İşte, ceza diye buna denir!

A -
A +

İşte, ceza diye buna denir! Haftalığa, bence, en önemli gelişme ile girelim... Futbol Disiplin Kurulu, İstanbulspor maçında çıkan olaylar sebebiyle Diyarbakırspor'a 20 milyar ceza verdi. Harika! İkinci vukuatta bunun 40 milyar olması gerekir. Dikkat ederseniz, Diyarbakırspor diğer cezalara sesini çıkarmadı ama, para cezası için Tahkim'e gideceğini açıkladı. Nasıl acıtmış değil mi? Yarın benzeri cezalar başkalarına da uygulanırsa amigoları besleyen başkanlar sahalara inip, yalvaracaklardır. Öyleyse aynen devam! Altan Tanrıkulu ve İbrahim Seten vak'aları! Sabah'ın spor müdürü Altan Tanrıkulu ile Sabah'tan gitme Vatan'ın müdürü İbrahim Seten, F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a veryansın edip duruyorlar. Haklı da olabilirler... Yıldırım'ın basına karşı tavrı hiç kuşkusuz onay göremez. Peki, bu savaştaki asıl suçlular kim? Bakın bir - iki olay yazayım da, siz karar verin. Çünkü ben zorlanıyorum. Efendim; Aziz Yıldırım, Cemil Turan'la birlikte uçağa atalayıp, bu Altan Tanrıkulu'nu elinden tutarak, galiba Sivas'ta, askere teslim etmiştir. Ayrıca kıt bilgisine rağmen, F.Bahçe'nin tarihini yazmasına da onay vermiştir. Aynı Aziz Yıldırım'ın İbrahim Seten'le eski dostluklarını da sağır sultan bile bilir. Şimdi, asıl suçlu kimdir? Tanrıkulu mu, Seten mi, Yıldırım mı? Ne demişler, ne ekersen onu biçersin! Daum; kim kime alışmalı? F.Bahçe Teknik Direktörü Daum, geçtiğimiz hafta içinde, "Futbolcularım, Alex'e alışacaklardır" buyurmuşlar. Hoppalaaaa... Bence Alex takıma alışırsa, F.Bahçe'den bir şeyler olur. Yoksa, yarın "Alex'e pas vermiyorlar" diye bağırmak, ağlamak durumuna düşersiniz... Ama, Sezar'ın hakkını da Sezar'a verelim. Bence Daum, İstanbulspor maçında Alex'i rakibin savunması ile orta alanın ötesine, Aurelio'nun yanına çekerek, en verimli biçimde kullandı. Hayret! Show TV'nin büyük ayıbı! Türkiye - Beyaz Rusya maçını yayınlayan Show TV, yayına tam santra yapılırken girdi. Ne ayıp şey değil mi? Neden mi? Benim Bülent Korkmaz'ım UEFA'dan 100. maç plaketi alıyor, izleyemiyorum... Benim Hakan Şükür'üm, FIFA'dan, düşman çatlatırcasına, daha doğrusu futboldan nasibi olmayanlara ders verircesine, plaket alıyor, izleyemiyorum... Ne ayıp değil mi? Ayıp kere ayıp... Haaa, gece yarısı gösterdiyseniz bana ne? Ama televolenize göre bir gelişme olsa, ne yapar yapar yayınlarsanız. Keşke, Hakan'la Bülent ödüllerini alırken, yanlarına birer manken yanaştırsaydılar. Bizim Kâzım, artık fenomendir (!) Yahu, Kâzım kardeşim, Allah aşkına yazdıklarını, söylediklerini yan yana, üst üste koy, her neyse, bir gözden geçir, yoksa uçup gideceksin ha... Diyorsun ki, "Ersun Yanal, dörtlü oynayıp intihar ediyor, savunmaya önem vermiyor. Sonra da dörtlü oynayanlar savunmaya dayalı düşünürler, korkaktırlar..." Diyorsun ki, "Denizlispor, kendi ceza alanı üzerinde adam adama çok iyi bir alan savunması yapıyor..." Bu yazdıklarımı toparla, bak bakalım, birinci görüşle ikinci görüş hiç birbirine uyuyor mu? Haaa sen farkına varmazsın belki de ama yayıncı kuruluş komik duruma düşmeye devam eder mi, ben ne bileyim? Bazılarının palyaçoluk hoşuna gider... Ömer Güvenç, neden soramadın! Ömer Güvenç, gerçek emekçiler arasında futboldan gelmişlerin başında yer alır. Ancak Denizlispor - Beşiktaş maçından sonra Kıvanç Oktay'a şu soruyu sormasını bekledim: "Geçen hafta, hakemlerle mücadele etmemiz mümkün değil, demiştiniz. Bu akşam hakem penaltınızı da verdi... Şimdi ne diyeceksiniz?" Ama soramadı. Neden mi? Bilmem, Ömer'e sormalı... Sergen, gel bizi kurtar! Rahmetli İslam Çupi, şaka ile karışık, zaman zaman, sevgili Orhan Ayhan'a "Orhan, gel beni biraz eğlendir" diye takılırdı. Şimdi de kurtarma modası var. Beşiktaş'ı yazan, çizen kim varsa, bağırıp duruyor, "Sergen, gel bizi kurtar..." Sergen de çıktı, takımın fark yediği, hatta daha da ağır farktan kurtulduğu süreçte oynadı. Memnun oldunuz mu? Siz, Sergen'den önce Beşiktaş takımına sahip çıkın! Alex'e endeksli tuhaf basın! Günümüz spor medyasının stratejisi önce F.Bahçe'yi, sonra da orada bir isim varsa onu yağlamaktır. İstanbulspor maçından sonra da Sabah tuttu, "Alex nasıl durdurulur " diye bir anket açtı. Asıl şaşılacak olan, bizim