Vay Terim hoca vay! Hürriyet'te Cumartesi günü bir röportaj vardı. Bizim Korkut'la İlyas, Beşiktaş maçının arasına Saraybosna'da bir de keyifle okunacak röportaj sığdırmışlar. Tarık Hosiç'i bulmuşlar orada... Hani şu, centilmen sporcu, mükemmel golcü G.Saraylı Tarık Hosiç'i... Hosiç, Terim hocanın savaşın hemen sonrasında Müfit Erkasap'la kendisine paketle dolar gönderdiğini anlatmış... Şimdi burada biraz durun... Mükemmel teknik adam olmak yeterli değildir. Adam gibi adam da olmak illa ki şarttır. Biz, analizlerimizi yaparken yelpazenin bütün kanatlarına dikkat kesiliyoruz. Şenol Güneş kavgamız da aynı doğrultudadır. Helâl olsun Fatih hocam! Şenol hoca Ahmet Dursun'u unuttu! Şenol Güneş'in, Makedonya ve Liechteistein maçları kadrosunda bir eksiği oldu. Tabii bana göre... Beşiktaşlı Ahmet Dursun, bu kadroda mutlaka yer almalıydı diyorum. Hele hele Makedonya maçının dışarıda olduğunu düşünürsek, büyük olasılıkla da tek santrfor oynayacağımıza göre, Ahmet en uygun uç adamı olurdu. Çünkü Ahmet, Lucescu'nun son dört-beş maçtır uygulattığı tek adamlığı mükemmel yerine getirebilmektedir. Hani, Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek için yazdım. Bu satırları Gaziantepspor maçından önce yazmıştım. Ahmet'e nazarım mı değdi? Şimdi sakat olabilir. Ama daha önce çağrılıp, daha sonra çıkartılırdı. Rüştü kendini harcıyor! Yapma, etme Rüştü! Üç maç oynayacağım diye futbol hayatının geri kalan yıllarını tehlikeye atıyorsun. Git, nerede olacaksan, tedavini dört dörtlük ol! Sonra da ben tamamen iyileştim diye idmanlarına, gerçek kaleci idmanlarına başla... Şu benim söylediklerimi, ne Rüştü kendi kendine söylüyor, ne de kulübü Rüştü'ye söylüyor. Bir günü kurtarma adına büyük bir kalecinin, nereden bakarsanız bakın, en az altı-yedi yılı daha tehlikeye atılıyor. Dünyanın hiç bir yerinde, bir kaleci beş gün doktor masasında yatıp, altıncı günü sahaya çıkartılmaz... Bu konu ile ilgili daha geniş bir yazı hazırlıyorum. Amacım, Milli Takım'ın da vazgeçilmezi olan Rüştü'yü, biraz uç olacak ama, kurtarmaktır. Yoksa, kalecilik futbolun en nankör mevkiidir. Bilmem anlatabildim mi? Ümit Davala vak'ası! Gözlerime inanamadım. Ümit Davala, bir koltuk altı meyhanesinden alkollü çıkıyor ve kendini görüntülemek isteyen basın mensuplarına dalıyor, kafa-göz dümdüz, yumruklayıp yere indiriyor. Şimdi bu olayı bir irdeleyelim. Ümit, G.Saray'dan giderken banko adamdı. Gittiği yer de Milan'dı. Orada pek oynatmadılar. Sonra da Terim hoca isteyince, sanki başlarından atarcasına verdiler. Ümit, G.Saray'da yine banko adam olacaktı, hiç kuşkusuz... Ama öyle olmadı. Son Elazığ maçında kulübede kaldı ve oyuna bile giremedi. Bu, Ümit gibi Dünya Kupası'nda, Avrupa Kupaları'nda üst düzey oynamış bir futbolcuyu yıkar. Meyhaneye de düşürür, batakhaneye de... Ama aynı Ümit'in basın mensuplarına