Ligin en büyük unvanı için mücadele veren ve lider konumunda bulunan F.Bahçe, Kadıköy'e topladığı 50 bini aşkın muhteşem seyircisiyle, ununu elemiş, eleğini asmış Rıza'yla yarınları arayan A.Gücü'nü dağıtacak, iyi futbolla kolay sonuca gidecekti. Beklenti, tahminlerin yoğunluğu bu merkezdeydi. Ama gelin görün ki, A.Gücü takımı ileri ucuna kadar mükemmel organize olup, F.Bahçe'nin yumuşak karnı olan orta alanı İsmet, Yılmaz ve onlara sokulan Hakan ile ayağa pas, koşu yoluna paslarla kullanıp kâbus gibi Saracoğlu Stadı'na çöküverdi. Bu beklenmeyen oluşum bir de Yılmaz'ın harika frikiği ile tabelaya A.Gücü üstünlüğü şeklinde yansıyıverdi. Ama geleceğin antrenörü olarak gösterilenler arasında bulunan Rıza, Hüseyin gibi, değil böyle maçların oyuncusu, antrenman oyuncusu bile olamayacak, "Topun bile çarpıp işe yaramayacağı" bir oyuncu yüzünden ilk yarıdaki futboluna fark getiremediği gibi ikinci yarıya da umutlu bir F.Bahçe yolladı. Şaşılacak o ki, bu Hüseyin ben bu yazıyı yazdırdığım 77. dakikaya kadar hâlâ sahadaydı ve nihayet o dakikada Rıza'nın jetonu düştü ve oyuna A.Gücü'nü 11 kişiye çıkartacak bir futbolcu giriverdi. Bunun yanı sıra genç Umut da İsmet'le Yılmaz gibi iki ustanın önünde bilinçsizce sağa sola saldırıp durdu. Raşit Çetiner'in Ümit Milli Takımı'ndaki bu "keşfi", yani Hüseyin ve Umut, açıkça F.Bahçe'nin şampiyonluk umudu olarak A.Gücü'nün derdi oldular. Ya Daum'a ne demeli? Selçuk sağ arkada, Ali Güneş sol arkada, F.Bahçe'nin geleceğe yatırım senetlerinden Mahmut Hanefi böyle bir ihtiyaç halinde bile yedek kulübesinde. Van Hooijdonk da çokça Nobre'nin yanına sokulunca ilk yarıda F.Bahçe sızlanıp, kıvranıp, azap çekip durdu. İkinci yarıda Tuncay sakatlanıp yerini Semih'e bırakınca, Ali Güneş sağ arkada, Ümit sol arkada, Hooijdonk da serbest oyuna geçti. Bu değişiklik F.Bahçe'nin orta alanda pas yapamama, adam eksiltememe zaaflarını Hooijdonk'un aklı ve ustalığı ile ortadan kaldırdı. Bu, Daum'un Tuncay'ın çıkışıyla belki de zorunlu yaptığı değişiklik çok erken tipik bir Semih golü getirip, F.Bahçe takımını uykudan uyandırdığı gibi seyircinin de maça ağırlığını koymasına yardımcı oldu. Ardından yine tipik bir Hooijdonk golü de F.Bahçe'nin şampiyonluğa uzanan yolunu bir maçlık daha kısalttı. Burada tekrar vurgulamakta bir yarar var. Daum yatsın kalksın, telefon direği gibi sahada duran Hüseyin'e 76 dakika sahada sabrettiği için eski öğrencisi Rıza'ya dua etsin. Tabii bu arada F.Bahçe'de Marco'yla Ali Güneş'e ayrı birer paragraf açmak gerekir. Her iki oyuncu da çeşitli ve değişik görevler üstlenmelerine rağmen, takımın içinden sivrilen oyuncular oldular. Yazımızın son paragrafına bu vurguyu yarınki F.Bahçe maçları için yapmak gerekir. O da şu: Her hoca Lucescu gibi, Rıza gibi böyle fahiş hatalara düşmez. Yani 180 dakika kala daha zor maçların beklediğini de unutmamak gerekir. Bir de şu var, Hooijdonk'u orta alana ya da oyunda serbest dolaşıma sürmek son iki maçın anahtarı olsa gerek. Bir önemli futbolun F.Bahçe lehine taşınan cilvesini yazalım. Tuncay'ın sakatlanışı F.Bahçe'deki ikinci yarı adam ve görev değişikliklerine yol açıp galibiyetin bir başka anahtarı oldu sanki. Çünkü, Selçuk'la Ümit'in yanına Mehmet de sıkışınca Ankaragücü'nün Adem'i de ortaya çekmiş olmasına rağmen pas tezgahı kendiliğinden pasifize oldu.