futbolda af olmaz Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş, İsveç mağlubiyetinden sonra benim hiç uygun görmediğim bir tavırla af diledi. Daha sonra da inzivaya çekilircesine evine kapandı. Futbolda böyle bir mantaliteye yer yoktur. Tarihte benzeri mağlubiyetlere uğrayan o kadar çok ünlü futbol firması vardır ki, ama o takımların teknik direktörleri af dilemek gibi bir limana sığınmamıştır. Tam tersine daha aktif olarak meydanlarda dolaşmışlardır. İşte uzatmalarda 2 gol yiyip Manchester'e Şampiyonlar Ligi'ni teslim eden B.Münih... İşte Romanya'da 3 dakikada 3 gol yiyip Avrupa Kupası'nda elenen Beşiktaş'ın o günkü teknik direktörü Metin Türel gibi... Bu örnekleri sayfalarca sıralayabiliriz. Şenol hoca futbol bilgisinden nasibi olmayanların rüzgârına kapılmayacaktı. şifreli basket ihaneti Bu ülkenin futboldan sonra en popüler sporu, güreşi de sollayan basketbol olmuştu. Bu süreç, basketbol maçları ekrana şifresiz geldikçe, ömür boyu bir çizgiye doğru taşınmaya başlanmıştı. Avrupa Kupaları'na katılan takımlarımızın maçlarını yayınlayan CINE 5 anlaşılmaz bir şekilde, bu maçları şifreye sokarak, hem basketbolumuza bir darbe indirmiş, hem de giderek büyüyen heyecanın yarıda kalmasına sebep olmuştur. İşte TRT açık açık basketbol yayını yapıyor ve de reytinglerde birinci sırayı kimseye bırakmıyor. Ve ilginç olanı da, basketbolda yayını açık yapsanız bile, salonlar daha çok doluyor. Demek ki, CINE 5 aklını başına toplayıp, TRT yayınlarıyla yeniden rüzgâr alan basketbol teknesini şifreli yayından kurtarıp, görevini yapmalıdır. f.bahçe'de baş ağrıları Kocaeli maçında Andersson oyundan alındıktan sonra Mustafa Denizli'ye açık ve net bir tavır koyarak doğrudan soyunma odasına gitti. Sanıyorum ki; ikinci yarı başlarken, soyunma odasında kalan kaptan Ogün'ün tepkisi de pek farklı değildir. Yedek çıkartılan Yusuf'un Ankaragücü maçındaki en iyi oyuncu olmasına rağmen ilk yarı kulübede kalışına yüreğinde ve beyninde tepki ürettiğine inanıyorum. Sezon başında F.Bahçe'nin bu genişleyen kadrosunu hem avantaj hem de dezavantaj olduğunu vurgulamıştım. Mavi boncuk felsefesinin çok yanlış olacağını tahmin etmek, Amerika'yı yeniden keşfetmek olmasa gerek. Denizli bir an önce kalın çizgileriyle ideal 12-13 kişilik kadrosunu tesbit etmeli. Geniş potansiyeli daha akılcı kullanmalıdır. Ama çok çarpıcı bir vazgeçilmezlik de kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Johnson'un ön libero oynamadığı bütün maçlarda F.Bahçe sıkıntı çekmeye mahkûmdur. lucescu'nun borusu G.Saray'da borçların tasviyesi plânı içinde yıldızların satışı devam ediyor. Bunlar yapılırken, kadro da bana göre suni bir şekilde şişirilmeye başlandı. Benim görüşüme galiba Lucescu da katıldı ki, Antalyaspor maçında geçen yıldan kalan kadroya bu sezon kendisinin onay verdiği oyuncuları kattı. Yeni gelenlerden şu anda arz-ı endam eden yok. Demek ki; Lucescu artık iyiden iyiye G.Saray'da bir Fatih Terim rahatlığına ulaşmak üzere görünüyor. Rumen hoca, bu tutumunu sürdürürken sahada da iyi sonuçlar alabilirse, satışlardan dolayı hedef