Kemal Abi'nin haftalığı

A -
A +

Güldüren ve Karaca! Sağolsunlar F.Bahçe'yle ilgili haberleri en erken Show TV'den öğreniyoruz. Yeni bilgimiz de Gençlerli İsmail'le, Yozgatlı Cem'in F.Bahçe adına sözleşme imzalamış olmalarıdır. Hem de bomba diye sunuldu. Güzel! Güzel ama, bu vatandaşların ikisi de sol ayaklı... Abdullah var, Ali Akdeniz o bölgenin icraatçısı... Etti mi dört kişi... Bunlar birdir bir mi oynayacaklar? Acaba yeni bir Uche ile Högh, onların önüne hem ön libero, hem ileri dönük orta alan görevi yapabilen iki yabancı ve bir de Hakan Şükür tipi santrfor alınsaydı daha iyi olmaz mıydı? Ama düşüncede devrim yapılamıyor. Eskiye devam, sonra... Sonrası mâlûm... Bravo Sinan! Bu ülkede, sayısı ve içeriği belli bir yasa ile yönetilen bir önemli kurumun verdiği cezayı hiçe sayanlara karşın, aynı kurumdan benzeri bir ceza yemiş bir başka yönetici gidip halkın arasına giriyor, maçı oradan izliyor. Bu kişinin adı Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün futbol takımının meneceri Sinan Engin... Bravo Sinan! Erman da diyor ki, bilet almaya hakkı yok... Peki Erman baba, cezalıların şeref tribününde oturmaya hakkı var mı? En azından Sinan, devletin kurumunu korumuştur. Bu sebeple teşekkürü hak etmektedir. Bol yıldızlı forma! Fakültedeki dersimde, yanılmıyorsam ya 4 ya da 11 Nisan'da olacak, öğrencilerime, F.Bahçe'nin bu lig bitmeden mutlaka bir gün bir maça bol yıldızlı tuhaf bir formayla çıkabileceğini anlatmıştım. Öğrencilerim de bir duyum alıp almadığımı sordulardı. Ben de kendilerine herhangi bir duyum almadığımı ama, tanıdığım kadarıyla bu yönetimin Beşiktaş'a giden illegal ikinci yıldız yüzünden böylesine bir protesto yapacağın tahmin ettiğimi belirtmiştim. Ve öyle de oldu! İşin babası kim mi? Her zamanki gibi uzaktan kumanda Show TV Spor Müdürü... Yani Rıdvan'ı, Denizli'yi F.Bahçe'ye teknik direktör yapan kişi... Neler oluyor neler?.. Tatlı - tatsız olaylar G.Saray - A.Gücü maçının hakemi olarak Serdar Tatlı'nın ismi açıklanmıştı. Bu açıklamanın hemen bir saat sonrasında da Tatlı'dan 'sakatlandım' raporu geldi... Haydaaa! İşte size speküle edilecek mükemmel bir ortam... Vay sen misin sakatlanan? Federasyon başkanından zılgıtı yedi, sakatlanma numarasına yattı diye suçlandı Serdar Tatlı... Ben şayet bu arkadaşı biraz tanıyabildiysem, mezardaki en kıymetli varlığı çıksa bile bu maçtan kaçmazdı... Şayet ber yanılıyorsam, Tatlı'nın derhal hakemliği bırakması gerekir. Yerine gelen İsmet Arzuman başarılı bir yönetim sergileyerek bütün kuşkuların boş olduğunu ortaya çıkardı. Verdiği penaltıya Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar değil dediler. Ne Ahmet, ne de Erman futbol hayatlarında hiç öyle bir pozisyona girmediklerinden böyle yorumladılar. Arzuman onları affetsin! Ümit, kaleci ile top arasına sağ ayağını sokup, topu sola kaçıracak ve sol ayağıyla golü atacak... Siz eski hakemler, mahalleden bir vatandaşı kaleci rolüne soyundurup o pozisyonu