İn aşağı Kâzım! Bizim Kâzım Kanat bir gün uçacak diye korkuyorum. Baksanıza yine neler uçurtmuş. Beşiktaşlı Tümer Metin'i, Sergen'i taklit etmekle yorumlamış, sonra da Tümer'den aldığı telefon karşılığında, öfke kusmuş. Yahu Tümer kardeşim; bizim Kâzım futbol topuna ayağını sürmemiştir. Maçka'daki Spor Yazarları Derneği'nden aşağıdaki ağaçlı yola az mı topumuzu attı. Solakların sağıyla oynayanlara göre anatomik farklılıklarını da bilmez. Sen takma kafana! Affet Kâzım ağabeyini... Kâzım'ı affetmesi gereken o kadar çok futbolcu var ki... Tabii bunların başında Hakan Şükür de geliyor. Tutmuş Kâzım, son 50 yılın en başarılı futbolcusu olarak Hakan Şükür'ün aday gösterilmesini eleştirmiş. Metin Oktay'ı, Can Bartu'yu, Recep Adanır'ı neden göstermedi diye Haluk Ulusoy'a yüklenmiş. Yahu Kâzım; Hakan denen futbolcu 41'i Milli Takım'da, 33'ü Avrupa Kupaları'nda toplam 74 gol atmış uluslararası maçlarda... Kimi gösterecektik ki? Saydığın isimlere saygımız sınırsızdır. Ama takımlarına katkı açısından baktığımızda, hele hele uluslararası platformda Hakan'a yetişmeleri mümkün mü? Gülünç oluyorsun Kâzım, gülünç... Bu teknik adam kimse, ortaya çıksın! Fatih Altaylı'nın, Juventus maçından sonra yine spor yazarlarına salladığı yazıya, takımlarımızın birinin başında yerli bir teknik adamdan övgü ve teşekkür gelmiş. Altaylı da sütununda buna yer vermiş ama, hocanın ismi yok... Delikanlılık böyle olmaz! Sen hangi hocaysan ortaya çık, Altaylı'ya o satırları ben gönderdim de... Tabii yüreğin varsa... Dahası da meslekte bilgine güvenip, bir halt olabileceğine inanıyorsan... Bu Trabzon adam olmaz! Sezona girerken, Trabzonspor'un iyi bir kadro kurduğunu, Samet'in de gençlere yer vererek bu kadronun önünü aydınlatacağını yazmış, sonuna da bir iddia koymuştum. O iddia şuydu: "Trabzonspor, sezonu, Üç Büyükler'in birbiri peşine sıralamasını bozarak bitirir..." Ama, bu yoldaki en büyük engelin de, dışarıda değil Trabzon'un taaa içinde olduğunu da eklemiştim. İşte öyle de oldu. Samet gitti. Bu nedenle de sezon başı iddiamı geri alıyorum. Zaten Trabzon da vitesi geri alır... Bu torba Hıncal'ı kahretmiştir! FIFA, 2006 Dünya Kupası grup eleme maçlarının kuralarını çekmezden önce, ülkeleri klase ederek torbalara ayırdı. Bir de baktık ki, Şenol Güneş'le Haluk Ulusoy'un Türkiye'si birinci torbada değil mi? Acaba Hıncal bey ne derler? Acaba FIFA'ya başvurup, bunun kendi engin bilgisi ve görüşüne ters düştüğünü bildirir mi? Diğer ülkelere büyük haksızlık yapıldı der mi? Der mi der... Neler demiyor ki... Bakarsınız, FIFA da, bizdeki zavallılar gibi Hıncal'ı dinleyip, Türkiye'nin torbasını değiştirir... (Tabii bu olmadı. Ben bu satırları kura çekildiği zaman yazmıştım) Şimdi de, Türkiye birinci torbadan girdiği için gruptan da birinci çıkmalıdır diyecektir. Bekleyin görün! Ne çelişki şampiyonu değil mi? Neden mi? Eeee, Beşiktaş, son torbadan girdiğine göre, Şampiyonlar Ligi'nin favorisi nasıl olur? Hıncal çalıyor ve söylüyor, zavallılar