İşte bir de ünlü Trapattoni'den tarihi hatırlama maçı izledik. Milan'ı şampiyon yapan müthiş orta alan, dün İtalyan formasının içinde ilk onbirde dizilmemişti. Gattuso, Pirlo ve Abrosini'siz bir İtalyan takımının, fizik gücünü dünyada teknikle en iyi birleştirebilen Danimarka karşısında bütün orta saha çeşitlemelerinde açık düştü. Bu yüzden de Vieri, Del Piero ve onların arkasında sinsice bekleyen Totti,hep serseri mayın gibi üzerlerinde patlayan toplar altında ezildiler. Çünkü İtalyan takımı, geri bloğundan pas yerine, orta alandaki zaafiyeti yüzünden uçurtmalarla çıkmak zorunda kaldı. Bunun yanı sıra Danimarka'nın mükemmel yardımlaşan ve sahanın her yerinde üçgenler kurabilen kadrosu, İtalyan orta sahasının pres zaafiyeti yüzünden hemen hemen bütün bu girişimlerinde hiç engele takılmadı desek yalan olmaz. Trapattoni, adeta İtalya'nın her mahallesinden her semtinden oyuncu alarak özellikle haşin ve acımasız İtalyan spor medyasına karşı tedbirlerini almıştı. Yani maç kaybedilse bile, herkesin ağzı bir emzikle kapanmıştı. Danimarka'nın hocası Olsen, dörtlü alan savunmasının önünde çok iyi gidip gelen ve özellikle de savunmadan çıkanların yerinin çok çabuk ve dikkatlice doldurulduğu bir ön libero-savunma işbirliği kurmuştu. Romedhal gibi topla rakibin üzerine gidip, balans bozan bir silahın yanı sıra Tomassen ve Sand ikilisinin Cannavaro ve Nesta'nın üzerlerine yapıştırılışı İtalyan defansının gelişen hücum yönüne göre bir kanattan mutlaka kademe zorluğuna sığınmasını sağlamıştı. Bu da İtalya'nın hücuma katılışlarında aksaklık meydana getirdi. Gelelim maçın kalecilerine... Sorensen de, Buffon da, müthiş kurtarışlarla maçın golsüz kitlenişinde başlıca rolü oynadılar. Buffon için dünyanın en iyi kalecisi unvanını veren otoriteler, sanırım bu maçtan sonra Aston Villa'nın kalecisi Sorensen'e de bir koltuk ayarlamaya çalışacaklardır. Bu kupadaki yazılarımızın hepsinde bizden bazı kıyaslamalar yapmaya gayret ediyoruz. Böyle kalecilerim olsa, milli takımımı daha rahat izlerim, diyorum... Danimarka gibi sahanın her yerinde, daha doğrusu topun gittiği her bölgeye en az üç adam monte etmek de, maçın kontrolünün eline geçmesi demektir. Ersun Yanal'ın oyun felsefesinde bulunan bu özelliği de daha sıkça ve etkili yaşanmayı bekliyorum. Uç adamlarının top almadaki hareketlilikleri de, sanırım Hakan Şükür dışında gözü milli takımda olanlarca dikkatlice izlenmiştir. Sonuçta, bir golsüz maç daha izledik. Ama bu bizim Ümit Aktan'ın kahrolduğu Hırvatistan - İsviçre maçı cinsinden değildi. Danimarka ağırlıklı 10 numara üzerinden 7'lik bir maç idi...