İnönü'deki ayıplar!

A -
A +

Gazetecilik mesleğinde 35. yılımıza girdik. Bu, Cahit Sıtkı Tarancı ustanın şiirinde belirlediği gibi bir ömrün yarısını az bir şey sollamış bir süreç... Dünya Kupaları, Avrupa Şampiyonaları, yüzlerce ikili futbol müsabakası ve Türkiye'nin dört bir tarafında izlenmiş maçlarla gırtlağa kadar spor yazarlığı yaşanmış günler, haftalar, yıllar... Neden böyle bir girizgah yaptım? Çünkü, yukarıda paketlediğim futbol serüveninin büyük bir bölümünü yaşadığım İstanbul İnönü Stadı'nda 31 Ekim 2003 Cuma akşamı gördüklerime hiçbir yerde rastlamadığımı vurgulamak için... Haa diyeceksiniz ki, hiç mi yanıcı, aydınlatıcı madde atılmadı? Atıldı, atılmaz olur mu? Ama, bir maçı yarıda bıraktıracak boyutta değildi. Üstelik, her vesile ile belirttiğim gibi Beşiktaş'ın gerçek ateşleyici gücü taraftarının, top kendi takımındayken yaptığı bu eyleme anlam verebilmek mümkün değildi. Hakem Arzuman, yardımcılarının yanına çağırarak, tatil, adını ne koyarsanız koyun, ikazı, tendidi yapana kadar bu çirkin söylem sürüp gitti. Neden? Beşiktaş, bu maçla şampiyonluğu mu kaybedecekti? Beşiktaş, bu maçla en yakın rakiplerinden çok mu geri düşecekti? Hayır... Ya, bu ülke futboluna yaşanmamış zaferler yaşatmış Fatih Terim'e yapılanlar? Ne yani, G.Saray'ın Türkiye Ligi'nde kırdığı üst üste şampiyonluk rekoru ile kazandığı UEFA Kupası, siz Beşiktaş taraftarını bu kadar mı rahatsız etti? Siz, bu ülkenin T.C. nüfus kağıtlı vatandaşları değil misiniz? Yarın Terim hocaya bir başka stadda, başka takımın taraftarları tarafından da aynı saldırı olursa, aynı satırlar onlar için de geçerlidir. Tıpkı FB Şükrü Saracoğlu Stadı'ndakilere olduğu gibi... Ayıp yahu! Bir asırı devirmiş bir kulübün taraftarı bu mudur? Böyle mi olmalıdır? Şimdi gelelim ikinci büyük meseleye... Basın Tribünü... Ne tribün ama... Yine vurguluyorum; dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir basın tribünü yoktur. Beşiktaş'a çağ atlatmış Bilgili yönetimi, tribünlerde kulübüne yakışmayanları ayıklamak ve de bu tribünü Avrupa Birliği yolunda uğraş veren Türkiye'ye yakışır bir konuma kavuşturmak mecburiyetindedir. Ne kadar Türkiye Spor Yazarları Derneği eski ağırlığında olmasa dahi... Hemen şunu belirteyim, bunun adını jurnalcilik koyun, ne koyarsanız koyun, ben, bütün meslektaşlarım ve de güzide Beşiktaş Kulübü adına uluslararası kurum ve kuruluşlara bu, basın tribününden başka herşeye benzeyen yeri düzeltilmesi yolunda başvuracağım. Buraların nereleri olduğunu da, varın siz tahmin edin... Böyle bir basın tribünü olan stadda, hiçbir, değil Şampiyonlar Ligi, uluslararası özel müsabaka bile oynanamaz. Bilgili ve arkadaşlarından bu kepazeliğe son vermelerini istiyorum. Yoksa, sağlığım ve ömrüm yettiğince mücadelemi sürdürmeye devam edeceğim. Haaa yanımda başkaları da yer alır, almaz, bu hiç önemli değil... Önemli olan, gazetecilik mesleğinin onurunu korumak, onu en verimli şekilde, dürüstçe, ilkeli biçimde yerine getirebilmektir. Şunu da belirteyim, bazıları gibi bu çirkin ortamdan da kaçmayıp, görev aldıkça oraya gelip yazmaya da devam edeceğim... Ne ayıp; Beşiktaş'ın bu mükemmel yönetimine harika hocasına ve çağdaş oynayan takımına hiç mi hiç yakışmıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.