da dinliyor... Allah selamet versin! TEV, aradığını bulmuş! Gazetecilikte haberi verdin mi, eleştiriyi yaptın mı, arkasını da takip edeceksin. Bendeniz de Türk Eğitim Vakfı'nın, yeni Zeki Müren ve Safiye Ayla bulabilmek için yarışma açtığı haberini buraya taşımıştım. Hatta bir de, "Bulamazsınız" diye yorum da katmıştım. Yarışma bitmiş. İlter Burak Kalay'la, Merve Utandı yarışmayı kazanan Zeki Müren ve Safiye Ayla olmuşlar... Kutluyorum. Şimdi, TEV her iki ses için de kaset hazırlığı içindeymiş. Ben de merakla bekliyorum... Peki Lucescu'nun yanlışı neydi? Baktık kimse ne yazmış, ne de söyledi... Lucescu, bu maçta çok büyük bir yanlış yaptı. Tamam, Chelsea maçı için oyuncularının bir bölümünü dinlendirdi. Buna da diyecek yok... Ama, Chelsea maçında sarı kart cezalısı olduğu için oynayamayacak, takımın beyni, sistemin kumanda merkezi Guinti neredeydi? Ha hoca ne dersin? Bu olmadı işte... Daum'da hiç sıkılma da yok! Geçtiğimiz hafta içinde, F.Bahçe Başkanı ve birkaç yönetici, teknik direktör Daum'la, ağırlık merkezi ara transfer olan yemekli bir toplantı yapmışlar. Gazetelere ve televizyonlara göre Daum bir kamyon dolusu oyuncu daha istemiş. Ayıp be! Hoca dediğin eldeki malzemeyle en iyisini yapandır. F.Bahçe'de az mı oyuncu var? Ama sen oynatmayı beceremedin. Eh, para da senin değil (Zaten kimsenin değil), savur gitsin! Nasıl olsa savrulmuşu deste deste... Tamburacı ve müritlerine (2) ! G.Saray - Juventus maçının oynandığı gün bizim köşe çıkmıştı. Orada, bir G.Saraylı futbolcunun bütün arkadaşlarından sonra gördüğü ilgiyi gündeme getirmiş ve bundan bu futbolcunun karşıtları reisi Osman Tamburacı ve müritlerinin rahatsız olup olmadığını sormuştum. O futbolcu Hakan Şükür idi... Aynı Hakan, aynı gece ortalığı toz duman etmez mi? Şimdi Osman Tamburacı ve müritlerine bir kere daha soruyorum; "Hakan Şükür, G.Saray ve Milli Takım'ın bütün zamanlardaki en yararlı oyuncusu mudur, değil midir?" Acaba aynı gece Türkiye saatiyle 23.30'da Osman Tamburacı ve müritlerinin kaşınan bir tarafı var mıydı? Balkonla saha farkı mı? G.Saray, Juventus dönüşü feci bir İstanbul darbesi yedi. Hadi diyelim ki, 1-0 yenik duruma düştü. Futbol bu, disiplinini ve oyun felsefesini korursan, üstesinden gelirsin. Ama, hem Hakan Şükür, hem Bratu, hem Ümit Karan, hem Berkant, hem Hasan Şaş sahada aynı anda bulunurlar da, takım voleybol takımı gibi ikiye bölünürse, değil maçı kurtarmak, fark da yersiniz... Yani olduğu gibi... Herhalde Terim hoca balkonda kalınca, ya da cep telefonu cızırtı yaptı da, ondan oldu. Beşiktaş'ın takım olduğunun belgesi! Cordoba, Ronaldo, Guinti, İlhan ve Sergen ilk onbirde yoklar. Beşiktaş, Adanaspor'un dinamik oyunu yüzünden sıkıntıya düşüyor. Ama oyun disiplininden en küçük bir kopma bile yok. Okan golü attıktan hemen sonra beraberlik geliyor. Bitime de az bir zaman kalmış... Ama bakıyorum da, Beşiktaş takımında ne top şişirme, ne panik, ne de takım oyunundan kopma var... Sanki maçın başıymış gibi... İşte