tepkisini kafa-göz dalarak göstermemesi de gerekirdi. Daha ılımlı, daha çağdaş, dünya üçüncüsü Ümit olarak göstermeliydi. Futbol oynamışlar Ümit'in düşdüğü durumu iyi analiz edebilirler. Ama oynamamışlar için o sıradan bir magazin olayıdır. Bunu vurgulamakta da yarar görüyorum. Çirkin adamlar! Başkan Yıldırım'ın F.Bahçe'ye ömür boyu övünülecek tesisler bıraktığı bir gerçek. Şu anda yeniden adaylığını koymak durumunda kalsa, büyük fark atar. Ama aynı başkan, belki de kulübün tarihinde erişilmemiş güce sahip olmasına rağmen, tribündeki bazı çirkin insanların eylemlerinin önüne geçemiyor. Buna da şaşıyorum doğrusu... Kim bunlar? Çoluk çocuğun kafasına davul, iskemle atıp öldürmeye teşebbüse kadar çılgınlaşmış insanlar... F.Bahçe'nin bir zamanlar İnönü Stadı'nın yüzde yetmiş beşini dolduran taraftarından bir tane bile benzeri yoktu... Yazık! Ortega bir de adam... Futboluna kim ne diyebilir ki... Takım da oynamaya niyetlenince Ortega daha da iyi işler yapıyor. Bu, saha görüntüsü... Bir de adamlık kısmı var işin... Son bir buçuk aydaki gelişmeler üzerine, başkan Yıldırım'a "Benim yıllık transfer taksidimden bir milyon doları kesebilirsiniz. Burayı çok sevdim. Sizi çok sevdim. Avrupa'da hiç mutlu olamamıştım. Bunlara değer" demiş. Adama bakın be! Sonra bir de Rapaiç'e... Hagi neyse Felipe de o mudur? Sakın ola ki, Hagi ile Felipe'yi kıyaslıyorum sanmayın! Asla, futbolla uzaktan yakından bağlantısı olmayacak böyle bir saçmalık yapmam... Ama bir gerçeği de vurgulamak zorundayım. O da, günümüz G.Saray takımının pozisyon üretebilmek dolayısıyla gol atabilmek, rakibin savunma dengelerini bozabilmek için, şayet sakat ve cezalı değilse, Felipe'ye ihtiyacı vardır. Dün, ilk üç sene G.Saray takımının Hagi'ye ihtiyacı vardı. Sonra, sistem oturup, pres zenginliğine ulaşınca, bana göre ihtiyacı kalmamıştı. Kanıtı da, Lucescu'nun ikinci senesinde bebelerle elde ettiği başarıdır. Yarın, günümüz G.Saray'ı da daha az dozlu presli sisteme göre takım olunca, belki Felipe de vazgeçilmezliğini kaybedebilir. Bu çok önemlidir. Duyurulur! Buna da şükür! Salonlarda heyecan ve mücadele başladı. Basketbol ve voleybol ligleri tuzu, biberi tam olarak start almadı ama, en azından F.Bahçe, G.Saray ve Beşiktaş işin içindeler... Buna da şükür demek gerekir. Ya olmasalardı? Ne gazetelerde, ne de televizyonlarda maçların sonucundan haberimiz olamazdı. Tabii bir kaç televizyon, bir-iki gazete hariç... Savaş'ın keyfi! Bizim Savaş Ay, F.Bahçe-AIK maçını, Can Bartu, Hüsnü Çil ve dostlarıyla birlikte Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın localarından birinde izlemiş. Fiyakalı bir de yazı yazmış. Eskilerdeki "Maç izleme işkencesi"nden bahsetmiş. Sonra da, loca keyfine kara mizahla yaklaşmış. Aynı Savaş, bu çok yakışıklı futbol arenasındaki küfürden de bahsetseydi, inanıyorum ki, yazısını