Fatih hocaya bir soru? Fatih Terim hoca, hiç kuşkusuz, bu ülkenin futbol tarihindeki en büyük teknik adamıdır. İlkeleri, prensipleri, çağdaş felsefesi ve sistemi ile devleşmiştir. Ama aynı Fatih kardeşimi, bu sezon çözmekte zorlandığım bir durum içinde görüyorum. Sanki, yüksek rütbeli bir kariyerden sonra "Nereden döndüm başladığım yere" gibi bir ruhsal değişim içinde... Kulübün ekonomik koşullarının bir türlü düzelememesi yüzünden, önüne koyduğu en büyük hedefe dokunamayacak korkusu içinde gibi... Sağlıklı ve zamanında karar vermekte üstüne olmayan Fatih hoca, bugün sanki çok karışık, hangi yola sapacağını düşünen bir insanın duyguları içinde... Benim de "Terim sistemi" diye üzerinde ısrarla durduğum oyun düzeninde tercihlerde tereddütler görüyorum. Ve de G.Saray bana göre Terim'li bütün zamanların, sisteminde en büyük zaafları gösterdiği maçını Malatya'da oynadı. 5-0'lık Bursaspor maçı dahil... Müdahale mi? Dün Milan'da bıraktığım hocamın müdahalesi değildi bunlar... Hocam ne oldu? Neler oluyor? Benim canım çok sıkkın, ya seninki? Hıncal bu futbolu hiç bilmiyor!.. Üstad (!) geçen Perşembe günü Sabah'taki iç köşesinde Brezilya'nın Feola döneminden, Scolari dönemine şöyle bir gezinti yapmış... Futbolda nostaljiyi ben de severim. Ama doğru bilgi aktarılırsa... Diyor ki Hıncal, "Brezilya çok sayıda hücum oyuncusu ile oynayarak şampiyon oldu. Hatta bizimle oynadığı ilk maçta, 1-0 yenikken, Scolari, Ronaldinho, Edmilson'u çıkarıp yerlerine Denilson ve Luizao'yu aldı." Tabii okurun büyük bölümü yedi, hatta yuttu bile... Zaten bu ülke bu yüzden adam olmuyor ya... Bakın ben size doğrusunu yazayım. Biz 65. dakikada, yani 1-0'dan değil, 1-1'den sonra Ümit Davala ile İlhan'ı oyuna alıp, dörtlüye dönünce, Scolari de, Carlos'un önüne Denilson'u, orta alana da asla bir hücum oyuncusu olmayan Vampeta'yı alıp, savunmasının önünü güçlendirdi. Ronaldo, Ronaldinho gibi oyuncuları da kenara aldı. Hıncal dostumuz, o evinde topladığı güruhu ile maçın kasetini bulup, bir daha izlesin. Cevap yazısını bekliyorum haaa... Kaçmak yok. Benim adımı da kullanma, hani şöhret falan olurum diye... Ama okura doğruyu yazmak zorundasın... Bu milleti siz ve senin gibiler keriz durumuna soktu da... Sen çok yaşa e mi Rafet... F.Bahçe'nin eski ünlü forvet oyuncularından Mikro Mustafa'nın kardeşi Rafet, Fenerbahçe Sosyal Tesisleri'nin hem gizli genel müdürüdür, hem de neşesi... Feyenoord maçından sonra Milliyet ve Fanatik'in müthiş muhabiri Yalçın Türk tesislere geç gelince, sorduk: "Yalçın nerede kaldın yahu?.." İdmandan geliyorum dedi Yalçın... Rafet hemen patladı: "Bizim takım hâlâ idman yapıyor mu?" Acı ama herkes acı acı güldü... Lucescu'nun dertleri de biterse! Şayet, Nouma gönderilirse veya İstanbul'un mutena bir semtinde yalı verilip emekliye sevk edilirse, Sergen'i illa da oynatma, veya az oynatma, veya yarım devre oynatma gibi futbolda artık çözülmesini düşünmek yerine terk edilmiş problemlerden arınırsa, Lucescu bu Beşiktaş'ı şampiyon da yapar, Avrupa Kupaları'nda da başarıya ulaştırır... Gerçi dörtlü savunma ile bugün için oynatmıyor ama, öyle sanıyorum ki, bazı işlerin üstesinden geldikten sonra veya kendisine bir kaç yıl daha imkan verilirse, dörtlüye de dönecektir. Yani daha büyük bir Beşiktaş'ı bizlere sunacaktır. Şu anda yukarıda değindiğim iki problemin dışında elindeki kapasiteyi mükemmel kullanmaktadır. Hemen hemen Beşiktaş takımında oynayacağına inanmış herkes oynatılmaktadır. Ama az, ama çok... Ben bu hocaya G.Saray'da ilk gününden