Süper ikramiye Amaral! Bu sezon Türkiye'ye düşen yabancıların içinde en çok randıman verecek, takımına en büyük katkıyı sağlayacak oyuncu Amaral'dır. Beşiktaş'a resmen piyango toslamıştır. Amaral, 10 yılı aşkın bir süredir gerek kendi ülkesi Brezilya'da, gerekse Avrupa'da çok ciddi bir savunma - orta alan primi yapmıştır. Fatih Terim, Fiorentina'ya gittiğinde Amaral sakattı. Terim hoca bu önemli oyuncusunu büyük bir sabırsızlıkla 4 ay bekledi. Ama sonra kendisi başkanla yollarını ayırıp, Amaral avantajını pek fazla yaşayamadı. Beşiktaş'ın sezon açılışına düşen bu çok önemli oyuncu, şayet Sergen'e, Nouma'ya ve İlhan'a yem edilirse bundan en büyük zararı Beşiktaş görür. Amaral, Lucescu'nun üzerinde durduğu dörtlü alan savunmasının gerek ortasında, gerekse ön liberoda görev üstlenerek sistemin çalışmasını sağlayacak çok önemli bir oyuncudur. Gözün aydın Beşiktaş! Amaral senin en önemli transferindir. Tribün kavgasının sebebi bilinmeli! F.Bahçe'nin sezon açılışındaki 6 gollü galibiyet keyfinin öncesinde çok ciddi bir bunalım yaşandı. Açık tribünde taraftarlarla polis birbirine girdi. Olay yatışmayınca, bu defa başta başkan Yıldırım olmak üzere yöneticiler trübüne dalıp, araya girdiler. Mesele o kadar önemliydi ki, İstanbul Emniyet Müdürü Hasan bey de yere ceket fırlattı. Şimdi bu tabloya bakıp birilerinin uzun uzun ama çok uzun uzun düşünmesi gerekir. Kimler mi? Onlar kendilerini bilirler... Bu arada bu tatsız olayların gerçek sebebinin de bir an önce bulunup ortaya çıkarılması gerekir. Bu da yetmez, açıklanması da kaçınılmazdır. Oysa ne de güzel maçtan önce yönetim kurulunun küfüre son çağrısını içeren bildirisi dağıtılmıştı. Trafik, futbolu da yedi! Bizim ülkede trafik resmen bir canavardır. Kimsenin gözünün yaşına bakmaz... Savaşlardan daha fazla insan ölür bizde, trafik yüzünden... En sonunda futbol da trafikten nasibini aldı. Olimpiyat Stadı'nın açılış maçına gidenler ve oradan dönmeye gayret edenler, İstanbul'un boğucu neminde ortalama 5 saatlerini yolda geçirdiler. Ayıptır! Stad yapmak çok kolaydır. Bulursun bir arazi, kondurursun stadı... Ama oraya nasıl gidilir, oradan nasıl dönülür, bunun hesabını yapmazsan, orası stad değil, işkence merkezi olur. Maçtan sonra herkes topu birbirine attı. Zaten olacağı da buydu. Acaba diyorum, G.Saray-Olimpiyakos maçı kasten mi orada oynatıldı? Sözünü bir yerlere geçiremeyenler, insanları kullanarak maksatlarına ulaşmak istemiş olabilirler... Eh, bu da bize yakışır. Öyle ya, şu çok övündüğümüz Olimpiyat Yasası'nın benzeri dünyada kaç ülkede var? Galiba bizden başka bir ülkede daha... Liberolu F.Bahçe'nin durumu! Kızılyıldız maçını, hazırlık maçı da olsa, dikkatle izledim. Çünkü çok yakın bir gelecekte, hayati bir Feyenoord maçı vardı. Ceyhun'un sağ kanatta oyuna başlatılması, sonra aynı yere Serhat'ın itilmesi falan hemen hemen herkesin yazdığı, işaret etmeye çalıştığı garip tablolardı. Buna paralel, orta sahanın pres yoksulluğundan dolayı oyundan düşüşü falan... Amaaaa öyle hayati bir zaaf gösterdi ki; F.Bahçe, hayretler içinde kaldım. Rakip kim olursa olsun, hele hele bir zamanların ünlü firması Kızılyıldız ise, altı gol atmak kolay iş değildir ama, geride üçlü defans içinde liberolu oynayan bir takım, savunmasının göbeğine 8 adet gollük top yer mi? Yemez... Yememeli. Tabii bu durumu kimse yazmadı, söylemedi de... Kimbilir belki de Lorant da ıska geçti... Ama bu çok tehlikeli bir oluşumdur. Göbeğinde liberosu olan ve onun önünde iki stoperi bulunan