İlhan beyin ekşi sözleri! F.Bahçe yönetiminin yeni ası İlhan Ekşioğlu'nun, geçtiğimiz çarşamba, yani bu köşenin yayınlandığı gün Sabah'ta bir demeci çıktı. Tabii ki o günkü köşede yer almadı. Demeç şöyle: "Ortega, Türkiye'de mutlu olamadığı için ülkesine döndü. Oysa transfer edildiğinde dünyanın gözü F.Bahçe'ye çevrilmişti. Böyle bir şey sıradan oyuncular için olamaz. Ortega da üst düzey bir futbol yıldızıydı. Ancak bizler onun kıymetini bilemedik. Tabiî buna basın da dahil... Elbirliği ile Ortega'nın istediği ortamın oluşmasını engelledik. Dönüş kararını yönetim verir. Ama öncelikle FIFA'nın kararını bize göndermesi lâzım..." Vah vah vah! Can Bartu, Serhat için ne yazmıştı? Ben de ona yakın bir şeyler karalamıştım. Şimdi de Ortega için aynı şeyleri Can Bartu da, ben de yazarız. Ama gerek yok... Çünkü F.Bahçe yönetiminde bulunanların büyük bir çoğunluğu hâlâ tarihi bilgilerini zenginleştirmiş değiller. Çok yazık! Ama çok yazık! İlhan bey; Ortega o kadar büyük yıldız da, neden bir tek talibi çıkmıyor? Ya da o kadar ünlü yıldızdı da, F.Bahçe'den önce onca zengin kulüpten biri çıkıp neden almadı? Basını neden hedef gösteriyorsunuz? Basın, yeteri kadar yağlanmadı mı Ortega'ya? Öyle dünyanın gözünün falan Türkiye'ye çevrildiği de yoktu... Schumacher geldiğinde o dediğiniz oldu da, Ortega için kimse kılını kıpırdatıp buralara düşmedi... İlhan bey; siz ve ekibiniz, Didi Türkiye'ye geldiğinde, dünyanın gözünün F.Bahçe'ye nasıl çevrildiğini bilir misiniz? Bilmezseniz, birilerine sorup öğrenin. Öğrenin ve sonra bu tür demeçleri verin... Ha iki satır da F.Bahçe'nin şaşırmış taraftarına yazalım... Ortega dönsün diye internet sitelerine görüş bildiriyorlarmış. Beyler; siz de tarihinizi okuyup, öğrenin! F.Bahçe'yi F.Bahçe'yi yapan, saygınlığı, onuruna düşkünlüğüdür. Kim, kimden yana! F. Bahçe'de "Zengin ve kendilerine göre saygın" muhalifler son günlerde Büyük Kulüp'te sık sık bir araya geliyorlar. Hakan Uzan da bu ekibe katıldı ve fotoğraf verdi. Yani Ali Şen, Şadan Kalkavan, sağ olsaydı Hüsnü Çil ekibinden söz ediyorum. Ancak aynı Hakan Uzan'ın, Selçuk'un transferi için kendisini ziyaret eden başkan Aziz Yıldırım'a şöyle dediği duyuldu: "Şu muhalif ekipte herkes kendini meth ediyor. Bir daha bu toplantılara katılmayacağım..." Bu sözleri "En yetkili ağızdan" duyduk. Acaba Uzan hakikaten bir daha muhaliflerin içinde görünmeyecek mi, yoksa Selçuk için ödenecek yeşillerin uğruna mı böyle konuştu? Bilmem... Ama söyledikleri, tekrar ediyorum, en yetkili ağızdandır... Hasan zarardaymış... Hasan Şaş, sezon içinde sözleşme yenileseymiş 2 milyon dolar alacakmış. Oysa şimdi 1.5 milyon dolara imza basmış. Üstelik, paranın dörtte birini peşin alacak, gerisi de maç başına ödenecek... Uff be, Hasan amma sakata gelmiş. Gerçi takır takır oynar, maç başına olan bölümü alır ama, benim asıl anlamadığım, bu menajerlerin bir yıldan beri Hasan'ı, Avrupa'nın en büyüklerinin istediği yolunda basına yaydığı haberler... Demek ki, hepsi yalanmış. Demek ki, bu menajerlerin sorgulanması gerekiyor. Demek ki, bizim muhabiran sınıfını