Yapmayın be yazar kardeşler! F.Bahçe-Trabzon maçının analizini yapanlardan biri de Akşam'ın yazarlarından Alaattin Metin dostum. Alaattin, son zamanların F.Bahçe'den en kıyak haberlerini toplayan isimdir. Ama son Trabzonspor maçıyla ilgili yazısının son cümlesini hiç beğenmedim, hatta hatta kınamak istiyorum. Diyor ki Alaattin: "Böyle giderse, başkana da, taraftara da yazık olur..." Yapma be Aloş! F.Bahçe Kulübü'ne yazık olmaz mı? F.Bahçe Spor Kulübü, sadece başkanı ve taraftarıyla mı anılır, yoksa... Neyse... İşte ben buna kızıyorum... Yazar ve muhabir arkadaşlar neden böyle "Başkancı" oluyorlar anlamıyorum... Sonra, başkan değişiyor, bu defa eleştirdikleri kişi başkan oluyor... Haydi hemen onun sandalına biniyorlar. Bugün medyada, ayağındaki donunu bile Ali Şen'e borçlu olanlar, bugün müthiş Yıldırımcı ve bunun yanısıra Şen muhalifi... Ya da "Şen suskunu..." Bizim Fanatik'in sayfa sekreteri, kadim dostum Mehmet Korkmaz hep öyle der, "Parayı icat eden kahrolsun!" Ben de ona derim ki: "Sen hiç, tabutun arkasında para taşıyan römork gördün mü?" Süreyya Ayhan, Gökçe ve Hıncal Uluç! Süreyya Ayhan, bana göre, Türk spor tarihinin en büyük başarılarından birine imza atmıştır. Bizim topraklarda doğmuş olması da, bu başarıyı daha bir haşmetli kılıyor. Yani ithal şampiyon değil Süreyya... Ben Süreyya'yı, hocası ile yaşadığı illegal ilişki yüzünden eleştirmiştim. O konudaki kanaatim hâlâ da değişmemiştir ama başarısı çok görkemlidir. Düşünün bir kere, 1948 Londra Olimpiyat Oyunları'nda bronz madalya kazanan rahmetli Ruhi Sarıalp'ten sonra, sporların anası dediğimiz atletizmde ikinci uluslararası ciddi madalyayı kazanıyoruz. Yani 52 yıl sonra... Yani Milli Takım'ın Japonya-G.Kore zaferi gibi yarım asır beklenmiş bir başarı... Emeği geçen herkesi kutluyorum. Özellikle de dostum Deniz Gökçe'yi... Bu arada Hıncal Uluç'tan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Dedi ki: "Süreyya birinci de, sonuncu da olabilir..." Ve yine bildi (.) Şu ülkemin insanını kandırmak ne kadar kolay be... Bu adam içeri nasıl girdi? G.Saray-Samsun maçının başlamasına az bir süre kala, bir, herhalde şizofren, F.Bahçe eşofmanlı adam sahaya girdi, santraya koştu ve F.Bahçe bayrağını santraya dikdikten sonra da elindeki bıçakla tehdit savurdu. Güvenlik güçleri zamanında müdahale ederek, olayın büyümesini veya daha tatsız bir hale dönüşmesini önlediler. Şimdi birinci soru: "Bu adam bu kılığı ile içeri nasıl ve nereden girdi?" İkinci soru: "Bu adam defalarca benzeri ve daha yüksek dozda çılgınlıklar yaptı. Halâ nasıl dışarıda gezebiliyor?" Üçüncü soru: "Bu adam akıl hastası mı? Öyleyse, dışarıda işi ne? Değilse, maçlara nasıl giriyor? Fişlenmedi mi?" İlhan Turizmi! Japonlar, İlhan Turizmi düzenliyorlarmış. Kişi başına 3 milyarı bastıran tura katılacak. Hayli de talep varmış... Sağolasın İlhan! Attığın gollerin değeri şimdi daha çok anlaşılacak herhalde... Yalnız, bir mesele var... Seni görmeye Fulya'ya veya Nevzat Demir Tesisleri'ne mi gelecekler, yoksa Laila'ya mı? Bunu tur firmasına bir bildir istersen... Sinyor Ortega, başka emriniz? F.Bahçe'nin 20 milyon dolarlık futbolcusu Ortega, menecer Kemal Dinçer'e sormuş, "Trabzon'a neden iki gün önce gittik? Burada deplasmanlara hep böyle erken mi gidilir? Yani aile özlemimi tam giderememiştim de..." Adaşım ne cevap verdi bilemem ama, bana sorsaydı, Ortega'ya öyle bir cevap verirdim ki, bir daha su bile istemeye utanırdı. Haaa, F.Bahçe, 20 milyon doları, bir devre yürüyüp, sonra çıkan oyuncuya verdiyse, vay anam vay! Ortega, Şükrü Saracoğlu'nda şov için alındıysa, zaten o işi