bir savunma böyle bir zaaf gösterir mi? Ön libero Johnson'u da dikkate alırsak... Vay vay vay! Alsın F.Bahçe teknik heyeti, hatta hatta yönetimi de maçın bandını, kimsenin farkına varmadığı ama, hayati önem taşıyan bu zaafın nereden kaynaklandığını anlamaya çalışsın... Hadi ben zahmete sokmayayım onları. Siz, Ogün, Revivo, Ortega ve Washington'dan bir dörtgen düşünürseniz, Şükrü Saracoğlu'nda işler iyi gidebilir ama, ya dışarda... Haaa şunu da söyleyeyim, bir gün Johnson "Yeter be, ben de insanım" diye isyan edebilir. Karizma ve sonrası! Hıncal Uluç üstadımız (!) geçen haftaki yazısında Şenol Güneş defterini yeniden açarak önce karizmayı gündeme getirmiş. Ve öyle bir yazı yazmış ki, yani insan ancak böyle intihar edebilir. Tabii doğru dürüst okumasını bilenler için böyle... Ama "huuup" diye okursan, keyfinden iskemleden düşersin. Karizmalı adam olarak Turgut Özal'ı ve birkaç örneği daha sıralamış üstad (!). Sıraladığı örneklerinin bir tanesinin memlekete hayrı dokunmamış... Demek ki, karizmatik olmak başarı için yeterli değil... Hatta bazen üstadın örneklerine göre, karizmatik olmak felaket de getiriyor. Örneğin, ülkenin bozulan, çöken ahlâk yapısı... Bakalım yeni yazıda misyon, vizyon ve kariyeri okuyacağız. Allah'tan bu yazılar var da, ölü sezonda malzemesiz kalmıyoruz. Ali Cansun diye biri! Hazırlık maçlarını mümkün olduğunca izleyebildim. Beşiktaş takımında genç bir oyuncu dikkatimi çekti. Adı Ali Cansun... Müthiş bir vuruş tekniği var. Yani her pozisyonda iki ayağıyla da, kafasıyla da vurabiliyor. Benzetmek gibi olmasın ama, rahmetli Metin Oktay'ın pırıltıları var... Yerden adam geçebiliyor, birebirde adam eksiltebiliyor. Benzetmek gibi olmasın ama, Fethi Heper'in ışıkları var. Beşiktaş bu çocuğun üzerinde mutlaka durmalı... Bu çocuk fırsat doğdukça mutlaka oynatılmalı... Keşke, diskocu takımı, Nouma yerine Ali Cansun'a sahip çıksaydı... Kemal Sunal Fransız olsaydı! Türkiye'nin en fazla rayting alan kanallarından Show, Kanal D, Star ve Atv akşam ana haber bülteni biter bitmez, rahmetli Kemal Sunal'ın filmlerini dayayıveriyorlar. Kaçıncı defa mı oynuyor bu filmler? Vallahi saymadım ama, yukarıdaki kanallarda herhalde bugüne kadar biner defa oynamıştır. Böyle bir kepazelik olur mu? Halkla dalga geçilir mi? Olur da, geçilir de... Çünkü o halk, her kanalda biner defadan, dört bin defa aynı filmi hâlâ izliyorsa, o halka her şey müstehaktır. Ama arada olan Kemal Sunal'ın ismine oluyor. Fransa'da bir adamın filmleri bu kadar ekrana düşse, sağsa kendisi, hayatta değilse ailesi telif toplamaktan yorgun düşer, para içinde yüzer. Aydın Örs bir şeyi mutlaka anladı! Basketbol milli takımımız, bana göre en büyük başarılarından birini, son Yugoslavya ve ikinci Brezilya maçlarında gösterdi. İbrahim, Hidayet, Harun Yugoslavya maçında yoklardı. Peki nasıl oldu da milli takım Avrupa Şampiyonu'nun yüreğini ağzına getirdi. Disiplin ve kenar yönetiminden kulağını hiç ayırmadığı için... Peki, kenarda oturanlar sahada bulunduklarında ne oluyor? Kenardan alınan talimatları yerine getirdiklerinde büyük takım oluyoruz. Kendi bildikleri gibi oynadıklarında, yani gelişi güzel şut kullandıklarında veya kalabalığın içine gereksiz penetre ettiklerinde ise dağılıyoruz. Amerika öncesi Aydın Örs kardeşimin o bildiğimiz ve çok az hocada olan otoriteyi bu takımın bazı oyuncuları üzerinde Demokles'in kılıcı gibi gezdirmelidir. Beşiktaş, gece kulüpleriyle ortak mı? İnanılmaz, hayret verici... Nouma da geçen hafta sonunda, soluğu