uyutmak, kandırmak çok kolay oluyor. Ama olan Hasan'a oldu. Neyse, futbol kurtuldu! İstanbul Valiliği geçtiğimiz hafta içinde yaptığı açıklama ile stadlara, kapasitenin yüzde beşi kadar rakip taraftarın alınmasının karara bağlandığını bildirdi. Çok şükür! Böylece İstanbul, Hitler Almanya'sı olmaktan kurtuldu. Bu kararın içinde, çok sıkı güvenlik tedbirleri ile suç işleyenlerin nasıl cezalandırılacakları konusunda pasajlar vardı. Ama bu çağdaş kararın bir eksiğinin olduğunu da hatırlatmak isterim. O da şu: "Maça girememe cezasına çarptırılacak mâlûm kişilerin, yönetimlerce çaktırmadan, hiç umulmadık biçimde stada alınması halinde, yöneticilere verilecek ceza..." Ben söyleyeyim de... Fatih Altaylı'ya imza... Fatih Altaylı, geçtiğimiz cuma günü köşesinin bir bölümünde "Sporun durumu magazinden kötü" şeklindeki başlık altında, Yeni Şafak yazarı Şemsi Yücel'e katıldığını dile getirmiş. Yücel ise köşesinde, daha önceleri spor basınının magazinden daha kötü bir durumda olduğunu belirtip Altaylı'ya pas atmış. Altaylı yazısının sonunda altına imza atacağım bir görüş daha koymuş. Demiş ki; magazin basınında bile seviye tartışması, spor muhabirleri magazin programı yapmaya soyununca başladı... Doğrudur Altaylı... Melih gibi adamı bile yaktılar. Daha kimleri yakmadılar ki?.. Yeter ki, saçmalık olsun, torba dolsun. Ufuk; nihayet muradına erdi! Ufuk Sarıca, bizim basketbolun hem oyuncu, hem de sosyal yaşantısındaki mükemmellik olarak en önde gidenlerindendir. Beşiktaş'a transfer olduğunu öğrendim. Ufuk'un bir özlemi vardı. O da Beşiktaş'ta oynamak... Çünkü Ufuk Sarıca, hasta bir Beşiktaş taraftarıdır. Hem de öyle böyle değil... Ama Beşiktaş basketbolda hamle yapamadığından Ufuk gibi bir süpere bu yol bir türlü "Gel" demiyordu. Tebrikler Ufuk... Beşiktaş'a da, sana da hayırlı olsun! Bu ölüm ders olmalı! Kamerun'un hayli kaliteli futbolcusu Foe, sahanın ortasında kalıverdi. Onu hayata döndürebilmek adına yapılan tüm müdahaleler cevapsız kalmış. Çok üzüldüm. Ama bu futbol faciası, hiç olmazsa bizim sağlık ekiplerine, kulüplere ders olmalıdır. Ne dersi mi? Bir insanın şekeri düştüğü zaman, ağzını açamıyorsanız, yani ona ağızdan şekeri yükseltecek bir şeyler veremiyorsanız, mutlaka damardan glikoz yapmanız gerekir. Ben, bu satırları yazarken Foe'nin neden hayatını kaybettiğini henüz öğrenmiş değildim. Ama bu şeker düşme işi üzerinde mutlaka ve mutlaka durulmalıdır. Kalp krizi belirtilerine çok benzeyen bu beklenmeyen konuk, başka türlü kovulamıyor. Yanlış hatırlamıyorsam, antrenör Müjdat da, idmanda bu yüzden hayatını kaybetmişti. O halde sağlık memurlarının, kulüp masörlerinin çantasında mutlaka glikoz ya da şeker yükselten bir ilaç ve iğnesi olmalı... Cordoba malı (!) bulunca... Adam Kolombiya'nın direkt kalecisi... Arjantin'de bir takıma bağlı... Çıkıyor, Fransa'da tezgâh açıyor. Başına bir şeyler geleceği, ya da kuş konacağını tahmin etmemek mümkün değil... Transferdeki şampiyon Beşiktaş bunları düşünüyor mu? Yok! O, sırtını yaslamış, maçları izliyor. Sonra bir bomba düşüyor, Kartal Yuvası'ndan içeri... Cordoba, yani