takım budur... Spor basını akıllandı galiba! Dünya Kupası grup eleme kuralarını, spor basınının çok büyük bir bölümü, bir-iki uçuk hariç, "Tehlike yüklü" olarak yorumladı. Hah işte! Şöyle olun yahu! Ne o öyle, Hıncal ve Kâzım felsefesi ile Türkiye'yi dünyanın en büyük futbol topluluğu olarak tanıtmak... Toplumu şartlandırıp, sonra da hocanın, federasyon başkanının üzerine saldırtmak... Destur! Haddini bilmezsen, haddini bildirirler... Hep de öyle oldu zaten... Artık Şenol da, Ulusoy da uçan daireden inmelidirler. Grup çok zor... Herkes birbirini yenebilir... Bence aradan sıyrılma olacaktır. Aykut'un dersleri! Aykut Kocaman, kocaman bir golcüydü, şimdi de kocaman bir teknik direktör. Baksanıza, Fenerbahçe 3-0, Galatasaray 3-1, Beşiktaş 1-1. Müthiş yabancılar! Bakıyorum da, kulüplerin büyük bir çoğunluğu önümüzdeki ocakta yabancı arayışına girecek... Niye yahu? İstanbulsporlu Balili, Saidou, Gaziantepsporlu Lazarov gibiler varken dışarıda işiniz ne? Selim Ağabey bir yanda, medya bir yanda! Ne tuhaf değilmi? F.Bahçe'nin eski futbolcularından, kadim dostum Selim Soydan, Vatan'da F.Bahçeli Yusuf'u göklere çıkarmış. Akşam, Star, Fanatik, Sabah, Hürriyet ve Türkiye'ye baktım, Yusuf'un ortalaması ancak 5... Yani orta karar... Şimdi F.Bahçeli okur ne yapsın? Yusuf, gerçekten büyük katkıda mı bulundu, yoksa sırasını mı savdı? Ne dersiniz? Daum'un bir ayıbı daha! Daum, A.Gücü maçından sonra hiç sıkılmadan, "F.Bahçe 12 kişiye karşı mücadele ediyor" dediler. Ayıp yahu! Daha dün Beşiktaş maçında Serdar Tatlı iki kırmızı kartı, bir de penaltıyı atladı. Bugün Tomas'ın eliyle oynadığı topu Ali Aydın da, yardımcısı da atladı da, Denizli maçında cezalı duruma düşmedi... Ne dersin Daum hoca? Yoksa sen de mi sahibinin sesisin? Cengiz Semercioğlu ve ünlü futbol adamları! Galiba Vatan'da, bir televizyon yazarı var. Ben çoğu zaman beğeni ile okurdum. Ama pazartesi günü zırvalamış. Bu yazarın adı Cengiz Semercioğlu... O da Şenol Güneş'i İstanbul'daki patlamaların kurtardığını yazmış. Sen kimsin yahu? Sana ne? Koca bir ülkenin dünya üçüncüsü apoletli hocasını eleştirmek senin haddine mi? Sen, Türkiye'nin ahlâkını bitirmiş magazin programlarını, geyik muhabbetli spor programlarını değerlendir. Tabii Fatih Altaylı da anında Şenol Güneş'e dalmış. Ben zaten Letonya maçından sonra yazdığım yazıda, "Bekleyin, köşe yazarları da bu işe dalacak" diye çoktan bu günleri işaret etmiştim. Şimdi Haluk Ulusoy'a bir görev düşüyor. Sanırım ne olduğunu anlamıştır. Van Hooijdonk diye bir ağır işçi! Van Hooijdonk, 20 yıllık futbol yaşantısında, herhalde F.Bahçe'deki kadar ağır bir mesainin için girmemiştir. Sahada, belki de düne kadar hiç ayak basmadığı yerlerde görünüyor. Yani kendi kale hattının üzeri falan gibi... Gol atıyor, attırıyor... En önemlisi, 20 yaşında bir delikanlı gibi doksan dakika mücadele diyor, koşuyor... Sonra da birileri çıkıp, Ortega'yı buyur ediyor. Hadi be oradan şerefsizler! En azından Hooijdonk'a saygısızlık olmaz mı?