bir oynayın bakalım, penaltı mı değil mi, o zaman daha iyi anlarsınız. Başın sağolsun hocam! Mustafa Denizli hocanın valideleri vefat etmişler... Her ne kadar hocamla futbol fikir çatışmamız var ama, yine de aynı geminin tayfalarıyız. Başın sağolsun hocam! Muhterem validenize de Allah'tan rahmet dilerim. Dikkat basketbol S.O.S veriyor Bu ülkeye Avrupa ikinciliği getirmiş bir spor branşı, S.O.S vermektedir. NBA'e oyuncu, Avrupa'ya hem hoca hem oyuncu ihraç eden bir spor branşı S.O.S vermektedir. Yazık! Baktım da Türkiye Kupası'nın dörtlü finalini CNN yayınladı. İhsan Topaloğlu'nu kutuyorum. Ama böylesine bir final grubu oyunlarını ekerana getirmek, bir haber kanalının mı işiydi, yoksa anlı şanlı programları ve bolca atıp tutanı olan diğer ünlü özel kanalların mı? Nerede TRT? Şunu açıklıkla ifade etmekte yarar vardır; sponsorlarını giderek kaybeden, özel sektörden desteğini yitirir gibi olan basketbolda, şayet F.Bahçe, G.Saray ve Beşiktaş da parlayamazsa, vay halimize... Şimdi, bu ülkenin anlı şanlı holdinglerinin üç büyüklerin basketbol takımlarına el atmaları kaçınılmaz olmuştur. Üç büyüklerin de büyüklük kompeksinden kurtulup, basketbol takımlarının başına veya sonuna bir "ek" konulmasına rıza göstemeleri gerekmektedir. Yoksa Efes, Ülker, Türk Telekom ve mirasına hâlâ sahip çıkabilen Darüşşafaka da bir yere kadar dayanabileceklerdir. Kim bu vatandaş? İsmini yakalayamadım, kendisini de tanımıyorum. Bu nedenle özür diliyorum. Ancak bir Trabzonsporlu yönetici F.Bahçe maçından sonra yenilgiyi hakeme bağlayarak yakındı... Yapmayın beyefendi, siz galiba maçı izlemeden böyle konuştunuz. Oysa konuştuğunuz yer stadın çıkış kapısının önüydü. İşte o kafa ve tabii ki bu sonuç... Hakem bu işte! Arjantin'de geçen hafta sonu oynanan lig maçında bizim hakemlere örnek teşkil edecek bir karara tanık oldum. Penaltı atışı sırasında kaleciye şişe ve yabancı madde yağmuru vardı. Kaleci, hakeme pozisyon alamadığını şikayet edip durdu. Hakem de az bir bekledi ve topu eline alıp maçı tatil etti. İşte bu kadar. Sonrası mı? Taşı atan taraftarla, sempatizanı olduğu kulüp düşünsün! G.Saray kazandı mı, yoksa?.. Şimdi G.Saray'ın A.Gücü'nü sahasına hapsederek yendiği söylendi ve yazıldı. Ben maçı izlemedim. Televizyondan geniş özetine dikkat kesildim. Gerçekten de yorumcuların ve de Ersun Yanal kardeşimin söylediği gibi G.Saray rakibini presle dar alana sıkıştırıp, hemen hemen kımıldatmadan oynatmış. Hani şu UEFA Şampiyonu olan takım gibi... Hani şu üst üste dört sezon şampiyonluk sürecinin son iki senesindeki G.Saray gibi... Hani şu Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynayan G.Saray gibi. Hani şu bu sezon yine çeyrek finalin kapısından dönen G.Saray gibi... Yahu bu Lucescu ne berbat bir hoca be! Kovun gitsin, G.Saray galiba şampiyon da oluyor. Sallayın adamı gitsin! Yeter ki, Hıncal babam ve tasdikçisi Haşmet arkadaş huzur ve refah içinde olsunlar... Değişse n'olur? Efendim, derdimiz