keyifle okumuş başkan Yıldırım daha da dört köşe olurdu. Aykut Kocaman ne dedi? İstanbulspor Teknik Direktörü Aykut Kocaman'ın bir dergide bir röportajı çıkmış. Haberim olmadı. NTV'deki sevgili Okay Karacan söyledi. Söyledi de, böyle muhteşem ve belki de futbol tarihimizin en anlamlı, en karizmatik görüşünü açmadan başka konuya geçti. Lâf; Atatürk'ün "Türk, öğün, çalış, güven" vecizesi ile futbolda eşdeğerdir. Okay'a yine de teşekkür ediyorum. Ve NTV gibi spora büyük ağırlık veren bir kanal bu lâfın arkasından gitmiyor, adeta uyuyor. Haşmet'le Hıncal, Kenan'a masal anlatmaya devam ediyor. Derginin bu röportajla ilgili sayfalarını sağolsun, Okay faksla geçti. Okuyorum. Ağzım sulanarak. Bir daha okuyorum... Galiba çok okuyacağım. Kaleme alan kardeşimi de kutluyorum. Malı bozmadan sunmuş. 35 yıllık gazetecilik hayatımın, futbola olan 50 yıldan fazla düşkünlüğümün belki de en anlamlı teknik görüşlerini okuyorum... Aykut demiş ki, "3 - 5 - 2, demokratik değil..." Futbolu renksiz gözlükle izleyen herkese tavsiye ederim. Aykut seni çok severim, takdir ederim ama, şimdi galiba biraz hayranlığım da oluyor. Bir de Ahmet Çakar'a bakın! Aykut'un bu sözlerinden sonra, bir de Ahmet Çakar'ınkilere bakın! Biri tepeden tırnağa adam gibi adamın lâfı, diğeri üç paraya hem doktorluk, hem de hakemlik kariyerini hiçe sayanın... Çakar bey buyurmuşlar ki; "Ümit Davala, Hasan Şaş ve İlhan Mansız'daki düşüş, Dünya Kupası'nda alınmış dopinglerin etkisi mi?" Buyurun bakalım! Eee, televizyonun sahibi kendini buğday ambarında sanırsa, Aziz Nesin'in tarif ettiği kesim de meydanları doldurursa, Ahmet Çakar da buna benzer bir halt yiyecektir tabii ki... Ben izlemedim... Ama Şenol Güneş doğrucudur, o söyledi; ben de inandım. Bravo Ahmet! Cin olmadan şeytan çarpmak diye buna denir... Sonra da Mustafa Denizli, İrlandalı arayıp duruyor... Hakemler penaltıyı öğrenmeli! Erol Ersoy, İstanbulspor - D.Bakırspor maçında İstanbulspor lehine, Ali Aydın, Altay - Fenerbahçe maçında Altay lehine öyle birer penaltıyı es geçtiler ki, kitabı yeniden okumalarında bence yarar vardır. Kısa ve net... Lucescu, ayarı tutturmadı! Deplasman ya da çift maçlı eleminasyon usulü oyunlarda kontrollü oynayacak orta alana bir diyeceğimiz olamaz. Ama, maç İnönü'de ise biraz daha agresif oynayacak orta alana ihtiyaç vardır. Yani, Tayfur, Yasin, Sergen ve Pancu dörtlüsünden birinin yerine mutlaka Amaral olmalıydı. Olmalıydı ki, rakip deplasman korkusu yaşasın. Oyuna çıkmaya niyetlenirken ısırılsın. Üzerinde durulmalıdır diyorum. Yaşşa be Samet! Trabzonspor takımında Alişen diye bir çocuk Bursa'da gol atmış... Devam et Samet! Hizmet budur işte... Trabzonspor'un da eski parlak yıllarına ancak böyle keşiflerler ulaşabileceğini sanıyorum. Samet bu gençleri oynattı da ne oldu? Hiiiiç... Trabzon, iyi takımlardan Bursaspor'u yendi.