Galatasaray'ın hazırlık maçlarına dikkat kesilen ben dahil herkese, Arda'nın içerde, Servet'in sağ arkada, Ümit'in santrfor arkasında oynatılışı tuhaf gelmiştir. Bunlara benzer, değişik yerlerde, değişik görevlerle karşımıza çıkan daha çok oyuncu vardı. Ama Kalli'nin, İsviçre'de kupa kazanıldıktan sonra basın mensuplarına yaptığı bir açıklama, bana daha da ilgi çekici ve daha da önemlisi bir sırla yüklü gibi geldi. Kalli, Lincoln'ü izlemek isteyen taraftara ve gazetecilere, bu futbolcuyu İstanbul maçlarına sakladığını açıklayarak cevap verdi. İşte bu cevap bence bir sır doluydu. O da şuydu: Kalli, Lincoln'süz bir Galatasaray'ın ne oynayıp, ne oynayamayacağını test ediyordu. Yani Lincoln sakatlanır veya ceza alırsa, ya da başka bir arıza gösterirse, alternatifi olmadığından takım, yönetmeni olmadan nasıl oynayabilirdi... İşte Kalli'nin müthiş sırrı buydu bence... Haaa bir de "risk alma durumu" var. Kalli'nin bu sene desenize Lincoln'le çok işi olacak! > Hani Tigana götürmüştü! Delgado-Beşiktaş buluşmasından, Beşiktaş-Tigana boşanışına kadar bazı yorumcular, Tigana'nın Delgado'nun transferinden nemalandığını iddia etmişlerdi. Hatta bu yüzden de Tigana, bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunmaya bile kalkmıştı. Onları televizyonlarında ispata bile davet etmişti. Ama bizde belgesiz, kanıtsız belden aşağı vurmak, sallamak prim yaptığından, bu yorumcular Tigana'nın feryatlarını tınmadılar bile... Neyse... Delgado geçen hafta, Tigana'nın, oyuncu niteliğine göre değil de, kendi kafasına göre takımı oynatmak istediğinden yararlı olamadığını açıkladı. Buradan bakınca, Tigana, Delgado'dan indirme yapmış olabilir mi? Yapmış olsaydı, Delgado'yu öyle oynatıp, kendi kendini afişe eder miydi? Haaa, zır deliyse tabii... Ama kim akıllı, kim deli, kim palavracı Delgado'nun açıklamasından sonra ortaya çıktı herhalde... > Başbakan ve antu.com! Sayın Başbakan, yabancı tarifesi açıklandıktan sonra "Yabancı futbolcu transferinin serbest bırakılması, ülke futbolunu kalitesiz yabancı mezarlığına çevirir" dedi. Vay sen misin? Fenerbahçe'nin genellikle gözü perdeli taraftarlarının sitesi antu.com'da yaylım ateşi başladı. Genellikle de, "Mesut Yılmaz dersini aldı, şimdi de sıra Tayyip Bey'de" diye görüşler belirtildi. Neden mi? Eeee başkan ve yönetimin yabancı futbolcunun serbest bırakılması konusundaki fikri ortadaydı. Ancak bir şeyi atladı, gözü perdeliler... O da şuydu: Sayın Başbakan, başkanlarından çok ama çok eski bir Fenerbahçeliydi... Üstelik de kongre üyesi idi... İster misiniz, yabancı futbolcu için bu demecinden sonra Sayın Başbakan da Haysiyet Divanı'na gitsin... Gitmez mi? Gider... Eee gerekçe mi? Fenerbahçe'nin yüksek menfaatlerine ters konuştuğundan... Haa haa haa! > Çarşılı Tello ve Cisse'nin şortu! Beşiktaş'ın Şilili yenisi Tello, Copa America'daki bir maçtan sonra veya önce, her neyse, tozutup, ortalığı birbirine katmış. Şili Federasyonu da tarihe geçecek bir ceza kesti. Tello, 20 milli maç hava alacak. Beşiktaşlılara müjde! Gitti Nouma, geldi Tello... Şimdi İnönü'deki ilk maçta kulaklarımızı sağır edecek bir slogan bekliyorum. Nasıl mı? "Tello, bizi de pavyona götür..." Olur mu? Olma