yapan o kadar çok ki... Bu takım, orada 24 maç tek beraberlik bile yaşamadı... Helal olsun Ahmet! Baktım, Star'ın Pazar gecesi tiyatrosundan Ali Sami Alkış gitmiş, yerine Kâzım Kanat oturtulmuş. Tiyatrodan değişen pek bir şey yok... Ancak, doktor ve de hakem Ahmet Çakar'ı kutlarım. Neden mi? Gazeteci Ali Sami Alkış'ı şutlatabildiği için... Yani, doktor ve hakemin fendi, gazetecilikte gazeteciyi yendi... Eee burası Türkiye... Çok ilkeli Ali Sami bu işe ne dedi? Bilmem... Ne yazdı? Bilmem... Ama ben yazarım... İşte farkımız burada... Melih Gümüşbıçak da mı? Melih, Ankara'dan basının merkezi İstanbul'a düşen, belki de en birinci sınıf spikerdir. Orhan Ayhan'ın deyimi ile sadece ötmez, bilgi hazinesi de hayli zengindir Melih'in... Ama aynı Melih, Beşiktaş-Bursa maçında şu cümleyi kullanarak beni hayâl kırıklığına uğrattı: "İki taraf da birbirlerine eşitlik sağlayamadılar..." Anlaşılan o ki, sevgili Melih, Televole sunmaktan az kişide bulunan niteliklerini zaafa uğratmış. Yazık! Bu televole tipi rezaletler yüzünden kaç tane kalite spor yazarı gitti biliyor musunuz? Akın, Acun, Orhan... Daha bir çokları... Aman Sanlı dikkat! Sanlı Sarıalioğlu, Beşiktaş'ın unutamadığı futbolcular arasındadır. Ama aynı Sanlı tribünden bakarken çok duygusal, eski günlerde kalmış gibi görünüyor. Diyor ki, "Lucescu, sonradan soktuğu üç oyuncuyu da maçın başında sahaya sürmeliydi. Geç kaldı." Yahu, sevgili Sanlı, Bursaspor diriyken, Sergen'li ve idmansız İlhan'la maça başlansaydı, sonradan bunların yerine gireceklerin bile kurtaramayacağı bir skor altına düşebilirdi Beşiktaş... O sıcakta maçı öyle veya böyle tutanlar, o çıkanlardı... Bravo Samet, aynen devam! Öyle mutlu oldum ki, Trabzonspor'u dörtlü oynarken görürken... Samet, Atv'de demişti ki, "Elimde oyuncu olursa, oynanır..." Hayır... Olmasa da bulacak, icad edecek ve oynatacaksın... Teknik adamlık budur... Yoksa, elinde Popescu, Högh gibi oyuncular olduktan sonra babam da oynatır. Şimdi bu sistemde devam edeceksin. Hele hele Marco'yu öyle bir ön libero yapmışsın ki, helal olsun... Dönmek yok! Zaten geçen sezon rezil olmuş bir Trabzonspor, bu sistemde dördüncü bile olsa yarınların teminatı anlamını taşımaz mı? Tayfun'umu da kaybettim! İstanbulspor'un eski başkanı Tayfun Gündoğar'ı kaybettik. Size göre o İstanbulspor'un başkanı olabilir sadece ama, bana göre hakiki dost, kral gazeteci, müthiş futbolcudur. Gazeteciliğe Tayfun'la hemen hemen aynı günlerde başladık. Önce Günaydın-Fotospor, sonra Yeni İstanbul'da çalıştık. Tayfun, magazin gazeteciliğinde de çok büyüktü. Ama bugünkü gibi yalaka, yatak odası röntgencisi değildi. İstese, beyaz perdenin en yakışıklı jönü olurdu. Ama hep kalender yaşamayı sevdi. Şimdi, iki-üç yıl önce kaybettiği sevgili kızının yanına gitti. Nur içinde yat sevgili Tayfun... Başta eşi Akgül olmak üzere, bütün aileye ve yetişmekte olan gazeteci oğluna başsağlığı ve sabır dilerim. Yeni yeni uçanlar! Gerek televizyonlarda, gerekse gazetelerde yeni yeni gençler var, maç kritiği yapan... Öyle uçuyorlar öyle uçuyorlar ki... Aman aman! Belli ki bazı ağabeylerinden feyiz alıyorlar. Mehmet Demirkol diye bir genç diyor ki, hem de TRT ekranında; "Sergen oynasaydı, Brezilya-Türkiye maçı ne olurdu?" Ben sana söyleyeyim, kardeşim, maçı çok çabuk, hem de farklı kaybedebilirdik. Biz o Dünya Kupası'nda ayakta kalabildiysek, Sergenler olmadığı içindir... Bir de Şenol Güneş'e sor bakalım... Öyle lükslere bu tip büyük organizasyonlarda artık yer kalmış mı? Hangi takımda gördünüz ki, böyle bir lüks... Brezilya'da bile Rivaldo nerelere kadar gelip top aldı...