde... Kanalları bir bir geçiyorum, gelişmeleri kaçırmamak için... Flash TV'de ise, ülkenin bütün rezaletlerini gösteren magazin programı bütün hızıyla devam ediyor... Belki de birazdan keserler diyorum ama, nafile... Ülke gençliğinin ahlâk yapısını ciddi biçimde olumsuz etkilemiş ve etkilemeye de devam eden magazin başladı ve hiç ara vermeden bitti. Yazıklar olsun, sizin yayıncılık anlayışınıza... Hadi diyelim ki, oralara gönderecek elemanınız yok. İHA ve Cihan gibi anında görüntü ve haber veren ajanslara da mı abone değilsiniz? Bu ne sorumsuzluk? Ali Sami Yen hazırmış! Yine geçen hafta Ali Sami Yen'in restore edilmiş halinin bir fotoğrafı yer aldı gazetelerde... Pek de şık olmuş gibi... Peki, aklın yolunu bulmak için illaki de 100. yılı mı beklemek gerekiyormuş? Şimdi, Fatih Terim'e de, koca G.Saray'da yazık olmadı mı? G.Saray taraftarına bir sezon acı çektirmenin ne anlamı vardı? Demek ki, istenince herşey oluyormuş... Bu Beşiktaş 100. yılında şampiyon olarak bu ülkede hangi ufukları açtı diye merak edenlere, buyrun ilk örnek Ali Sami Yen diyebilir miyiz? Bilmem ki... Ama koca takıma, özellikle de Ergün, Hakan Ünsal, Hakan Şükür, Arif, Bülent, Hasan Şaş'a yazık olmadı mı? Bu çocuklar, bu ülkenin gerek kendi kulüplerinde, gerekse de milli formada, en büyük işleri becermiş futbolcuları değiller miydi? Sayın başkan ve G.Saraylı kim varsa, bir de bu pencereden bakın bakalım... Yaaa, Ayhan Akbin işte ! Bu satırların yazarı, Ayhan Akbin'in menajer rolüne soyunduğu, Metin Yıldız'ın antrenör olarak atandığı daha ilk gün, "Koca G.Saray, başka birilerini bulamadı mı?" diye yazmıştı. Yine tek başımıza kalmıştık. Milletin, Ergun Gürsoy fırçalar diye ödü kopmuş, tek satır oynatamamıştı. İşte sonuç... Hagi, Ayhan'ı istememiş. Metin'i de postalayacağı söyleniyor. Ne yani, G.Saray zor durumda diye, Ergun beyin ofisine mi dönecek? Ayıp yahu... G.Saray'da Ayhan'ın da, Metin'in de görevlerini yapacak o kadar çok kalite isim var ki...