denizli'den bir ilk daha! F.Bahçe Teknik Direktörü Mustafa Denizli, G.Antep'te bir ilke daha imza attı. Ne mi yaptı? Futbol tarihinde yedekler listesine iki kaleciyi birden yazdı. Görülmüş, duyulmuş bir şey değildir bu... Efendim, savunma olarak da Mirkoviç'in ısınırken sakatlığının nüksettiğini öne sürmüş... Peki bu, iki yedek kaleciyi birden yazmanın sebebi olabilir mi? Tabii ki olamaz... Bu komedinin içinden bir de dram çıktı. Mirkoviç, Rize'de üç değişiklik birden yapıldığında daha 47. dakikada sakatlanmış olmasına rağmen oyunu bırakamamıştı. İşte bir futbolcunun teknik adamının yanlışı yüzünden düştüğü durum... bursa faciasının analizi! G.Saray futbol takımının müthiş PSV maçından sonra Bursa'da beşlik olacağını birileri iddia etseydi, hiç kuşkusuz, derhal Bakırköy cihetine doğru postalanırdı. Ama ben G.Saray'ın Bursa'da hafif de olsa bir kazaya uğramasını bekliyordum. Çünkü, PSV maçındaki güç harcamasının iki gün içinde kazanılmasının mümkün olmayacağını bilmemek saflık olurdu. Şimdi burada suçlular aranıyor. Birincisi G.Saray yönetiminin teknik direktörünün de fikrini alarak bu maçı Pazar'a aldırtmaması büyük yanlıştır. Ya yanlışın aslan payı kime ait?.. Birincisi G.Saraylı futbolculara... Onlar demişler ki, hiç dinlenemiyoruz, bu nedenle Cuma oynayıp, Cumartesi-Pazar yatmak istiyoruz... İkincisi de Futbol Federasyonu'nun inisiyatifini kullanarak maçı Pazar'a almayışıdır. Ben federasyonun yerinde olsam, başvuru beklemeden bu maçı Pazar'a alırdım. Çünkü bu ülkenin futbol lokomotifini bu anlamda koruma altında tutmak federasyonun görevi olmalıdır. Haaa, bu arada Bursaspor'un futbolunu küçümsemeyelim. Müthiştiler... Ama aynı Bursaspor önündeki ilk Denizli maçını aynı tablo ile oynayabilecek mi? İşte futbolumuzun en büyük sorunlarından biri de budur. Üç büyüklere karşı mükemmel oynamak, eşit güçtekilere karşı zaman zaman vasatın altında kalmak... futbol ne garip değil mi? Geçen sezon F.Bahçe'nin şampiyonluğunda Revivo ve Rapaiç'in haklarını ödemek pek kolay değildir. Ama gelin görün ki, F.Bahçe'nin Revivo'suz, Rapaiç'siz takımı daha hamleci, daha presçi, daha boş saha bırakmayan bir görüntü sergiliyor. Hele hele Denizli hoca Hakan, Ceyhun ve Yusuf'u bir arada oynatıp, savunmadaki yeni kurgusu ile sahaya çıksa, Serhat da ekibin içinde olsa sıkıntı vermekten uzak bir F.Bahçe izleyebiliriz. İşte futbol böylesine garip bir oyundur. Bazen usta ayaklarını istemez olabilir... Yani F.Bahçe artık ölü toplara sığınan bir topluluk olmaktan çıkıp, futboldaki başka unsurları da sahaya yansıtıp kazanmaya çalışan bir takım görüntüsüne doğru yol alıyor. derdimiz basketbol! Türkiye Deplasmanlı Basketbol Ligi'ni ekranlarda göremediğimiz gibi, Avrupa Kupası maçlarına da hasret kaldık. Oysa bu ülkenin Milli Takımı Avrupa ikinciliği gibi büyük bir zafer elde etmiştir. Bu zaferin elde edilişinde de basketbolun ekranlara getirilerek bu