Önce Haşmet'le başlayalım! Bu hafta, sporun dışına da taşacağız. Eeee, ne yapalım, onca köşe yazarı Dünya Kupası'nda bizle yarışmadı mı? Şimdi de biz sazı elimize alalım biraz... Haşmet Babaoğlu, geçen Pazar Sabah'ın ekinde nefis bir yazı yazmış... Kazablanka filmindeki aşkı, filmin içinden sanki çekip almış gibi ama, aslında aşkı bu muhteşem yapıtın öznesi olarak da sunmuş... Zaten, senarist de, yönetmen de Haşmet'in düşünce paralelindeydiler. Böyle bir bütünlük olmasa, o film ortaya çıkamazdı. Ben de, her izlediğimde çok sahnesi tüylerimi havaya kaldıran filmin, saymadım ama, yüz kereden fazla karşısına oturmuşumdur. Hatta eşim, bıkmadın mı diye sitem de eder. Haşmet'i bu nefis yazısından dolayı kutluyorum. G.Saray'ın senaryosu! Galiba, başkan Canaydın ve ekibi, Dünya Kupası'nı izlerken, ellerini açıp "Allah'ım, Hasan'la, Ergün'e kuvvet ver. Çünkü tek kurtuluşumuz bu iki futbolcunun müşteri bulmasında" diye dua etti. Çünkü aldığım duyumlara göre, Canaydın ve ekibinin büyük bir çoğunluğu, bu iki futbolcunun, iyi teklif geldiği takdirde, satılmasından yanaymış... Hatta hatta, bu sezonla, geleceğin borçsuz G.Saray'ı senaryosu bile bu iki madenin üzerine yazılmış... Tabii Terim hoca da rıza gösterirse ki, onda bu yürek zaten çoktan var, Hasan da, Ergün de gidici... Sonra G.Saray'a ne olur? Çok önceden yazmıştım. Terim varken, "Çubuğunu yak..." Siz G.Saraylılar, bence yeni bir takıma kendinizi hazırlasanız iyi edersiniz. (Not: Bu yazıyı 15 Temmuz Pazartesi saat 13.00 sularında yazdım) Tümer'in ne suçu var? Beşiktaş'ın giderek ustalaşan solağı Tümer'e, UEFA'dan dört maç cezası çıkmış... Ve de herkes Tümer'e bozulmuş. Nedeni de, Beşiktaş'a transfer olurken, bu cezasını saklamış olması... Nedenmiş efendim? Tümer değil, onu almak için harekete geçenlerin bunu araştırıp bulması gerekmez mi? Ya da Samsunspor bu oyuncusunu satarken, bu cezanın belgesini gösterme centilmenliğinde bulunsa daha doğru olmaz mıydı? Bunlar nedense hep Beşiktaş'ın başına gelir. Bir defasında da Mehmet Ekşi'nin sarı kartını unutmuş ve Beşiktaş kupada F.Bahçe'ye hükmen yenik sayılmıştı. Ben bu milleti merak eder dururum! Efendim; siyasetten çok fazla anlamam. Açık ve net... Ama aritmetikten anlarım. Şimdi buraya nereden girdin diyeceksiniz. Bakın anlatayım. Başbakan Ecevit ve de partisi ha gitti, ha gider... Ya sonrası? İşte bu bölümü çok komik, hatta daha fecisi tam anlamıyla trajik... Aynı Ecevit için bu ülkenin insanı parçalanmış, iç çamaşırı yokken "Mavi gömlek" koleksiyonu yapmıştı. Sonuçta, Ecevit, 217 (rakamda bir-iki yanılırsam, bağışlayın) milletvekili ile iktidara dayanmıştı. Sonra aynı Ecevit, yedi milletvekiline düştü. Vallahi de, billahi de YEDİ... Sonra aynı Ecevit, 75 milletvekiline çıktı. Daha sonra da 130 falan galiba... Siz bana, dünyanın hangi ülkesinden olursa olsun, böyle bir seçmen aritmetiği gösterin, alnınızı karışlarım. Sonra da, bu ülkeden, Almanya, Fransa, Hollanda falan gibi bir oluşum bekliyorsunuz. Buradan bakınca meselenin Ecevit veya herhangi bir başka lider olmadığı açıkça görünmüyor mu? Tarikatçı ha? Ali Hoşfikirer, Adana'nın gözbebeği bir futbol adamıdır. Ama, Hakan Şükür'ü ön plana çıkartıp, bazı futbolcuları ve hocaları tarikatçı olarak göstermesi, son derece çirkindir. Yazık! Demek ki, insanlar yeteneklerini kaybedince, sağa sola saldırıyor. Şimdi federasyon bu şahısla ilgili bir soruşturma açılmalıdır. Bu arada aynı Hoşfikirer hangi hocaların futbolcularına atlara verilen doping maddelerini verdiğini de açıklasın. Hangi hocaların maç ayarladığını da dile getirsin. Hakan Şükür'ü ne yapsanız yıkamayacaksınız beyler! O hâlâ İtalya Ligi'nde top koşturmaktadır. Bu sezon üçüncü sezonu olacaktır. Kıskananlar çatlasın! Beşiktaş, göze çarpıyor mu? Siz hiç Beşiktaş'ı, son senelerde, bu kadar sistematik, bu kadar göze hoş gelmeyen ama, buram buram düzen kokan bir görüntüde izlediniz mi? İşte, Lucescu'nun eseri... Dörtlü alan savunmasına