federasyon başkanı Ulusoy ve MHK... Diyelim ki değiştirdik, ne değişecek? Kaybedilmiş bir maçtan sonra, ya da rakibin kazandığı bir maçtan sonra aynı yakınmaları duymayacak mıyız? Ben futbolu bu ülkede 50 yılı aşkın bir süredir izliyorum. Bu şarkıyı dinlemekten bıktım, usandım... Mozart mezardan çıkıp bu kadar kötü bir bestenin yarım asır dinlendiğini öğrense, vallahi bütün eserlerini yakardı. Haa, şu var... Bundan böyle ne federasyon başkanı ve ekibindeki kişiler, ne de MHK Başkanı ve ekibindeki kişiler, televizyonlarda, gazetelerde bu kadar sıkça boy göstermemelidir. Çünkü dünyanın hiç bir ülkesinde böylesine medya malzemesi olunmuyor. Medya, sizi görünüyorsunuz diye suçlasın, siz aldırmayın! Çünkü sizin işiniz, işinizi yapmaktır. Hıncal'ın şamar çocuğu! Hey gidi günler hey! NTV'nin yayın hayatına geçtiği ilk sene idi. Ömer Üründül, Kenan Onuk ve ben bir program yapıyorduk. Türkiye'de izlenme rekorları kırmıştı. Hatta öylesine ki, gelen reklam yüzünden programın süresini yarım saat uzatmak zorunda kalmışlardı. Neyse... İşte o günlerde Hıncal Uluç, Sabah'ta aynen şunları yazmıştı: "Ey Kenan Onuk; F.Bahçe amigoluğunu bırak, servisini yönet... Programları da başkası yapsın..." Kenan'ın eli ayağı titredi korkudan... Bizim program kalktı, yerine Hıncal Bey davet edildi. Şimdilerde aynı Hıncal Bey sütununa falan gerek görmeden Kenan'ı tepeden tırnağa fırçalayıp duruyor. Hem de F.Bahçe amigosu falan olduğunu ima falan etmeden, düpedüz, yüzüne karşı... Hey gidi günler hey! Ne demişler, öldüreceğine, korkut yeter! Ne olsa Baba Hakkı'nın Beşiktaş'ı!.. Beşiktaş yönetimi ne kadar deneyimsiz ve bu yüzden de başarısız ise de, kulübün tarihsel etiğine son derece bağlı görünmektedir. Yani Baba Hakkılar'ın, Arap Sadriler'in, Süleyman Sebalar'ın çabaları boşa gitmemiş. Neden mi? Giderek Pascal Nouma olmaya başlayan golcü İlhan Mansız'a öyle bir gözdağı verdiler ki, yüzde yüz, safkan Beşiktaş işi... Bravo! Büyük kulüp sadece şampiyonluklar kazanmakla olunmaz... İşte büyük kulüplük örneği budur. Futbol seyircisi dediğin!.. Fransa Lig Kupası finali, Bardeaux ile Llorient arasında, Paris'teki Stade de France'da oynandı. Tribünlerde 80 bin kişi vardı. Ben ne Bordeaux'nun, ne de Llorient'in orayı doldurabileceğine inanırım. Ama bir kupa finali vardı. Ve futbol kültürü olan bir ülke insanı, hele hele bu iş başkentte ise, gider seyrederdi. Siz şimdi Yimpaş'la Samsun'u, Kadıköy'deki 52 bin kişilik stadda oynatın. Bakalım kaç kişi izler? İşte kültür!.. Bir de spor dışı! Taksim'deki Maksim Gazinosu'nda şöyle bir kadro varmış: Hande (kimse..), Asena (mâlûm), İbrahim Tatlıses (ünlü) ve Petek Dinçöz (maalesef assolist)... Baktım ekrana, gazino dolu... Yahu 40 sene önce böyle bir kadro olsaydı, gazino sinek avlardı. Zaten Fahrettin Aslan da böyle bir kadro yapmazdı. Bakın, Türkiye ne hale geldi? Vah Zeki Müren vah! Bak, kimler assolist oldu senin yerine...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.