sporun ülke çapında ilgi uyandırışı yatmaktadır. Birileri çıkıp, Digitürk gibi fedakârlık yapmalıdır. Belki de devlet olmalıdır bu... Çünkü bu ülke bu spor branşında daha büyük işler yapabileceğinin sinyallerini çoktan yakmıştır. Ama geniş kitlelerin gözünden koptuğunda ciddi bir duraklama, hatta hatta gerileme devrine girebilir. Dikkat! samet'in intiharı! Şu bizim hocaları eleştirdiğimiz zaman kızarlar... Ama şu Samet'in F.Bahçe maçında yaptığına bakın... Bir hayli verimli olan yabancılarını kulübede oturtmuş, yerlerine de koşan ama topu bilmeyen, pas yapamayan hiç tanımadığımız gençleri koymuş... Şu iyi bilinmelidir ki, sadece koşmakla etkili olmak mümkün değildir. Tabii ki sadece teknik olmakla da... Bu iki önemli ve vazgeçilmez unsur bir arada olmazsa, etkili futbol oynamak mümkün değildir. g.saray'ın grubu... G.Saray'ın Şampiyonlar Ligi'ndeki grubu, yabancı otoritelerin de değindiği gibi şimdiye kadar rastlanmamış bir buluşmanın yansımasıdır. Bugün maçları oynatsanız Liverpool ganyan olur... Ama iki maç sonra üç aylık bir ara var. İşte bu ara, gruptan hangi ikiliyi çeyrek finale yürütür, bunu bilmek çok zor. Ama G.Saray ilk maçta Roma'yı İstanbul'da yenerse, çoook ama çoook değişik tablolar ortaya çıkabilir. hâlâ beşiktaş diyorum ama... Beşiktaş, ciddi puan kayıplarına uğradığı dönemlerde bile umutlarımı hiç yitirmedim. Bunu bu sütunlarda dile getirdim. Çünkü alan savunmasına dönülmüş, dolayısıyla çağdaş yola adım atılmıştı. Ama bir de baktım ki, Rize maçının ikinci devresinde yine 3-5-2'ye dönülmüş. Hatırlarsanız, Beşiktaş ilk yarıda rakibine hiç pozisyon vermeden oynadı. Ama ikinci yarıda Rize'nin üç veya dört tane net gollük pozisyonu vardı. Maç kazanıldı. İyi de, bir an için skor tabelasından gözümüzü ayırıp oyunun geneline bir bakalım... Ama dedik ya, futbol garip bir oyundur diye... İyi oynayıp kazanamıyorsunuz, kötü oynayıp kazanıyorsunuz. Ama bir maçlık sevinçler genelde sonunda hüsrana dönüşür. Daum ne yapıp yapmalı, dörtlü savunmadan, ya da 3-5-2'nin İngilizler'in dediği gibi üçlü gezen alan savunmasından kopmamalıdır. Haaa bir de Stavrum var... Ben bu futbolcunun oynadığı ilk maçta çok yararlı olabileceğine değinmiştim. Hemen hemen bütün Beşiktaş yazarları da aksine görüşü savundular. Stavrum, tekniği iyi olan, hareketli, araştırıcı bir santrfor... Sürekli forma bulabilirse ki, bu elzemdir, çünkü İlhan'ı desteklemek için Beşiktaş orta sahası aşırı bir efor harcıyor, çok yararlı olur... Zaten Beşiktaş kazanırken kaybettiği veya berabere bitirdiği maçların tamamında İlhan'ın destekçiliği yüzünden çok yoruldu ve başı önde çıktı. haydi özkan hoca göreve! Sadi Tekelioğlu görevinden istifa etti. Beklenen bir karardı... Trabzonspor, kendi bünyesinden çok isim denedi ama, başarıyı yakalayamadı. Bence şimdi sıra Özkan Sümer'de olmalı... Sakın şaşırmayın! Beckenbauer de Bayern Münih'de hem başkanlık, hem de hocalık