Kemal Abi'nin haftalığı

A -
A +

Bütün kabahat Mahmut Uslu'nun! F.Bahçe, Adanaspor karşısında bocalayıp, beraberliğe takıldı. Hatta hatta yenilgiden kurtuldu dersen yalan olmaz. Peki, bu seyircisiz ortamda çekilen sıkıntının sebebi neydi? Lorant mı, futbolcular mı, seyircisiz maç oynama cezası veren Disiplin Kurulu muydu, yoksa Adanaspor'un mükemmel futbolu mu? Hayır, hiç biri değil... Yönetim kurulunun en fanatik Fenerbahçelisi, çok eski dost Mahmut Uslu, durmadan "Baaas.... Kooooş... Döööön..." diye tribünden komutlar verince, Lorant, çekinip kulübede kaldı. Oyuncuların da gözleri kenarda, kulakları tribünde olunca, olanlar oldu... Şimdi gerçek! Yukarıdaki bir fantezi idi. Ama gerçek bu değil hiç kuşkusuz... Lorant, Johnson'u savunmaya çekerek, orta alanın pres gücünü kırmış, son iki Ümit Milli Takım maçında ikişerden dört gol atan Tuncay'ı ve böyle perde perde savunmaya çekilen rakipler karşısındaki en etkili ilaç Ceyhun'u da kulübeye mıhlamıştı. İkinci yarının tamamını yürüyerek oynayan Ogün'ü ve attığı frikik golünün arkasına sığınan Revivo'yu sahada tutup, kötü oyunun mimarı olmuştu. Hele hele Tuncay'ı oyuna aldığında sağ kanada yapıştırarak bir dahi olduğunu bir kere daha kanıtlamıştı. Aynı Lorant cezaları falan yorumlayacağına, doğru, çağdaş futbolu yorumlamayı öğrense daha iyi olacak. Batılı Tugay! Hep duyarız; "Falanca büyük yıldız artık milli takımda oynamayacağını açıkladı..." Allah Allah deyip geçeriz. Geçeriz de, yine de "Bizde olsa, adamı vatan haini ilân ederler" deriz. İşte başımıza geldi. Tugay Kerimoğlu, son milli maçtan sonra, İngiltere maçının son milli maçı olacağını açıkladı. Gerekçe olarak da, gençlerin önünün açılmasını gösterdi. Ve de herkesten koca bir bravo aldı. Tugay'ı 1984'ten beri tanırım. Bülent Ünder'in G.Saray Genç Takımı hocalığı yaptığı günlerde, Almanya'ya turneye götürmüştük takımı... Tugay da, kafileye, Avusturya'dan Genç Milli Takım'da iki maç oynadıktan sonra maçın oynanacağı günden bir gece önce katılmıştı. Ben Bülent'e "Oynatacak mısın?" dedim, "Bak da gör" dedi... O gün Polonya Genç Milli Takımı ile oynadı G.Saray... Tugay ağır sahada inanılmaz oynadı ve bir de harika gol attı ve de maçı G.Saray o golle kazandı. Ben Tugay'ın bu kararını alkışlamayacağım. Biraz fazla tutucuyum belki de... Benim tanıdığım Tugay, bu Milli Takım'da - yaşı da 32'dir, çünkü büyük kızımla aynı yıl, aynı ay, aynı gün doğmuştur, yani 24 Ağustos 1970'te - daha 4 sene oynar... Gençlere gelince... Herkes yerini bulur. Tugay'ın adres göstermesine gerek yok... STAR'ı kutluyorum Star Gazetesi ve televizyonunu en çok eleştirenlerin başında gelirim. Ama doğru iş yapanı da kim olursa olsun, kutlarım. Yani yiğidin hakkını yiğide vereceksin. STAR Gazetesi, Ümit Milli Takım'ın kadrosunu, yani yıldızlamasını yaparken, oyuncuların isimlerinin yanına parantez içinde hangi takımda yer aldıklarını da yazmış. Bravo! Kimin aklı ise alnından öperim... Öyle ya, Tuncay'ı, Selçuk'u tanırlar da, İbrahimler'i kim tanır? Bu, gerçek bir gazetecilik hizmetidir. Herkes örnek