problemli ve uyuşturucu trafiğinin merkezi bir ülkenin çocuğu, iflâs etmiş Arjantin'den de kurtulup, üzerinde güneş batmayan ülkenin, bana göre, en büyük firması Arsenal'den teklif alıyor. Ne demişler; eşeği sağlam kazığa bağlamazsan, tüyer... Şampiyonlar Ligi'ne katılacak bir takımda, bu takımın adı ne olursa olsun, yeni kaleci her zaman sıkıntı olabilir. Show TV'nin büyük ayıbı! Fransa - Kamerun maçı bitmiş, hem de altın golle... Kazanan Fransa, belki de kaybeden Kamerun'dan daha üzgün, daha bir tarifsiz sıkıntılar içinde... Tarafların futbolcularının çoğu ya eski, ya da yeni takım arkadaşı... Sarmaş dolaşlar... Kaybeden değil, kazanan ağlıyor... Belki de kazanan, "Keşke onlar kazansaydı" diyecek gibi... Sporun içinde bugüne kadar böyle benzeri bir tablo yaşanmamıştır. Millet bunu izleyecek. Millet, yıllardır ekonomik, siyasal, sosyal alanda yaşadığı çöküntünün tarifsiz duygularından ayrılıp felsefe gemisindeki belki de en anlamlı seyahatini yapacak. Ama, kimin kiminle şey ettiğini kendine birinci vazife edinmiş bir zihniyet, bu anlamlı töreni ustura keskinliğinde kesip, mâlûm görüntüleriyle büyük bir ayıp ediyor. Öyle ya, Fatih Altaylı'nın yazdığı gibi spor basınının tefessüh etmiş kısmı para kazanacak... Haldun Domaç'ın çalımı! Bayramoğlu'nda sabah gazeteleri alıp gündemin içinde bir tur atayım dedim. Baktım Sabah'ın, galiba pazar günkü manşetinde bir anons var: "F.Bahçe durdu durdu, transferde turnayı vurdu..." Araştırmayı da bizim Haldun Domaç yapmış... Dedim ki, galiba nihayet doğru bir transfer haberi okuyacağız. Ama o da ne? Haldun'un yazısında hep, "Bekleniyor - Sanılıyor - Söyleniyor - İsteniyor..." gibi belli ki, sallama transfer yakıştırmaları. Haldun, iyi futbol oynar. Oynar da, bize çalıma ne gerek var? Demek ki, içine girdikleri gazeteye uyum sağlıyor arkadaşlar... Sonra da, F.Bahçe'nin bir yöneticisi Kamerunlu oyuncuların fiyatını soruyor. Ne dersin Haldun? Senin yazdıkların doğruysa, bu sorumlu ve görevli yönetici neden hâlâ futbolcu arıyor? Yoksa yabancı sayısı ona çıktı da bizim mi haberimiz yok... Şenol da dolmuşa binince... Sanırım ki ve de öyle umarım ki, Brezilya maçı sonrası yazılanlar, her yurt dışı maçı sürecinde olduğu gibi Fransa'ya fakslandı. Şenol ve hatta üst rütbeli federasyon yetkilileri bunları okudular. Ve Fransa'ya karşı iki uç adamı ile çıktık. Bu resmen halt etmek, Fransa'nın yepyeni ama çok dinamik orta alanının bize baskı kurmasına izin vermekti. Devamlı; ön liberolu, dörtlü alan savunmasını, alanı en mükemmel biçimde daraltarak oynayabilen bir numaralı takım Fransa karşısında iki defa iki farklı yenilgiye düşüp kurtulan yok... Aslında biz maçı ilk 25 dakikada kaybettik. Tabii ülkenin ünlü futbol yorumcuları, Brezilya maçına tek uç adamı ile başlamamızı tenkit ettiler ve ikiye dönünce maçı kurtardığımızı yazdılar. İşte Şenol'u ve takımı da bu yaktı. Oysa, örneğin genç Serkan'la beşli bir orta saha kurup, önce maçı tutup, sonra yıkmaya gitmeliydik. Yazık oldu... Sonra da üçüncülük maçında, "Köklü reform" palavrası ile sahaya tam bir acemiler mangası sürerek, son iki