geçildi. Yasin ön liberoda... Bir de yabancı denedi. Yarın Tayfur da gelecek... Beşiktaş, Lucescu'yla mutlaka ama mutlaka çağdaş bir yol alacaktır. Yeter ki, yönetim de, medya da, taraftar da sabır göstersin. Daha doğrusu, Lucescu'nun ne yapmaya çalıştığını anlayabilsin. İşte meselenin en zor bölümü de bu ya... Naklen yayın tehlikede mi? Çok büyük bir kulübümüzün başkanı geçenlerde dert yandı: "Vaziyet kötü. Digitürk'ten kuruş yok. Ne yapacağız bilemiyorum..." O dert yandıktan sonra, diğerlerini düşünmek bile istemiyorum. Bu işin sonu da galiba, dekoder mezarlığına bir cenazenin daha defni gibi bitecek. Şayet bu filmin de sonu böyle biterse, o zaman TRT'yle oturup, yine şifreli olmak kaydıyla, makûl bir fiyatta anlaşıp, işi devlet garantisine sokmaktır. Yarım al ama, garanti al... Ne dersiniz? En iyi formül bu değil mi? O zaman, zorunlu alt yapıya da önem verilir... Bu lüks yakışmadı! F.Bahçe'nin bu sezonki gözdeleri hiç kuşkusuz Ortega ve Washington olacak. Ancak ne var ki, bu iki futbolcu idman dönüşünde otomobille otele getiriliyormuş. Ben fotoğrafı gazetede gördüm ve haberi de oradan öğrendim. Bu, ileride büyük kaoslar ortaya çıkarabilecek bir ayrımcılıktır. Sanırım bir kere oldu. Menecer Dinçer bunu da engellemeliydi. Bastille Günü'nde suikast! 14 Temmuz Bastille Günü'nde, Fransa Devlet Başkanı Chirac'a suikast girişiminde bulunuldu. Demek ki, demokrasinin babası veya annesi de olsanız, birileri çıkıp, bu yönetim biçimini ta kalbinden hançerlemeye çalışıyor. Girişimcinin neo-nazi militanı olduğu açıklandı. Türkiye'yi AB'ye almamak için ayak diretenlerin babalarından, dedelerinden kalma kötü alışkanlıkları hâlâ devam ediyor anlaşılan... Yapmayın Allah aşkına! Şu bizim medya... Özellikle de spor gazeteleri... G.Saray 17 attı... Başlık: Şahane Cimbom... F.Bahçe 16 attı... Başlık: Yıldızlar coştu... Sonra alt başlıklara bakıyorsunuz. Falan ülkenin amatör takımlarından falancayı gole boğan... E, oldu mu? Hem amatör takım diyorsunuz, hem de düzineden fazla attı diye göklere çıkarıyorsunuz. Yapmayın bunu... Yarın, falan ülkenin 1.Ligi'nin falanca sıradaki takımına yenilirse, ne başlık atacaksınız? Batı basını, böylesine maçları tek sütundan verir... Hadi diyelim ki, çapınız, böyle maçlar yerine başka haberler koymaya yeterli değil, bari ortada kalın... Rapaiç sendromu! Doktorlar diyor ki, "Rapaiç sakat... Ne zaman iyileşeceğini söyleyebilmek de mümkün değil..." F.Bahçe'yi izleyen spor yazarı arkadaşlar ise "Rapaiç dümen yapıyor. Hiç birşeyi yok. İdmandan kırıp, direkt maça çıkmak istiyor..." diyorlar. Yönetim, bu futbolcuyu elden çıkarmaya niyetli ama, talibi yok. Daha doğrusu, biraz pahalı... Lorant ve Oğuz'un kafası karışık. Hep şu düşüncenin çevresinde dolanıp duruyorlar. "Adam iyi kumaş... Acaba bir daha mı denesek?.. Şu maçı bize alır mı? Kadroda tutsak mı?" Yarın ünlü tenkit yazarları da, işler bir maç da kötü gitse, Rapaiç neden oynamıyor diye sorgu sual edecekler. Rapaiç ise bütün bu saydıklarımın içinde en rahatı... Sözleşmesi gereği mangırı cebe indiriyor. Seneye de serbest! Acaba, ona bu rahatı biraz dar edip, bunca parayı vereceğinize, ne bulursanız yollasanız, en kârlı yol olmaz mı? Allah'tan Lucescu var! Beşiktaş'ın hücum gücü bir anda yok oldu. İlhan ameliyatta, Ahmet ıskartaya çıktı. İşte, şimdi burada Lucescu devreye girecektir. G.Saray'daki iki sezonunda bundan daha beter durumlara düşmüş takımını, hiç bir gün, bizlere bitmiş, yıkılmış olarak sunmadı. Beşiktaş, Lucescu'yu kapmanın faydalarını bu gibi ortamlarda daha iyi görecektir. Hayırlısı olsun! Yarın fikstür çekiliyor. Şimdiden bütün kulüplerimize hayırlı olsun! Önemli olan bu fikstürü sonuna kadar, çok zorunlu kalınmadıkça yürütebilmek. Önümüzde Avrupa Futbol Şampiyonası ve özel milli maçlar var. Takımlarımızın Avrupa Kupası maçları da... Ulusoy ve ekibinin mutlaka bu özel günleri dikkate alacaklarına inanıyorum. Zaten bugüne kadar da hep böyle yaptılar.