almalı... Demek ki haklıymışım Terim hoca! Fatih Terim hoca, D.Bakırspor maçından sonra şöyle bir demeç verdi: "Sistemime ihanet ediyorum. Bazı oyuncuları kazanmak adına... Hasan Şaş, Christian, Felipe gibi... Ama Brugge maçıyla birlikte, özveriye son verebilirim..." Yaşşa be hoca! Sezon başından beri doğru teşhiste bulunduğumu açıklaman kendime olan futbol güvenimi perçinledi. Sahiden de, bugün tek santrforla oynamak zorundadır G.Saray... Çünkü sistemin en önemli dört parçası Popescu, Okan, Emre ve Hakan Şükür yoktur... Bu nedenle asgari riske dönmek gereklidir. Ama sistemden vazgeçmek, tarihe ihanettir ki, Terim hoca bunu asla yapmaz, kimse de yaptıramaz.... Teşekkürler Malatya ve Gençler! TRT D.Bakır radyosuna geçtiğimiz Cuma yarım saati aşkın bir yorum yaptım. Celalettin dostumla sohbet ettik. Yorum, haftanın maçlarına bakış idi... Dedim ki; bu haftanın seyre değen, en renkli görüntülerle geçmesi muhtemel, bol gollü maçı Malatya ile Gençler arasında oynanacak. Çünkü ikisi de, her tarafından rüzgâr girip çıkan perili evler örneği olacaklar. Nitekim, dokuz gol atıldı. İki misli de kaçmış... Bu Cuma Celalettin'e hangi kehanette bulunacağım bakalım... F.Bahçe-Beşiktaş neden ertelendi? Bizim Futbol Federasyonu'na ben yeni bir isim buldum; "Erteleme ustası federasyon!" Gerçekten de onca olumlu işin yanı sıra, bizim federasyon bu erteleme işinde, dünyaca ün kazandı. Yapmayın yahu! Ne olurdu yani, bu maç Pazar akşamı, Şampiyonlar Ligi gibi 21.45'te oynansa... Sandıklar 16.00'da kapanacak. Yani 4-5 saat sonra... Vilayet de bence izin verirdi. Böyle abuk sabuk, ertelemelerle dolu bir lig olmaz... Lucescu bazılarını rezil ediyor! Türkiye'ye geldiğinden bu yana, G.Saray'daki 3-5-2 oynattığı üç veya dört maç ve de Real Madrid rövanşındaki yanlışları hariç, Lucescu'yu sürekli öven ve icraatlarını olumlu bulan belki de tek spor yazarı oldum. Kimileri hakarate varan bir tanımla,Lucescu'nun çoban olduğunu bile söyleyebildiler. Onlar hâlâ ekranlarda ahkâm kesmekte ve gazetelerde sütun sütun yazı yazmaktadırlar. Patronlar da, spor kamuoyunda bütün inanılırlıklarını kaybetmiş bu palavracılara hâlâ kasa açmaktadırlar. Neyse, bu Türkiye'nin kaderidir. Lucescu, Denizli'de de, Tayfur ve Yasin'i ön libero olarak tercih etti. Agresif oynayan, dikine çabuk hücum geliştiren bütün rakipler karşısında, özellikle de deplasmanda bunu yapan Rumen hoca, yine oyunu kontrolünde tuttu. Değişiklikleri zamanında ve doğru isimler üzerinde yaptı. Maçtan sonra da hiç çekinmeden, yukarıda değindiğim palavracıların söyleyebileceklerini bile bile, "Savunmaya önem vererek oynadık" diyebildi. Siz yine Lucescu'ya kötü teknik adam demeye devam edin. Bir bakarsınız sezon sonunda kötü adam bir başka takımla bir başka şampiyonluk yaşayıvermiş. Komik barajlar! Beşiktaş'ınki kuruluş biçimi ile, Denizli'ninki de işleyiş biçimi ile tam anlamıyla komik barajlardı. Cordoba, böyle bir baraj düzeni kurulduğunu nerede görmüş acaba? Adamı böyle yakarlar işte... Denizli'nin barajında da, futbolcuların görgüsünün zayıf olduğu