itibaren hep destek vermiş, hep inanmış belki de tek yazarım... İster misiniz, Beşiktaş'ı şampiyon yapsın ve Avrupa'da başarılı kılsın... İşte o zaman şayet biraz utanma hissi varsa bazıları değil ekrana çıkmak, yüzlerine peçe takmalıdır. Onlar kendilerini bilir... Hani şöyle sakallı falan olanlar... Kerem iyi çocuk ama... Bizim Basketbol Milli Takımı'nın oyun kurucuları Kerem ve Hakan iyi çocuklar... Ama bir takımın oyun kurucuları maçı 2 ila 8 sayı arasında o da güç bela tamamlayabiliyorsa, o takımın maç kazanması ancak harikalar ortaya koymakla mümkündür. Bizde böyle oluyor. İbrahim, Hidayet ve Harun 20'lere dayanacaklar ki, maçı alalım... Herkes aptal mı? Sert savunmayı koyuyorlar ve o mükemmel takımımız zorlanıyor. Şöyle bir düşünün, Efes nasıl Avrupa şampiyonu oldu? Naumoski'nin kaç sayı ortalaması ile oynadığını bilen var mı? Bence 20'nin altında değildir... Basketbol fotoğrafına böyle bakmamız gerekli... Bunu nasıl düzeltiriz? Ya devşirme kullanacağız, ya da yenilerini bulacağız... Başka yolu yok... Süreyya dalga mı geçiyor? Süreyya Ayhan, Avrupa Şampiyonası'ndan sonra Golden Legue'de de birinci oldu. Hem de Türkiye rekoru kırarak... Biz sporda böyle sürekli başarılara alışık değiliz. Hem de terk edilmiş atletizmde... Acaba Süreyya rakipleriyle dalga mı geçiyor? Ekrem Koçak, Cahit Önel gibi dömi foncuları mumla aradığımız şu günlerde böyle bir bayan atlet hem yüreğimizi kabartıyor, hem de atletizm keyfimizi parlatıyor. Hami'nin ne günahı vardı? Bakıyorum da Trabzonspor gönderdiklerini bir bir geri alıyor... Hüseyin, Selahattin ve şimdi de Fatih Tekke... Peki, o zaman bu kulübe, tarihinde belki de en büyük hizmeti vermiş Hami'nin ne günahı vardı? Trabzonspor'u yenilemek böyle mi olacak? Neyse ki Fatih, ilk üç puanı getiren golü attı da, zevahir şimdilik kurtuldu. Bakalım gerisi gelecek mi? F.Bahçe'ye son uyarı! Türkiye'de Feyenoord maçından üç gün önce yazmıştım. Demiştim ki, erteleme F.Bahçe'nin tur şansını yüzde 50'nin çok altına çekti. Öyle de oldu. Sonra Denizlispor maçı güç bela kazanıldı. Burada asıl önemli olan, maçın son 15 dakikasının rakip tarafından tek kaleye dönüştürülmesi ve de iki gol bulması... F.Bahçe maçın şu biçimde sonuçlanmasına aslında dua etmelidir. Şayet 3-0 bitseydi yine güllük gülistanlık bir aldatmacanın dikenli yollarına girilecekti. Şayet o iki gol birilerinin aklını başına getirdiyse, F.Bahçeliler buna sevinmelidir. Yok aksi ise yollar öyle dikenlidir ki, ağır bir kanama geçirebilir... Çakır'dan inciler! Ahmet Çakır dostumuz Malatya-G.Saray maçında yorum yaptı. Ama ne yorum... Dedi ki, "Christian oynarsa ayıp olur. Çünkü yeni geldi." Peki Ahmet hoca, Hakan Ünsal'ın oynaması ayıp değil miydi? Döndüğüne bakma, o da yeni geldi. Dahası da, futbolda böyle bir felsefeye yer var mı? Devam edelim... G.Saray'ın oynadığı ilk üç lig maçı hazırlık maçı olarak algılanmış. Yapma be Ahmet! Hiç böyle olur mu? Dünyanın her hangi bir yerinde böyle bir şey olmuş mu? Devam edelim... Bülent'le Emre bu sezon ilk defa oynamışlar ve uyum göstermişler... Yapma be Ahmet! Adamlar koca bir sezonun ardından bir de Dünya Kupası'nda yan yana idiler. Demek ki, Ahmet Çakır da reyting kurbanı! Ama onca kitabı yazan bir gazeteciye bu yakışıyor mu? Digitürk pırıl pırıl... Ama gözümüzü mest ettiği kadar kulağımızı edemiyor. Oğuz Tongsir, G.Saray'ın kulüp doktoruna soruyor: "Ergün neden yok?.." Doktor da 'oynayabilirdi' diyor. Oysa aynı Ergün bir gün önce, Oğuz'un kanalı Show TV'ye havaalanında açıklama yaptı. Dedi