Hooijdonk'u dinler misiniz? F.Bahçe'nin formasını giymiş ve bu süreçte hemen hemen tek başına şampiyonluk kazandırmış, bir sonraki sezon da aynı başarının başlangıcını yapmış bir numaralı yabancı, hiç kuşkusuz, Pierre Van Hooijdonk'tur. Bu Hollandalı giderken, takımım dediği F. Bahçe'nin uzatmalı teknik direktörü için neler neler söyledi. Ama kulak asan kim ki? Hooijdonk'un sözlerini burada yeniden yazmaya gerek yok. Herkes okudu, dinledi. Ama bir bölümünü aktarmak bir gazeteci için hem değerli haberdir, hem de sosyal boyutları vardır. Hooijdonk aynen şöyle söylemiş: "... O dakikadan sonra onunla tekrar konuşmama kararı aldım. Çünkü doğru mu, yalan mı söylediğini bilmediğim biriyle konuşmamayı tercih ettim. Bu konuda yalnız değildim, başka oyuncuların da bu tür şikayetleri vardı..." Bu kadar... Lâle devri bitti mi? Pazartesi günü Hürriyet'te bir manşet asılıydı: "Beşiktaş'ta Lâle Devri bitti..." Bu şu demekti; "Beşiktaş ciddi ekonomik kriz içine girdiğinden, küçülecek, transfere mütevazı rakamlarla dalacak..." Bu şu da demekti: "Biz geçen sezon paniğe kapılıp, kapının önünden geçen herkesi alıp, kasanın dibini deldik..." Doğrudur... Aynen de böyledir. Bence, Demirören ekibi başta Lucescu olmak üzere o takımı tutup, İlhan'ın yerine bir transferle, hem iç, hem de dış mihraklara yeni bir ders verebilirdi. Kaçan balığın ne denli büyük olduğu ortada değil mi? Bir daha ne öyle balık, ne de öyle olta bulunur... Halil'in omuzu! "Halil Mutlu dopingli çıktı" diye bir haber. Vay aman! Halil diyor ki, "Omzumda bir ağrı vardı. Bir ilaç verdiler, galiba o yüzden böyle oldu..." Bu halter dünyası doping illetine çok eskiden yakalanmıştı. Eeee onca ağırlığı kaldırmak kolay mı? Peki, Halil de var mıydı? Halil nereden bilsin... Doktor mu? Vallahi onu bunu bilmem, her sporcu kendi doktoru olmalıdır... Vahşi Batı gibi! Vallahi dudaklarım uçukladı. Geçen cumartesi mezun olduğum bizim Moda İlkokulu bahçesindeki potaya top atan gençleri bahçe duvarının kenarından izleyeyim dedim. Aaaa baktım bir tanesi, elindeki basketbol topunu duvardaki spota çarptırıp, geceleri avluyu aydınlatan aparatı parçalayıp indirmeye çalışıyor. Az kalsın duvardan atlayacaktım. Neyse ki, utanıp taarruzu bıraktı. Yahu bu adamlar nereden geldi İstanbul'a be? Posta'daki fotoğraf! Geçen hafta Posta Gazetesi'nde bir fotoğraf vardı. F.Bahçeli futbolculardan Tuncay, Mahmut Hanefi, Recep, Servet ve de fotoğrafın kötülüğünden seçemediğim üç futbolcu daha, Konya'da Cuma namazını kılıyorlardı. Önce hepsini kutlayayım... Geçenlerde de Anelka'nın aynı görüntüsü, Halid El -Amin'in süper basketinden sonra Allah'a şükür edişi ve Ribery'nin duaları gündemdeydi. Güzel... Peki, Hakan Şükür namaz kılınca neden kaka? Hâlâ çözemediğim bu linçin nedeni? Acaba attığı gollerle o kadar çok kişiyi kahrettiği için mi? Ciddiyet! Chelsea, 50 yıl aranın ardından şampiyon olduktan sonra, yani tam anlamıyla görmemişken, gitti Manchester United'ı Old Trafford'da 3-1 yendi. G.Saray, Trabzonspor'un farkını duyduktan sonra, Trabzonspor, maçını 15 dakikada bitirdikten sonra, Beşiktaş işi gücü yokmuşken Sebat'ta savaşırken, hiç de ciddiyetten uzak değillerdi. Ama ya şampiyon? Acaba diyorum, Şükrü Saracoğlu Stadı'na su döktürmenin yanı sıra, her sezon böyle işi 2-4'le kapatmayı da uğur mu saydı? Vallahi gelecek sezonun sonunu merakla bekliyorum. Sakarya'yı kim yaktı? Bu sezonun ikinci yarısında