yılın en kötü futbolunu oynadık. Kazandık da, maçı yeniden izleyelim bakalım, bu reform umut verici midir, görelim... Samet'in ufkunda ne var? Samet Aybaba, bu ülkede çalıştırdığı takıma, dolaylı olarak da ülke futboluna en çok genç sunan teknik adamdır. Bunu yüzüne de söyledim, arkasından da yazdım. Şimdi de üç - dört İkinci Lig kökenli genç almış. Yanlarına da başkan çıkışlı Belçikalı yabancılar... Samet diyor ki, "Yabancılar iyi çıkarsa, ya da uyum sağlarsa, Beşiktaş'la biz çekişiriz..." Samet, ne söylediyse yaptı. Ne dersiniz; ligin falına şimdiden bakalım mı? Hagi'ye hapis de ne? G. Saray forması içindeyken, hakem Erol Ersoy'u itip kalktığı için, şimdi Bursaspor'un teknik direktörlüğüne getirilmiş olan Hagi'nin bu eylemi sebebiyle 2 aya kadar hapsi isteniyormuş. Peki, şampiyonluklara, küme düşmelere mâlolan hakem hataları için kulüpler, futbolcular nereye başvuracaklar? Ben hakemleri bu ülkede en az eleştiren spor yazarlarından biriyim. Bu davayı Erol Ersoy ya da kim açtıysa geri alsın... Sonra bir hesaplaşma devri başlarsa altından kimse kalkamaz... Menderes'in çiftliği! Hürriyet'te, Yener Süsoy, Aydın Menderes'le merhum Adnan Menderes'in aileden kalma çiftliğine gidip, keyifle ama aynı zamanda hüzünle okuduğum bir röportaj yapmış. Has Bey'in Çakırbeyli Çiftliği 35 bin dönümmüş. Sonra merhum başbakan, büyük bir kısmını köylüsüne devretmiş. Ama asıl çarpıcı ve üzücü olan bölüm ise, Aydın'daki müzenin feci durumu... Röportajı okurken, şöyle bir eskilere gittim, sonra yenilere döndüm... Ve dedim ki kendi kendime; Bu ülke hâlâ ayakta ise, vallahi Allah'ın büyük lütfu... Böyle bir devlet adamını, köleleri aslanlara atan eski Romalılar vahşetinde asmış bir ülkeden, hâlâ Avrupa Birliği umutları fışkırıyor, orada köprüler, barajlar yapılıyor, futbolda büyük başarılar elde ediliyorsa, vallahi Allah'ın lütfudur. Değerlerine darağacını lâyık görenleri hâlâ affedememişler arasındayım. Ne yapalım yani... Selçuk ve Yusuf F. Bahçe, bana göre sezonun en iyi transferini yaptı. İstanbulsporlu Selçuk, bu ülkenin uzun yıllar, çağdaş sistemin de, eskisinin de kullandığı ön libero işini mükemmel beceriyor. Hem de çok iyi savunma yaparak, çok iyi top çalarak ve topu oyuna sokarak... Gole gitmeyi çok dengeli düşünüyor. Yaşı 21... Bence F.Bahçe, son altı yılın, yerli-yabancı, en iyi transferini yaptı. Ammaaa illa ki göz de çıkaracaktı. Yusuf'u affetti. Peki, diğerlerinin günahı neydi? Yusuf'un kadro dışı kalırken işlediği suç neydi? Selçuk henüz 21 yaşında... Yusuf ise biraz daha eski bir nüfus kağıdına sahip... Asıl önemlisi, gecelerin, bu ülkedeki, bir numaralı aranan futbolcusu... İnşallah Selçuk'un koluna girmez... Yoksa bu çok önemli transfer, hem F.Bahçe, hem de Milli Takım adına heba olup gider... Bu barış, G. Saray'ı kurtarır! Hasan'ın düğününde Fatih hoca ile Hakan Şükür öpüşüp, kısa süre de olsa sahbet etmişler. Oradakiler bunu "Barış" olarak ilân ettiler. Şayet barış ilân edilmişse, peşinde gidilmeli... Çünkü G.Saray'ı da, Fatih hocayı da, Hakan'ı da, hatta başkanı da bu barış kurtarır. Benden söylemesi...