Kemal Abi'nin haftalığı

A -
A +

Önce kariyersiz Şenol! Şu bizim Milli Takım'ın, kariyersiz, karizma yoksunu, giyinmesini bilmeyen, konuşmasını beceremeyen teknik direktörü Şenol Güneş, tuttu bu defa da, İtalya Milli Takımı'nı İtalya'da salladı... Şayet, Trappattoni'ye ayıp olmasın diye veya takımın tamamına milli olma gururu yaşatma fantezisini düşünmese, vallahi fark atabilirdik. Sevgili Öcal Uluç şöyle yazmış: "Şimdi bitmiş İtalya'yı gole boğamadık diye Şenol'u eleştirirler..." Yaparlar ağabey, yaparlar... Bırak yapsınlar, kaybeden hep onlar, kazanan hep Şenol oluyor. Belki de Şenol Güneş bu kadar büyük bir sevgi selinin içinde onların sayesinde kulaç atıyor... Mide bulandıran hakemler! Ben halkın taaa içinde yaşayan bir gazeteciyim. Otomobil kullanmasını bilmem. Bu yüzden de vapur, otobüs, tramvayın hızlısı, yavaşı, taksi gibi taşıt araçlarıyla koca İstanbul'u dolaşır dururum. Yani sesleri alırım. Herkes şöyle diyor: "Bu Erman Toroğlu ile Ahmet Çakar'ı izlerken midemiz bulanıyor. Bunlara mâni olacak kimse yok mu?" Sonra aynı yakınanlar kustuklarını yiyorlar. Böyle bir toplum olur mu? Sonra Türkiye neden ilerlemiyor diye herkes birbirine soruyor. Nasıl ilerlesin ki?.. Toplumun Aziz Nesin taraflı kısmı kustuğunu yerse... İki eski hakem şimdi de ailelerini işin içine soktular. Ne ayıp! Oysa birbirlerinin evlerine giderler, ailecek yemek yerler... Acaba eşleri ne diyor, ben esas onu merak ediyorum... Şöhret ve para bu kadar mı acımasız? İşte ceza bu! Bizim Disiplin Kurulu'na duyurulur. UEFA'nın aynı kurulu, F.Bahçe'ye 66 milyar, G.Saray'a da 15 milyar ceza vermiş. Tabii bunlar İsviçre frangı ile 66 bin ve 15 bin... Bizde ne kadar? Yer yerinden oynar, karşılığı 1.5 milyarcık... Kimden korkuyorsunuz beyler? Ben Tahkim Kurulu Başkanı sevgili dostum, arkadaşım Türker Arslan'a bir Pazar sabahı yürüyüşünde rastlamış ve şunu söylemiştim: "Türker, siz son söz sahibisiniz, altınızdaki kurulu uyarın da şu cezaları caydırıcı hale getirsinler..." Türker uyardı mı bilemem ama, değişen bir şey yok... O zaman maytaba da, taşa, şişeye de devam... Beşiktaş büyülüyor! Sadece futbol takımı değil, Beşiktaş'ın ilk günlerde çok eleştirdiğim yönetim kurulu da iyi işler yapmaya devam ediyor. Doç. Dr. Mete Düren, nazik bir davet yaptı. 100. Yıl kutlama programının tanıtımı toplantısına çağırdı. Sadece 24 saat önce haberim olabildi. Verilmiş sözüm vardı, çok önemli bir toplantıya katılmak adına... Gidemedim. Faksla hem teşekkür ettim, hem de başarı diledim. Sonra medyadan takip ettim. En az sahadaki takım ve özellikle hocası kadar yönetimi de doğru yolda yürüyor Beşiktaş'ın... Baksanıza hocaya; Sergen'le Tümer olmayınca, nasıl oynanması gerektiğini öyle güzel anlatmış ki futbolcularına, hayran oldum... Lorant'ın Fatih Akyel'e büyük ayıbı! F.Bahçe'nin ünlü (!) hocası demişler ki: "Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası'ndan