yaptı. Trabzon'un bugün içinde bulunduğu durum Sümer hocadan bu özveriyi beklemektedir. Bana göre de bu gerçekleşmelidir. Çünkü bana göre bugün Türkiye'de ortama göre Trabzonspor'a teknik direktör olacak bir isim göremiyorum. ve milli maç! Avusturya, bana göre İsrail'den daha tercih sebebiydi. Çünkü İsrail tam anlamıyla çözülmesi zor olan bir futbol mantalitesine sahipti. Avusturya ile en azından birbirine yakın frekanslarda düşünüyoruz. Bu nedenle haydi çocuklar! Benim kadrom Avusturya'dan daha kaliteli... Benim lejyonerim daha çok... Benim ligim daha kaliteli... Aman Şenol hoca; uçuk kafalara kulak asmadan şu maça çık ve kazan! Kazan ki, ceketini yakıştıramayanlar düne kadar düştükleri kıyafet tutkunluğundan vazgeçsinler. ümit karan ve 2001 yılı! Efendim, Ümit Karan Bursa maçı sonrası kız kardeşi ve kız arkadaşı ile ekipten ayrılarak İstanbul'a dönmüş... Eee ne var bunda? Ama Turgay Şeren kaptana ve uçan Ali Sami'ye göre büyük ayıp... Nedenmiş efendim? Hangi asırda yaşadığımızı unuttunuz mu beyler? Yok efendim G.Saray taraftarının elinden zor alınmış Ümit... Yapmayın be! Adamlar daha 60 saat önce büyük bir iş yapıp Şampiyonlar Ligi'nde ikinci tura çıktı. Hangi G.Saraylı taraftar bir lig maçı kaybedildi diye futbolcusuna hücum eder? Zaten buna teşebbüs eden G.Saray taraftarı olamaz... Bakın size 1976'dan bir anımı aktarayım... Cruyff'lu, Haan'lı, Rep'li koca Hollanda, Yugoslavya'daki Avrupa Şampiyonası'nın ilk maçında Çekler'e 3 golle mağlup olmuştu. Yani facia... Rahmetli foto muhabiri dostum Arif Işıldayan'la Hollanda'nın yaşadığı dramı görmek için soyunma odasına gittik. Bir de ne gördük... Bütün futbolcular biraları açmışlar, ellerinde sigaralar, gülüp eğleniyorlar. Çağ değişmiştir. Bir maç kaybedilmekle futbolcunun yerin dibinde saklanma şartlanması çoktan gerilerde kalmıştır. Üstelik Abdürrahim Albayrak da izin vermiştir. Gelin beyler gelin... 21. asra girdik yürüyoruz... İsterseniz siz de katılın! ve son dakika Biz yazımızı toparlayıp bitirmişken İtalya'dan tatsız bir haber geldi. Milan, Terim hoca ile beraberliğine son verdiğini açıklıyor idi. Aslında çok da şaşırmadım. En koyu katolik ülke olan İtalya'da ve de başkanı radikal milliyetçi olan bir kulüpte bir müslüman hoca ancak olağanüstü sonuçlar için kalabilirdi. Bir başka açıdan da bakıldığında; ben bu görüşümü daha önce de dile getirmiştim... Milan'da çuval dolusu şöhret bulunmasına rağmen, Fatih hocanın sisteminde yer alabilecek oyuncu sayısı ne yazık ki, bir elin parmaklarının yarısı kadardı. Şöyle bir Fiorentina'yı aklınıza getirin... Rui Costa, Ciesa dışında ismi duyulmamış oyuncularla neler neler yapılmıştı. Bana göre Milan Başkanı, takımı eti ile kemiği ile Terim hocaya teslim etmediği için bugünkü zorunlu ayrılık ortaya çıkmıştır. Çünkü, başta Inzaghi olmak üzere transferlerin büyük bir bölümünü Milan kendisi yapmıştır. Terim hoca çok aranacaktır.