tutulan yönetimi de kurtarır. siz anladınız mı? Samsunspor - Beşiktaş maçı, hakem Metin Tokat tarafından sahanın ciddi sakatlıklara yol açabileceği gerekçesiyle 10. dakikada ileri bir tarihe ertelendi. Tokat'ı yürekten kutluyorum. Ancak ne var ki, yayıncı kuruluşun yorumcusu sevgili Kâzım Kanat, "Metin Tokat'ın babası ne çamur zeminlerde maç yönetti. Ama oğlu böyle bir zeminde erteleme için bahane aradı" dedi. Sonra, belki de birileri kulağına fısıldadı da, Metin Tokat'ı o da kutlamak zorunda kaldı. Yapmayın sevgili dostlar! Yorum yaparken acele etmeyin. Ya da futbolla futbolcu olarak ilişkiniz olmamışsa, temkinli davranın. Peki öyle bir sahada oynatma suçu kimin? Tamamen saha bakıcılarının... Şayet onlar kulübü uyarmamışlarsa onlar suçlu... Şayet uyardılar da, kulüp önlem almamışsa o zaman da kulüp suçludur. Başkaca da suçlu aramaya gerek yoktur. Hele hele federasyonun hiç mi hiç suçu yoktur. Ha bu arada, çamur sahayla Samsun stadının zemininin hiç mi hiç benzerliği yoktur. Bunu da Digitürk yorumcularına hatırlatmak isterim. Bir de nakit ve vakit harcama meselesi oldu. Eeee futbol bu... Cilvesi o kadar çoktur ki... Tıpkı bu ülkede ot gibi biten futbol yorumcuları gibi... basketbol ülkeyi aştı! Hiç kuşkusuz Eylül ayının olduğu kadar Türk spor tarihinin de en büyük olaylarından biri Basketbol Milli Takımı'nın Avrupa Şampiyonası'nda finale kalışıdır. Hem de bütün üniteleriyle sapır sapır dökülen bir ülkede... Üç büyük kulübü, yani ülke sporunun lokomotifleri basketboldan elini eteğini çekmişken... Hem de bazı ünlü müesseseler basketboldan kopmuşken... Kala kala bir Efes, bir de Ülker kalmışken... Yani Galatasaray'dan sonra bir de Basketbol Milli Takımı boyumuzun çok yükseğinde işler yaptı. acı itiraflar F.Bahçe'de bazı gruplar, Uzan grubunun mahdumlarından birinden bağış aldıklarını açıkladılar. Daha doğrusu itiraf ettiler. Ben, yıllar önce dernekleşen bu grupların yarınlarda kulübe büyük zarar vereceklerini dile getirmiştim. İşte oldu. Zaten bunların bazıları, geçen sezon sonlarında karaborsa maç bileti bile sattı. Onlar kendilerini bilir. Ve ne yazık ki bunların kulüp üyesi olan yüzlerce sempatizanı var. Şimdi ben o sempatizanlara sesleniyorum; daha fazla zan altında kalmadan kendinizi bu oluşumlardan kurtarın. Yoksa hepiniz alınan o bağışların paylaşıldığı gibi bir zan altında kalırsınız. Yönetime bu konuda bir diyeceğim var. Bundan böyle maç biletlerine sahip çıkın ve dağıtımı, satışı kulüpten yapın. Çünkü anlaşmış olduğunuz firmadan istenilen sayıda bilet elde edilip, karaborsadan satılıyor. Ha bağış alınmış, ha kulüp üzerinden gelir elde edilmiş, hiç fark etmez... tekelioğlu böyle konuştuysa... Trabzonspor Teknik Direktörü Sadi Tekelioğlu "Diyarbakır'daki şartlarda kazanmamız zordu" demiş. Yapma be hoca! Sen iyi takımsan her şartta kazanmasını bileceksin. 1-0'dan üç gol yiyip kaybediyorsan, hatayı ya kendinde, ya da takımında arayacaksın. Diyarbakırspor'un galibiyetine sakın ola ki gölge düşürme! Bunu başkanın hayatında hiç yapmadı... Bunu bilesin... Futbolda her sonuca katlanacaksın...