en iyi top oynayan takımlarının başında Sakaryaspor geliyordu. Ama düştü. Eeee, sen küme düşmüş İstanbulspor'u kendi sahanda, hem de 1-0 öne geçtikten sonra yenemeyip, 3-1 kaybediyorsan, ne devletin cici çocuğu Diyarbakırspor'a, ne de bir başka yerlere sulanma hakkın olur. Değerli dostum Selahattin başkan adına çok üzüldüm...O hep söylemiş: "Beyler daha maçları oynayıp, puanları kazanmadan ligde kaldık diyemeyiz." Bravo Şenol hoca! Şenol Güneş hoca, baktı ki maç bitti, milli formada büyük sorumluluk alacak olan Gökdeniz, Fatih ve Hüseyin'i oyundan aldı. Daum ne yaptı? O da millileri gece kulübüne sürdü... Eeee, benim halimden benim adamım anlar. Öyle milli marş söylemekle Türk olunmuyor tabii... Nihat Bey sizi duyamıyorum! Başbakan değerli dostum Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz pazar günü G.Saray Başkanı Özhan Canaydın'ı arayıp, Seyrantepe'nin artık her milimetrekaresiyle sarı - kırmızılı kulübe ait olduğunu bildirmiş. Ve de stad inşaatı için "Haydi " demiş... Yani sadece 40 bin metrekarelik bölüm için değil, arazinin tamamı için Başbakan yol vermiş... Eeee, şimdi 40 bin metrekareden fazlasına bayrak açmış Nihat Bey'den tepki bekliyorum. Öyle ya divan toplantısında, "Stadlık bölüme evet ama, fazlasına razı değiliz, tepki gösteririz" dememiş miydi? Pekala, Nihat Bey şimdi tepki gösterebilir mi? Hiç sanmam... Haydi Nihat Bey, Başbakan'a bir tepki göster de görelim... Castro'nun düdüklü tenceresi! Habere bakın! Hay yavrum hay! Koca Fidel Castro da, Batı'nın şeytani aletlerine teslim oldu. Düdüklü tencere kullanın diye ortaya çıkmış. Bu arada da ampul ve flüoresan ağırlıklı bir enerji tasarrufu istemiş. Ne rejim değil mi? Peki, düdüklü tencereyi nimet sayanların bu ülkedeki çırpınışlarına ne demeli? Aslında bunları Castro'nun yanına göndereceksin ki, belki de düdüklü tencere kullanmasını öğrenirler. Nerede F.Bahçe'ye vaat edilen para? Atv ve Basketbol Federasyonu'na soruyorum; basketbol ligi maçları yayınlarından F.Bahçe'nin hakkına düşen paraları neden ödemediniz? Bunu yapmadığınız için de, F.Bahçe'nin play-off'taki basketbol maçları ekrandan düştü. Yerine getiremeyeceğiniz sözü bir daha vermeyin! Yok F.Bahçe haksızsa çıkın açıklayın... Öyle karnınızdan konuşmayın... Yayıncılık öyle mangaldan kül savurmakla olmaz... Ve Şampiyonlar Ligi! Geçen hafta Altan Tanrıkulu'nun Şampiyonlar Ligi akreditasyonları ile ilgili bir bölüm yazmıştım. TSYD Başkanı Onur Belge'den telefon aldım. Ardından Halil Özer aradı... İş karmakarışık. Tabii bu tarafını futbol meraklısı bilmez ve onu da ilgilendirmez. Ancak, UEFA da işi bireyselliğe indirgeyerek halt etmiş. Şenes dostum, böyle şey olmaz... Benim bildiğim, gazete veya televizyon spor yönetimi listesini verir, sen UEFA olarak oradan yapacaksan azaltma yaparsın... Kimin hakkına, benim görevlendireceğim kişiyi eleyip, kendi adayını akredite etmek? Kim bu Pele Güven? Milli Takım aday kadrosuna baktım, Denizlisporlu Güven var... Ben bu çocuğa Pele Güven diyorum... Futbolundan falan değil, bizim Tevfik'in öfkesine gırgır olsun diye... Hayret ki hayret! Bu ne ciddiyetsizlik! Kim bu Güven? Ancak bu Güven'in bu sezon İstanbul'un paralı 'Üç Büyükleri'ne postalanması gibi yoğun girişim var... Acaba diyorum; Milli Takım'ın modern gladyatörü, Tuncay'a moral vermek için gittiği Sakarya'da, Tuncay'ın da menajeri olan Güven'in menajeriyle sohbet edip, çay mı içti?