Kayıp adam Hakan Şükür!

A -
A +

Efendim; Türk futbolunun, kırılmamış rekor bırakmamış tartışmasız bir numaralı ismi Hakan Şükür, ne tuhaftır ki, neredeyse hayatını verdiği kulübü Galatasaray'ın şampiyonluk balosuna gelememiş... Gelmemiş... Ya da kendisine ulaşılamadığı için, dolayısıyla davet edilmediği için gelmemiş... Ayıp kere ayıp! Dünyanın dört bir yanından isteyen Hakan'a ulaşabiliyor da, 13 yılını verdiği Galatasaray ulaşamıyor... Mekteb-i Sultani kökenli oluşun Osmanlı faytonları ile baloya yansıyışı acaba diyorum, aynı zamanda Galatasaray'ı iletişim yokluğundaki eski dönemlere mi götürdü? >> İşte bu olmadı golcü Semih! Fenerbahçeli Semih'in sadece golcü olmadığını, aynı zamanda tek uç adamı rolünü ülkede en iyi becerebilen adam olduğunu da yazan iki kişiden biriyim... Ama aynı Semih'in, Sabah'ta çıkan röportajında düştüğü çelişkiye de hayret ettiğimi ifade edeyim... Diyor ki, "Devamlı ilk on bir oynasam, 30 gol atardım..." Ben de aynı kanaatteyim... Ama sonra da diyor ki, "Bana en çok Zico güvendi..." Yapma be Semih! O iddiadan sonra böyle görüş olur mu? Seni kim "Yedek golcü" yaptı ki? >> İbrahimleri kim yedi? Beşiktaş'ın birinci ve ikinci kaptanları İbrahimler, Avusturya kampında, hem de iki öğün, dövüştüler... Önce otelin salonunda, sonra da sahada... Peki, ünlü menajer kardeşim Sinan ne iş yapar? Şimdi insanın aklına ne geliyor biliyor musunuz? Acaba diyorum, bu İbrahimler yeni alınan yabancılardan sonra "Mal fazlası" mı oldular? Yani kendilerini yemeleri için 'fırsat bu fırsat' mı dendi? Hani taraftar falan da bu hale ses çıkarmaz ya, ondan işte... >> Türkiye nereden dönmüş! Efendim; Türk futbolu ihraçtan dönmüş... Nasıl mı, nereden mi? Üç Büyükler borçlu olmalarına rağmen Avrupa Kupaları'na katılmışlar da ondan... Aaaaa... Ve de 200 bin euro ceza ile kurtulmuşuz... Aaaaa... Peki, bu sezon nasıl katılacaklar? Bilmem... Bu federasyon da mutlaka bir "Rol" üstlenecek. Mesela, dünya petrol krizi ile inlerken, Ümraniye, Samandıra ve Florya'da petrol bulunduğu ve üretime de yakında geçileceği bildirilir, böylece her kongrede olduğu gibi "Muhtemel gelirle" borçsuz gösterilirler. Ben böyle yazdım, nasılsa siz de bir senaryo bulacaksınız... Suçlu mu? Tabii Haluk Ulusoy! >> Aziz Bey'in hangi lafı doğru? Aziz Bey diyor ki: "Başarı gibi görünenlerin yanında duran ve gelecek için endişe verici olan başarısızlıklara katlanırsak, bu adet haline gelir ve tehlike olur..." Bunun gibi bir şey işte... Neden? Zico'nun azli için... Peki o zaman sormazlar mı, ligin en düşük puanlı şampiyonluğunu kazandığınızda neden bunu düşünmediniz? Ya da, Sevgili İslam Çupi'nin, bir yazısından yaptığınız o ünlü alıntıyı neden stadın her yerine astınız? Yoksa, aynı Çupi'nin daha sonra yazdığı yazıdaki, "El alem Avrupa kupaları kazanırken, siz tenekelerle çocukları nasıl kandırırsınız?" cümlesi mi daha akla yatkın geldi? Ya zamanında rahmetli Hasan Doğan'la ilgili söylediklerinizle, cenazedeki söyleminiz arasındaki dağ gibi farklılıklar?.. Olsun, dün dündür, bugün de bugün... Zaten dünya kulübü de böyle olunuyor... >> Hiç yakıştı mı? Zaman zaman sporun dışına çıkıyoruz ya... İşte bu da onlardan... Show'da başlayan ve salı akşamları yayınlanan, sözüm ona bir şarkı yarışmasında Özdemir Erdoğan, Haldun Dormen ve Zeynep Talu'nun jüri üyeliği yapmalarını kendilerine ve sanatlarına hiç yakıştıramadım... Acaba ayıp mı ettim? >> Efes, Efes oluyor! Ülke basketbolunun, hiç tartışmasız, bir numaralı kulübü Efes'tir... Neresinden bakarsanız bakınız... Ama yanı Efes nedense bir iki sezondur uyku halindeydi... Hatta öylesine ki, acaba sahneden, daha önceki bazı sözüm ona büyükler gibi, çekilecek miydi? Ya da ufalacak mıydı? Efes'in kaybı, ülke basketbolunun kaybı olacaktı. Neyse ki, sevgili dostum Tuncay Özilhan yeniden gaza bastı ve Engin Özerhun bomba gibi bir takımın parçalarını tek tek duyurdu... >> Terim'in ne acelesi vardı? Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim, Almanya maçından sonra alnının teriyle daha sahada, görevi bıraktığını açıklamıştı. Hemen az sonra da futbolcular, başta da Arda, hocalarının soyunma odasında bırakma kararını açıkladığını, hep birlikte hüzün yaşadıklarını ifade etmişti. Bir ötesi ise Terim, daha önce verdiği bir kararı hayata geçireceğini de söylemişti. Kimine göre İtalya, kimine göre de bir başka ülke... Ama olmadı... Rahmetli Hasan kardeşimizin sihirli sözcükleri, 3 bin metre yükseklikte Terim'e öyle dokunmuştu ki, sıfıra indiklerinde Terim'in de bütün ilke kararlarını sıfırlanıyordu... Şimdi, burada Hıncal Uluç'a katılmamak mümkün mü? Sizce futbolcuların Terim üzerindeki inançları yerli yerinde mi duruyor, yoksa onlar da irtifa kaybettiler mi? Maçlar başlasın görürüz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.