anlaşıldı. Boy ortalaması 1.80'in üzerindeki bir baraj, rakip topa vurduktan sonra hiç mi 20 santim sıçrayamaz? Vuruşları yapanları da kutluyorum. Bu arada Denizlispor kalecisi Heinen de, o topu görüp, oraya kadar plonjon yaparak iyi kaleci olduğunu ispatladı. İşte yöneticilik bu! F.Bahçe Teknik Direktörü Lorant, Adanaspor maçından sonra futbolcularına iki gün izin vermeye kalkışmış. Bunu duyan yönetim de, "Hop hoca, bu durumda izin camianın canını sıkıyor. Siz yine de idmanlara devam edin" uyarısında bulunmuş... Ve Lorant da, takımı idmana çağırmış. Teknik adama, şayet hakiki teknik adamsa müdahale olmaz. Zaten o da icraatıyla böyle bir davetiye çıkartmaz. Ama hoca olursa tabii.. Bir sorum daha olacak Lorant'a: "Abdullah ve Oktay'ı kadro dışı bıraktınız... Peki, 18 sıkıntısı çekilirse, hatta hatta 11 sıkıntısı olursa, PAF'tan bir genci sahaya sürebilecek misiniz?" Maraton'da çifte standart! Golleri göreceğiz diye, Maraton'a bakmak zorundayız. Son Maraton'daki çifte standart bütün haşmetiyle ortadaydı. Her zaman olduğu gibi... Efendim; Felipe'nin itilmesine veya itilmiş gibi oluşuna takım 1-0 önde olduğundan ses çıkarılmamış. Aksi bir skor olsaymış, yer yerinden oynarmış... Eee Ortega düşürüldüğünde de F.Bahçe 3-2 öndeydi... Neden 'ses' çıkarıldı. Ya hepsini eleştireceksin, ya da hiç birini.... Ali Şen ne dedi anladınız mı? Yüksek Divan Kurulu toplantısından önceki süreçte, başkan Yıldırım'ı istifaya davet eden, ancak toplantıda yumuşak bir konuşma yapıp barış rüzgârları estiren Ali Şen, Pazar akşamı Telegol'de "İki ay önce söylediklerimin arkasındayım. Benim adım Ali Şen" diyerek Ahmet Çakar'ı payladı. Şimdi hangisi doğru? Bence bunun en doğru cevabını, Ali Şen'i can kulağı ile dinlemeye gelip, hayal kırıklığına uğrayan Hüsnü Çil'e sormak gerekir. Sergen "At"ı bırakmış! Denizli'de şık bir frikik golü atmasının yanı sıra, belki de hayatının en çok koştuğu maçı oynayan Sergen, bir gazeteye, "Artık at yarışını bıraktım. Üç haftadır altılı oynamıyorum" demiş... Geç olur ama, temiz olur derler ya... Bakalım bu perhiz ne kadar sürecek? Devam ederse, Sergen de eder. Bir de gece vaziyetleri ne durumda? Bir de bunu açıklasa... Ama görünen o ki, sahadaki duruş, gecelerin de kısaldığının bir göstergesi... Haydi hayırlısı! Yıldırım topu attı! F.Bahçe Başkanı, medyanın spor müdürleriyle bir toplantı yapıp, Panathinaikos maçında, ülke çıkarlarının gözetilmesini istemiş. Bu, önemli bir adımdır. Ama kimsenin şüphesi olmasın ki, benim bildiğim medyanın mâlum kısmı rahat durmaz... Kimler mi? Ciddiyetten uzak, sadece para kazanma üzerine televizyonu ve gazetesi olanlar yapacaklarını yaparlar... Burada yapmasalar, orada yaparlar... Kıyamet gibi maskara ortalıkta dolaşıyor. Durun, daha maçın havası esmedi. Bir essin hele, magazin programları spor maskaralıklarının önüne bile geçecek. Neler olacak neler... Yıldırım bunları görebildiği için topu F.Bahçe'nin üzerinden attı. Akılcı davranış... Şimdi siz düşünün bakalım, reyting ve tiraj avcıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.