mı? Kapalı tribünün ortası bu ülkenin şairler merkezidir. Bekleyin, görün! Bitti mi? Hayır! Bir de, Cisse'nin idmandaki hareketi var. Nouma'nınkine benzer cinstenmiş... Ama Fransız futbolcu, bir daha böyle bir hareket yapmayacağına dair söz vermiş ve yanlış anlaşılmaktan yakınmış... Haydi, bir beste de Cisse'ye... > Appiah, tıpkı Anelka! Fenerbahçe'nin Ganalı futbolcusu Appiah, İstanbul'dayken, ya da Türk gazetecilerin yakınındayken, "Fenerbahçe'de çok mutluyum. Bir yere gidici değilim..." deyip çıkıyor işin içinden... Ama ne zamanki yukarıdaki mekan ve insanlar yabancılaşıyor, Appiah çocuklarının geleceğini için İngiltere'ye gitmek istediğini haykırıp duruyor. Anelka da böyleydi. Fransa'da başka, Samandıra'da başka... Sonra gitti. Acaba Appiah hangi ortamda ve hangi ülkede gerçeği söylüyor. Yoksa Gana ajansı da mı palavracı? > Miting rezaleti! İnanılır gibi değil... Kadıköy Meydanı'nda kim cumartesi ve pazar günleri öğlen saatlerinde mitinglere izin veriyorsa, ülke insanını boğazlar gibi olmanın yanı sıra, arabaların dur kalktan uğrattıkları benzin zararına kadar toplumsal cinayet işliyor adeta... Bu izinleri veren belli ki, Kadıköy'e paraşütle indirilmiş veya inmiş... Kadıköy'ü tanımıyor. Bunlar kimlerse, has Kadıköylülerden akıl alsınlar... Nasıl bir akıl mı? Şöyle; miting için ancak 10.00-11.00 arasını verirsiniz olur biter. Bir saat palavraya yeter de artar bile... > Kıbrıs meselesi! Fulham ile Çetinkaya'nın maçı tam başlarken yattı. Tabii büyük yangın yapıldı. Ama bir gerçeği yazmak yine bize düştü... Şayet Fulham, bu maçı oynasaydı başına neler gelirdi biliyor musunuz? Sadece Fulham'ın başına mı? İngiltere Futbol Federasyonu da nasibini alırdı FIFA'dan... Ne yazık ki Kuzey Kıbrıs henüz tanınmış bir ülke değil... Dolayısıyla da FIFA'da ismi de yok, cismi de... Böyle bir ülkeyle onun topraklarında maç yapmanın bedelini bir öğrenebilsek... Fulham'a ve İngilizlere kızıyoruz değil mi? Ben kimseyi savunmuyorum. Sadece gerçekleri söylüyorum... Madem öyle, bizim takımlardan biri gidip oynasın bakalım neler olacak... > Değirmenin suyu! Bir gazetede bir haber vardı. Galatasaray, flaş transferleri yaparken, 19 milyon euro D-Smart'tan, 12 milyon euro Vakıfbank'tan, 5 milyon euro da Denizbank'tan kapmış. Güzel... Fenerbahçe maçı sırası ve sonrasındaki ciddi taraftar tepkisi, sevgili Cengiz Özyalçın'ın tarifi ile yeni bir "harakiri" yaptırmış... Ama asıl önemlisi, taksitler geldiğinden aynı harakiri yapılabilecek mi? Ne dersin sevgili Cengiz? > Helal olsun Zico'ya! Bizim yerliler de, bizim futbolculara Zico'nun Brezilyalılara sahip çıktığı kadar sahip çıkabilseler, ne oyuncular kazanırız. Ama nerdeeee? Zico ne dedi? "Deivid'e ihtiyacım var, kalmalı" Hatta sonrasını bile konuştu. Ne dedi? "Bize sağ bek ve stoper gerekli..." Ve Gençler'den bir genç sağ arka oyuncusu alındı. Şimdi bir de stoper alındı mı, buyurun Deivid resitaline... Acaba diyorum, Aurelio'yu da, bizim Milli Takımı seçtiği için mi, tam en kritik dönemeçte, hem de o futboluna rağmen, üç-beş maç kesti? > Gökhan'la Mehmet'in yüzleri! Geçen hafta Kayserispor'un pırlantaları Gökhan ile Mehmet, menajer Süleyman Hurma'nın sağına ve soluna