Hıncal'ın müthiş ofsayt tarifi! Dostumuz, büyük futbol alimi Hıncal Uluç, G.Saray'ın Göztepe'ye attığı üçüncü golün ne mene bir gol olduğunu, yazarın kaçamağı olan yeni moda "Soru-cevap" tiyatrosunda şöyle cevaplamış: "Hiç kimse rakip kaleye toptan daha yakın olamaz. Atakta, G.Saray'ın üç adamı daima topun gerisindeydi..." Şimdi kural koyucu İnternational Board'a bizim federasyon bu tarifi yollasın da, adamlar bugüne kadar ofsaytın tarifinde ne halt ettiklerini anlasınlar. Vay anam vay! Yahu birader, rakip kaleye öyle bir yakın olurum ki toptan, yeter ki kale hattı ile aramda en az iki rakip oyuncu bulunsun. İşte ey cemaat-i müslim ve gayri müslim, Hıncal amcanız bu işi bu kadar biliyor. Durum böyle de, ekrana çıkaran, gazetede sütun ayıran kafasızlara ne demeli? Ye millet ye! Bu da Erman hocanın saçması! Ben dinlemedim, izlemedim. Ama Sabah'ın ekran eleştirmeni Yüksel Altuğ yazmış. Oradan bilgi edindim. Erman hoca demiş ki: "Bundan böyle anonslarda da sarı kart uygulaması olsun. Birinci anonsta kalan takım, bir sonraki maçta tek anons da yese, cezalandırılsın..." Yüksel Altuğ bu öneriye alkış tutmuş. Gırgır mı geçmiş, gerçekten beğenmiş mi? Bilemem ama, Erman'ın son "Karar Anı" programından sonra Bakırköy taraflarına bir uğraması gerekecek galiba... Tayyip'i F.Bahçe'ye kim getirdi? Recep Tayyip Erdoğan, 3 Kasım seçimlerini ezici bir üstünlükle kazandıktan sonra, medya, liderin hayatını anlatmak için adeta yarışa girdi. Neyse... Ve günümüz medyası, zamanın İstanbul amatör kümesinin belki de en iyi uç elemanı Tayyip'in (o zamanlar böyle anardık) F.Bahçe'nin kapısından döndüğünü yazdı. Ama hiç birinin ne dili vardı, ne de eli gitti bir gerçeği ortaya koyamaya... Tayyip'i, F.Bahçe'nin o zamanki teknik direktörü Toma Kaloperoviç'e ben önermiştim. O da benimle Vefa Stadı'na İETT - Gedikpaşa maçına gelip beğenmişti. Ama baba Erdoğan okulu öne sürerek izin vermemişti. Şimdinin müstakbel Başbakanı ve sevilen lideri, kim bilir babası okeyleseydi, ya teknik direktör ya da yazardı... Öyle de olsaydı, bu palavracıların hepsinden iyi yazardı... Ben Alaattin'in yalancısıyım! Alaattin Metin, hep söylerim, nesli tükenmiş iyi habercilerdendir. F.Bahçe - G.Saray maçından iki gün sonraki köşesinde, Aziz Yıldırım'ın maçın bitimine doğru arkasına dönüp " Ne haber medya, Lorant nasıl hocaymış, gördünüz mü?" dediğini yazmış. Ama başkan; sen sen ol, geçen sezonki Beşiktaş galibiyeti benzeri dolmasını yutma! Benden söylemesi.... Hele hele Samsun maçınınkini... Osman Tamburacı günah çıkardı! G.Saray kötü oynadıkça, dahası sistemi içinde elemanlarını yanlış yerlerde kullanıp, yanlış görevlendirdikçe, "Terim hoca ne yapıyorsun? Senin durumunu hiç beğenmiyorum. Bir şeyler oluyor" diye yazıp durdum. Ama Osman Tamburacı, Akşam'da, sürekli Terim'i ve kulübü koruma amigoluğuna soyundu. 6-0'dan sonra da tuttu, yazamadıklarını, daha doğrusu yazmadıklarını yazmaya başladı. Olmadı Osman! Çifte standart sana hiç yakışmadı. Ama yiyen nasıl olsa yiyor dersen, vallahi de haklısın.... Lucescu'yu almayan enayidir! G.Saray'ın Lucescu'yu boşamaya karar verdiği günlerde, daha doğrusu bu tasarrufun kesinleştiği günlerde, köşeme şöyle bir fikir atmıştım: "Lucescu'yu almayan enayidir..." Tabii ki gerekçelerine de sıralamıştım. İki sezon G.Saray'da görev yapmışlığını, bir lig ikinciliği, bir lig şampiyonluğu ve de Süper Kupa'yı kazandırdığını hatırlatmıştım. Dahası da, bir defa Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynadığını, bir defasında da 13 yıldızını kaybetmiş olmasına rağmen bebelerle çeyrek finalin kapısından son maçta tek gole döndüğünü dile getirmiştim. Bununla da yetinmeyip, Lucescu'nun 4 lisanı çok iyi konuştuğunu, bunun kozmopolit bir takımda büyük avantaj olacağını belirtmiştim. Ve Beşiktaş yönetimi, başta Kâzım Kanat ve ekürisinin "G.Saray'ın artığını aldılar" yangınına rağmen doğru yolu bulup, bugünleri hazırladı. Şimdi bu ülkede, Lucescu'yu birilerinin artığı, korkak, bilgisiz diye yorumlayanların değil yazı yazmak, ekranlarda ahkâm kesmek, sokağa bile çıkmaları caiz değildir. Bence G.Antepspor liderdir! Haftanın