bir gece kulübünde almış ve sabahlamış. Yahu be adam, 8 aydır oynamıyorsun, ağır bir ameliyat geçirdin, idmanın yok, bari bugünlerde yat aşağı..! Olmaz ki... Adamın hücrelerinde var, alemcilik... Biz boşuna geçen hafta demedik, kare tamamlandı diye... İlhan, Nouma, Sergen ve Sinan... Öf be! Lorant'ın Nihat inadı! Ben gazete ve televizyonların yalancısıyım. F.Bahçe Teknik Direktörü Lorant, ille de Nihat diyormuş... Yahu hoca, sen Nihat'ı nerede seyrettin? Ya da, Nihat bugüne kadar ne icraatta bulundu ki, bu kadar kendini yırtıyorsun. Sadece, rakibin yarı sahasında, o da kenarda top götüren, başkaca bir yere bakmadığı ve kıvrılmadığı ve de savunma yönü çok zayıf olduğu için Daum tarafından eleştirilen Nihat'ı düşünüyorsun da, takımı dörtlü oynatıp, Fatih gibi bir silahla rakibin sol tarafını yıkmayı aklından geçirmiyorsun... Real Madridli Roberto Carlos'a sor, o sana dörtlü oyunun arkasından patlayan Fatih'in ne olduğunu anlatsın... Ya da, Dünya Kupası'ndaki ilk Brezilya maçının 65. dakikasında milli takım dörtlüye dönünce, Scolari'nin Carlos'un önüne Denilson'u neden çektiğini bir sor bakalım. Para babanın parası değil ki... Capone işine hayret ediyorum! Capone, G.Saray forması ile, saymadım ama, en az 30 adet Avrupa maçı oynamıştır. Belki daha da fazla... Lig şampiyonu olan kadrolarda belki de 100'den fazla yer almıştır. Ve bu Capone, bugün G.Saray'ın dışındadır. Hem de bana göre Emre ve Bülent'ten başkaca tandemde adam olmamasına rağmen... Aynı Capone, sağ kanatta da gerektiğinde mükemmel görev üstlenmektedir. Böylesine tecrübeli ve alternatifli kullanılan bir oyuncunun Terim hoca tarafından kullanılmaması hayret vericidir. İkincisi ise aynı Capone için Beşiktaş'ın bir türlü karar verememesidir. Lucescu malın kıymetini bildiğinden ısrarcı davranmaktadır. Ama sonuç alınamamıştır. Bu ülkedeki diğer takımlar da Capone'un farkında değillerdir. Tabii biz bu işi iyi biliriz. Türkiye'yi tanımayan, futbol mantalitemize uyup uymayacağı belli olmayanlara çuvalla para veririz de, Capone gibileri düşünmeyiz. Hayret ki, hayret! Sanki Capone benim çocuğum gibi yazdım değil mi? Vallahi daha elini bile sıkmadım, tek bir kelamım bile yok. Star'd#aki "Ahlâksız" haber! Salı günkü, yani dünkü Star Gazetesi'nin arka sayfasında tam anlamıyla "Ahlâksız bir haber" vardı. Neymiş, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, G.Saraylı olduğundan, İçişleri Bakanı da kendi partisinden F.Bahçe-Kızıl Yıldız maçının olaylarını birlikte organize etmişler. Yani polise talimat vererek, F.Bahçe taraftarını dövdürmüşler. Çüş be! Yuh be! Ayıp be! Hani benim Türkiye Spor Yazarları Derneğim? Hani benim basın konseyim? Hani benim cemiyetim? İşte bu gazete ve televizyon budur... Bunların bin tane vukuatını biliyorum. Gerekirse onları da, onları da yazarım. Turgut Koloğlugil kardeşimin spor müdürlüğünden hangi rezil gerekçeyle kovulduğundan başlayarak... Şimdilerde hükümetle terste olduğundan bu ahlâksız haberi bile yapabilmektedirler. Beni ANAP filan ilgilendirmez. Ama spor sayfasının böyle ahlâksız bir habere alet edilmesine isyan ederim. Siz de edin, spor yazarı arkadaşlar. Tabii Star'ın kapısının kapanması korkusunu yaşamıyorsanız. Yazıktır, ayıptır! Bekleyeceğim... Bu rezil habere tepki gösterecek basın kuruluşlarını bekleyeceğim. Şayet, tepki göstermezseniz sizin de yakanıza yapışacağım bilin ha... Bugün bu haberi yapanlar, yarın bu memleketi bir saniyede harbe bile sokarlar... Yeter ki, yolları kesilsin...