teknik adamlardan bazılarının buna cevap vermesi... Yahu, rakip, düşmenin bir numaralı adayı İstanbulspor... Hele bir - iki baba maç bekleyin, sonra anketler düzenlersiniz. Ama varsa yoksa popülizm... Nasılsa yiyen çok... TSYD ve Yıldırım! F.Bahçe Başkanı Yıldırım, TSYD Başkanı Onur Belge'nin, bir spor yazarı yüzünden kulağını çekmiş. Onur da basmış bildiriyi... Geç beyler, çok geç... Ha burada Yıldırım'ın kulağını çekilmesini istediği spor yazarı, son kongreden sonra Flash TV ekranında az kalsın Yıldırımcı olur gibi bir havaya giriyordu ama, gazetenin politikasına teslim oldu. O zaman, oynamayacaksın arkadaş! Hagi, numaraları da şaşırdı! Hagi, Rizespor maçından sonra, "Galiba yeni bir on numara transfer ettik" diyerek Baliç'i kastettiğini söyledi... Aman ha! En azından Hagi gibi biri "On numara"nın ne olduğunu bilmelidir. Baliç ne kadar "On numara"da kalır bilinmez... Yarın dişli biri biraz sert dalar, numara sıfırlanır... Biri basının penceresi, diğeri dünya kulübü! F.Bahçe ve G. Saray, ülke sporunun lokomotifleri diyebiliriz... F.Bahçe'nin hayallerini 'dünya kulübü' olmak süslüyor... G.Saray'ın kazanılmış Avrupa kupaları var... G. Saray, Türk sporunun Batı'ya açılan penceresi olarak yorumlanmış, o pencereden içeriye de UEFA Kupası, Süper Kupa, Şampiyonlar Ligi çeyrek finalistliği gibi gerçekten erişilmesi güç zaferler girmiştir. F.Bahçe ise şu anda Türkiye'de en fiyakalı stada ve sosyal tesislerin en cafcaflı olanına sahiptir. Sportif alanda ezeli rakibinden geri kalmamak, hatta onun önüne geçebilmek adına 'dünya külübü, dünya takımı' hedeflerini koymuştur. Ama gelin görün ki, bu iki lokomotifin ne kömürü, ne elektriği, ne de çağımızın itici gücü dijital özellikleri var. Daha doğrusu biz bunların var olduğunu sanıyorduk. Meğerse bu lokomotifler medyum marifeti veya kafes büyüleriyle çalışıyormuş da bizim haberimiz yokmuş. Vay anam vay! Bir kere bunlar nasıl müslüman? Dinimizde büyünün yeri olmadığı gibi, günahtır da... Hadi diyelim bundan hiç nasibimiz yok. O zaman bari günümüz dünyası gerçeklerinin peşinde koşun. Şimdi bu iki kulüp bana göre çok ciddi biçimde sevgi ve sempati kaybetmiştir. Bunun yanı sıra rakiplerinin de alay konusu olmuşlardır. Biz de boşu boşuna hocaları, futbolcuları, sistemleri, yani sahada olanları, kafa patlatarak yorumlamaya ve eleştirmeye çalışıyormuşuz. Demek ki bizim de İstanbul'un bir yerlerine dalarak medyum ve büyücü bulmamız gerekiyor. Gerekiyor ki, işin doğrusunu (!) yapalım. Vah benim ülkem vah! Vah benim sporum vah! Vah benim mesleğim vah! Vah benim sporseverim, futbolseverim, gazete okurum ve televizyon izleyicim! Ali gitti, Yavuz geldi! Vallahi Erman haklı... TRT'de ana programdan Ali Aydın düştü, Bülent Yavuz geldi. Ne fark etti? Zaten Erman da yeniden doğramaya başlıyormuş... Bu memleket adam olmaz! Siz de MHK olarak yeni yeni hakemler sunmaya çalışın. Boşuna! Canavar sayısı giderek artıyor... Peki, Bülent Yavuz değil miydi, yapmayın, etmeyin diyen... Dik duramıyoruuuuuuuz! Gözlemciye ceza mı, harika! F.Bahçe - Samsunspor maçının gözlemcisi, adı hiç önemli değil, maçın hakemi Selçuk Dereli'ye iyi not verince, Ömer Üründül'ün başkanlığını yaptığı ekipten birkaç aylık ceza yemiş. İşte, doğru yol bu... Ömer'le bu maç sırasında telefonda konuşmuştuk. Dereli'nin çok kötü maç yönettiğini söylemiştim. Belli ki notunu almış. Hakemleri ancak böyle bir çizgiye taşıyabiliriz. Ziya Doğan'ın dersleri! Trabzonspor Teknik Direktörü Ziya Doğan, dörtlü alan savunmasına dayalı sistemin, ülke şartlarına en uygun olan biçimini uygulatarak, başarıda aslan payının sahibi oluyor. Dörtlünün önüne üçlü yerleştirip, Fatih'i bunların önünde gezginci kullanıp, Gökdeniz'i de onların önünde dolaştırıyor. Yattara veya o roldeki oyuncu da bir kanadın tuzağını hazırlıyor. Bu, Barcelona'nın Luis Figo'lu sistemine ve Real Madrid'in iki sezon önceki formatına çok uyuyor. Yani Ziya hoca, rakip defansı alabildiğince geniş alana yayıp, istediği gibi indirici darbelerini vuruyor. Ama kim yazıyor, kim görüyor ki?.. İhap Subaşı ağabey telefon etti. Ne olur bari sen yaz dedi. Yazıyorum ağabey... Sadece bu satırlarda değil, her fırsatta...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.