puan cetveline bir göz attım ve G.Antepspor'un hakkının yendiğini gördüm. Yazık! Üç Büyükler en küçük bir taç atışı ters verildiğinde yangının en büyüğünü çıkarırlar da, diğer ekiplerin başına gelenler hiç konu bile edilmez. Şimdi gelelim sadede... Gaziantep'de oynanan G.Antepspor - F.Bahçe maçında Metin Tokat, tam anlamıyla uydurma bir penaltı kararı vermişti. Ortega da gole çevirmişti. O penaltıdan sonra da iki dakika içinde oyun 3-3'e taşındı. Şimdi o rezil karar olmasaydı, G.Antepspor liderdi. Gördünüz mü, hak böyle yeniyormuş meğerse... Lorant'ın Steviç kumarı! Bir de baktık, Steviç sağ arkaya yakın, önünde Yusuf... Yani düne kadar bütün Avrupa devlerinin G.Saray'a karşı en ciddi önlemleri aldıkları kanatta böyle bir oluşum... Yani Hakan, Ergün ve Hasan Şaş'a karşı... Ama Hakan'da bu yanlışı cezalandıracak hâl yoktu. Hasan da, orta alanda Christian'a destek olamayınca, içeri doğru oynamak zorundaydı. İş bir tek Ergün'e kaldı. O da toplam bir onbeş dakika o koridoru E-5'e çevirdi, ama topu vereceği adam bulamadı. Ve de Steviç, koca maçı oradan yönetti durdu. Yani Lorant iki papazla, üç asa rest çekti, ama gören olmadı. Çıkanlarla girenlere bakın yeter! Adana'da Pinto çıkıyor, Christian giriyor. Hasan çıkıyor, Baliç giriyor. Felipe çıkıyor, Berkant giriyor... Bu oyuncu değişiklikleri bile Terim hocanın çelişkiler, kendisiyle inatlaşmalar, keyifsizlikler, huzursuzluklar içinde olduğunun açık kanıtıdır. Çıkanlarla girenlerin sistemle oynayan bir takımda birbirlerinin alternatifleri olmadığını görürsünüz. Oysa, Hagi'siz kalmış bir G.Saray'da Arsenal'le oynanan finale aynı hocanın, Arif'le Suat'ı dışarı alıp, Ahmet Yıldırım'la Hasan Şaş'ı sahaya sürdüğünün üzerinden de daha iki sene geçti... Bu iki uygulamaya bakın, inanın G.Saray'daki pike yapışın nedenlerini daha iyi çözeceksiniz. Sonra da bir Christian var; inatla, ısrarla oynatılan... Bence Ümit Karan'a resmen ayıp edilmektedir. Samet'in bir maçı kaldı! Trabzonspor, G.Saray'a geliyor haftaya... Hem de Barcelona'dan dönmüş G.Saray'a... Şayet Samet bu maçta, o D.Bakırspor maçında izlediğim presi, agresif oyunu Ali Sami Yen'e de getirirse, sonuç ne olursa olsun, Trabzonspor'daki misyonunu rayına oturtmuş olacaktır. Emniyet nihayet doğruyu buldu! Gazetelerdeki haberlere göre, İstanbul emniyeti, üç büyük kulübün taraftar derneklerini basıp, 30'a yakın kişiyi gözaltına almış. Ve de çete oluşturmak suçu ile adliyeye sevk etmeye hazırlanıyormuş. ben bu satırları yazdığımda inşallah bir değişiklik olmamış, yani birileri gelip, meydana getirdiği Frankeştayn'ları emniyetten kurtarmamıştır. İşte, stad terörünün hakkından böyle gelinir. Sadece bu kadar mı? Hayır! Bunlar, güya tuttukları takımların sırtından servet sahibi olmuşlardı. Yani sadece stad terörü yok. Aynı zamanda soygun, talan, haksız kazanç da var... Dikkat çekerim.... Lorant bilemedi, Jovanovski yardım etti! Futbol ne garip oyun! Bir tarafta, belki de Türkiye Süper Ligi'nin eleman açısından en yetersiz takımı Samsunspor, karşısında ise en kıdemsizi binbaşı olan ama, başında iki çizgili çavuşu bile olmayan bir F.Bahçe ordusu... Samsun haddini bilerek savunma oynuyor. F.Bahçe'nin hocası bunu görmesine rağmen ayakta uyuyor. Sonra Hakan sakatlanıyor ve talihsiz an uyuyan hocayı uyandırıp, Washington'u oyuna almasına yardımcı oluyor. Bu da yetmiyor... Maça doğru başlayan Samsun'un hocası, yenilgiyi hazırlayan başlıca faktör olan değişikliği yapıp, Mehmet Nas'ı alıyor, Ertuğrul'u oyuna sokuyor... Ve film kopuyor. Şimde ben İsmail Uyanık olsam, bu hocanın beş aylığını keserim. Ve maçın bu kader anını ne bir televizyon yorumcusu dile getiriyor, ne de bir gazeteci sütunlarında yazıyor. Sadece Ercan Aktuna kardeşim maç çıkışında ilk cümlesinde bu görüşe yer veriyor. Vah vah vah! Çöldeki yalaka! Bir yazarımız var; çöl aşacağına emin olun.... Cuma günkü yazısına şöyle bir başlık atmış: "Medya yalakalığı..." Yani Tayyip Erdoğan'ın büyük zaferinden sonra yazılanları eleştirmiş. Ama aynaya bakmıyor bu yazar anlaşılan... Çünkü, patronuyla röportaj yapan ilk yalaka gazetecinin kim olduğunu unutmuş herhalde...