ki, "Ayağım hâlâ ağrıyor. İlerisini düşünerek oynamak istemiyorum..." İşte bir faul daha... Şöyle maça konsantre olmak yerine kulağımızı açsak, Akşam'ın televizyon eleştirmeni faul dedektifi dostum Burhan Ayeri'yi bile geçebiliriz.. İbrahim ayıp ettin! İbrahim Kutluay, saçını neden sarıya boyatmadığını soran gazetecilere şu cevabı verdi: "Bizim formayla hiç hoşlanmadığım bir rengi ortaya çıkardığından yapmadım..." Yapma be İbrahim! Senin gibi enternasyonal bir sporcu böyle fanatizmin esiri olabilir mi? Hiç yakışmadı... Yani takım arkadaşlarının arasında o iğrendiğin renklerin sempatizanı yok mu? Benim bildiğim kadarıyla Doğan Hakyemez kardeşim o taraflıdır... Çok geç ama, senin yerinde olsam ilk fırsatta bir özür birliği sağlarım... Haa, bir de ayakta duracak halin yok, yazık! Hakim sanığa sormuş... Ankara'dan spor teşkilatının üst kademelerinden bir bayan dostumuzdan bir e-mail aldık, F.Bahçe-Feyenoord maçının ertesinde... Şöyle yazmış bayan dostumuz: "Hakim sanığa sormuş... 'Uluslararası kaçakçılık suçu ile itham ediliyorsun. Tüm deliller aleyhine... Söyleyecek bir şeyin var mı?' Sanık boynunu bükmüş ve 'Aman hakim bey, ben F.Bahçeli'yim. Uluslararası ne gibi bir faaliyetim olabilir ki' demiş." Duruşmanın sonunda ne olmuş bilemem ama, Şampiyonlar Ligi'nde elenmek F.Bahçe'de af müessesesinin kapılarını kapatmıştır. Aziz Yılmaz yorum yaparsa! Belli ki Aziz Yıldırım, Şansal'ın kulağını büküp, Aziz Yılmaz'ı hem de tek başına programa çıkartmış... Manken olarak da Oğuz Tongsir kullanılmış... Aziz Yılmaz önce yönetimi yere göğe sığdıramadı. Sonraki sorulara öyle cevaplar verdi ki, yönetimi yerin dibine soktu. Ama tabii ki karşısında "Eee biraz önce övmüştünüz, şimdi yeriyorsunuz" diyecek biri olmadığından salladı durdu. Bakın F.Bahçe hakkında, hem de şu günlerde değerlendirme kimlere kaldı... Sonra aynı Yılmaz maç çıkışlarında takımdaki bazı futbolcu ve teknik elemanları üstü kapalı biçimde suçluyor. Kimse yok mu buna müdahale edecek? Bu kadar mı teslimiyetçi olundu? Uzaktan kumandayla bu kadar olur... Delikanlı Portakal! Bizim Erman Toroğlu, kamuoyunda çok delikanlı, yani hesabı olmadan konuşanlar sınıfına konur. Hâl ve hareketlerine bakarsanız, doğrudur. Ama ya gerçek öyle midir? Bakın Erman, geçen Cuma günkü Sabah'ta ne yazmış... Demiş ki, "Lorant gidecekse, yalnız gitmemeli... Yanında Oğuz da yürümeli..." Yani patronu Şansal Büyüka'nın sesi... Yani sahibinin sesi... Ne sahibinde vardır o yürek, ne de kendinde... Kimin sandalına binerlerse, onun küreğini çekerler... Dün Ali Şen'in sandalındaydılar, bugün Yıldırım'ın... Ama gördük ki, eski patronun sandalını çabuk terk ettiler. Öylesine ki, eski patrona göbek adıyla ekranlarda hakaret etmeye varana kadar... Şimdi de sıra Yıldırım'da... Acaba farkında mı dersiniz? Bilmem ki... Haa bir de şu Washington meselesi var... Erman Mersinli'dir... Yani narenciyeden iyi anlamalı değil mi? Ama anlamaz... Örnek mi? Fenerbahçe portakalı... Olsun be, Türkiye için fazla bile... Ali Şen neden değişti? Ali Şen, ilk günler hariç, yaklaşık dört yıldır Aziz Yıldırım'a toz kondurmamaktadır. Her yerde, her yazısında "Hep destek, tam destek" sloganını kullanmıştır. Fakat ne olduysa, son bir aydır diyelim, Ali Şen, Yıldırım'a veryansın etmektedir. Öylesine ki, istifa etmelidir demektedir. Bunda bir iş var... Neyse... Adama sormazlar mı; "F.Bahçe, önceki sezon hariç, Yıldırım döneminde hiç şampıyon olamadı. Hiç kupa kazanamadı. O zaman neden bugünü bekledin?" Bekleyin, kokusu yakında çıkar...