yerleşip, "Gitmiyoruz!" mesajını görüntületmek adına basın toplantısı yaptılar. Bir gazete de bu toplantının karelerinden birini sayfasına koyup, "İşte o an... Ama futbolcuların yüzlerine bir bakın bakalım, aslında ne diyor" diye derin iniş yaptı. Ben bu polemiklerden bıktım. Bu nedenle de şu transfer ayının bitmesini bekliyorum. Ama Kayseri insanının, Kayserispor'un Başkanı nezdinde onuru ile bu kadar oynanmaz ki yahu! > Ah Lucescu ah! Mircea Lucescu... Yani bu ülkeye gelip de, en büyük başarılara imza atan yabancı hoca... Şampiyonlar Ligi'nde, hem de iki defa, çift grupla elemelerden kulübüne bir çeyrek final, bir çeyrek final kapısı gösterdi. Bu süreçte sadece sahadaki puan ve tur geçmelerden 42 milyon İsviçre Frangı kazandırdı. "Gidiyorum" diyene "Hayır" demeyip, bu transferlerden 22 milyon dolar girdi sağladı... Kiralık çocuklarla lig şampiyonu oldu... İşte bu Lucescu, İsviçre kampında "Beni Galatasaray'da harcadılar" demiş... Sadece Galatasaray'da mı hoca? Aslında ülke futbolu çok şey kaybetti. Öyle ya, kimde var ki böyle bir dört sezon? > Altıpatlar Trabzon! Fi tarihinde tabanca altı patlar diye anılırdı... Eh tabanca deyince de, Trabzon ilimiz akla gelir... Ama geçtiğimiz günlerde önce altı, sonra da dört çeken bir Trabzonspor izledik... Tamam rakip cılızdı ama, bir Türk takımının, resmi bir oyunda, Avrupa'nın neresinden olursa olsun, bir takımına on gol atması alkışlanmalıdır. Burada önemli olan Trabzonspor'un, farkı açtıkça ciddiyet dozunu arttırması idi... Tabii ki erken çalışma fizik güç kazandırmış ama, asıl önemlisi buydu... Şimdi sırada Rumen takımı var... Bu defa iş bu kadar kolay bitmez... Ama sırada UEFA Kupası yolu varken ve de o ciddiyet yaşamaya devam ederse, 10 numarasız da olunsa, alkışa devam ederiz herhalde, değil mi Ziya Hoca? > Selçuk Dereli nerede Ahmet Çakar dostum? UEFA, Şampiyonlar Ligi ön eleme maçlarında biri olan Z.Lubin-Steau Bükreş maçını Selçuk Dereli'ye vermiş... Hem de ismen... Eeee Ahmet Çakar ve onu at gözlüğü ile dinleyenler, hani Dereli A klasmandan B'ye düşürülmüştü? Hem de Türkiye'den ismi açıklanmayan bir hakemin, Çakar'ın kankalarının bulunduğu UEFA Hakem Komitesi'ne bir ihbarıyla... Hani şu Denizlispor-Fenerbahçe maçıyla ilgili... Geçin beyler! Bitmedi... Bülent Demirlek, hani şu kupayı Beşiktaş'a veren adam... O da, Kuddusi Müftüoğlu da görev aldılar. Cüneyt Çakır ve meşhur Çarşılı Fırat Aydınus da... Siz bazı yaygaracılar, Türk hakemlerine ne kadar "Şerefsizler, hırsızlar" derseniz deyin, onlar kendini çok büyük sanan futbol takımlarına göre bu ülkenin tanıtımında, temsilinde çok ama çok öndeler. > Fenerbahçe'ye hain teklif! Mümtaz ve ulu yorumcu diyor ki; "Fenerbahçe, eldeki kadrosuyla 3-5-2 veya 3-4-2-1 veya, 3-4-1-2 oynatılmalıdır." Yani diyor ki, ulu yorumcu "Fenerbahçe'yi 20 yıl geriye götürün..." Ulu yorumcuya bir soru: "Şu anda dünyada, hadi dünyayı bırakalım, Avrupa'da hangi sınıftan olursa olsun, hiç böyle oynayan takım var mı?" Vah ki vah! İster misiniz, Zico da mal bulmuş gibi atlasın bu kandırmacaya? Yoksa birileri mi, bu yorumcuyu "Sen yaz, bir tartışma başlasın, olumlu bulunursa, Alex de önünde çift santrforla oynar" falan demiş olsun...