İsveç de takım mı?

A -
A +

Danimarka - İtalya maçından sonra yazdığım yazınınbir bölümünü hatırlatarak bugün kalemi ele almak daha doğru olur dedim. Şöyle demiştim; "Ligin en iyi kulüp takımının en sağlam bloğunu ya da çoğunluğunu kulübede tutan teknik direktörleri anlamıyorum. Trapattoni de Milan'ı şampiyon yapan müthiş üçlüden tekini dahi açılış onbirine koymarak Mustafa Denizli (2000), Scolari (2004) yanlışlarına yakalandı..." Dün akşam baktım ki, sanki Trapattoni bizim yazıyı okumuş İtalya'nın en iyi ön liberosu Milanlı Pirlo'yu ve en yüksek tahrip gücü olan orta saha topu Gattuso'yu ilk onbire almıştı. İşte bu özet değişiklik bile İtalya'nın en arka ve en ön bloklarının arasını hem savunmada hem de hücumda destekçi yaparak Bulgar maçının müthiş takımı İsveç'in hatlarını birbirinden koparmaya yetti. Ama Gattuso oyundan çıktıktan sonra ve de İtalya antik olan skora kendi sahasında yatma görüntüsüne bürününce İsveç pek de oyun klasiğine uymayan baskılı bir futbolla İtalya'ya bu anlayışını pahalıya ödetti. Çünkü İsveç, yıllardan bu yana kontra atak oyununu en öldürcü biçimde uygulayan hatta bu oyun modelinin patronu da denebilecek bir futbol yapısına sahipti. Ama gördük ki o İsveç, tabii ki, İbrahimoviç faktörüne dayanarak artık rakibi baskı altına alarak da oynama özelliklerini giyinmiş çoktan. Yani bizim Milli Takım hatırlanacağı gibi İsveç'e maç verip baraja kaldığında Hıncal Uluç ve şürekası "Yazıklar olsun. İsveç gibi üçüncü sınıf takıma yenildik" naraları atmışlardı. Ama İsveç'i üçüncü sınıf takım son iki yılın Beşiktaş'ını da Real Madrid'e benzeten naralar olsa olsa ağızdan çıkan doğrular değil kokulu gazlardır. Sonuçta Türkiye'de futbolu her yazan ve yorumlayana bu önemli turnuvalardan mesajlar ve dersler çıkıyor. Tabii anlayıp algılayabiliyorlarsa...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.