elenişimizi içime sindiremedim..." Öyle ya, hoca düne kadar ne takımlarla bu kupalarda ne turlar atlamıştı. Yahu, böyle bir sindirememe varsa, o sadece Fatih Akyel'e ait olabilir. Çünkü o hem UEFA Kupası şampiyonu, hem de Süper Kupa... Sana ne olur ki hoca? Bırak da Fatih'in yanı sıra, dünya üçüncüsü Rüştü, Ümit, Abdullah ve Serhat üzülsün. Ortega yansın, Rapaiç, Revivo, Mirkoviç gibi uluslararası arenada ismi dolaşanlar diz dövsün. Hidayet niye yok? Basketbol Milli Takımı bu ülkenin sportif lokomotiflerinin başında geliyor. Avrupa ikinciliği, sonra Dünya Şampiyonası'nda dokuzunculuk, bana göre iyi bir sonuç... Şimdi ise aynı takım Hidayet'siz yeni bir unvan için mücadele ediyor. Neden? Yapılan bir protokol mu var? Şayet varsa, NBA mi bu kuralları koyuyor? Bu anlamda ciddi biçimde bilgi eksikliğim var. Ama ben onu bunu bilmem, Basketbol Milli Takımım resmi müsabaka oynuyorsa, Hidayet de sakat ve cezalı değilse, ayda bile oynasa ben onu görmek isterim. Karga ve kılavuz meselesi!.. Şimdi, Sabah'ın dünkü birinci sayfasının tepesinde 19. safyadaki haberin anonsuna bakın: "Çeribaşı diyorlardı, Beşiktaş'ı zirveye taşıdı." Kim mi? Lucescu... Aynı haberin içinde Hıncal beyin görüşü de var. Diyor ki, "Daha zor maçlar oynanmadı. İleride Lucescu'nun ne olduğunu göreceğiz.." Öyle ya, G.Saray'da iki sezonda hiç zor maç oynamadan bir kere Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finalist oldu, bir kere de bu başarıyı son maçta kaçırdı. Bir kere lig ikincisi, bir kere lig şampiyonu oldu.... Sonra aynı gazetede Hıncal bey, spor sayfasında Terim'e sesleniyor: "Christian ve Pinto'yu at... Hasan'la Ümit düzelmiyorsa, kellelerini al..." Eee, aynı Hıncal bey, Christian hayranı değil miydi? İster misiniz, Hıncal'ın sözüne kanıp dörtlü savunmadan üçlüye dönen Terim, bunları da yapsın... Karga ile kılavuz meselesini unutmayalım... Ya kaza olmasaydı! Lorant, Serhat sakatlanınca Ortega'yı oyuna aldı. Adam 4 gün saat farkı yemiş. Üstelik 25 saatlik de uçak seyahati yapmış. Maç da kopmamış. Oyunda ne işi var? Başkan kızıyor ya, eleştiriyor ama alternatif üretemiyorsunuz diye... İşte alternatif? Ali Güneş'i sağ kanada, sür Tuncay'ı Washington'un yanına... Hele hele, Emrah'ın otobana çevirdiği sol kanadının en kıyak seyircisi Lorant değil miydi? Bir buçuk aydır oynamayan Mustafa Doğan'ı oraya alarak daha büyük bir riske girmedi mi? Kaza penaltısı yetişti de, zevahir kurtuldu. Acaba diyorum, Lorant barbutçu mu? AK Parti bunu düzeltmeli! Gazeteden okudum; G.Birliği - G.Saray maçının protokol tribünü için 300 kişilik yer ayrılmış, ama daha fazla istek olduğundan işler karışmış. Yetkili ve sorumlu kişi özür dilemiş. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir rezalet yoktur, sevgili iktidar! Bu işten kim sorumlu olacak bilemem, bu kepazeliği, bu beleşçiliği, bu rezaleti, dünyanın hiç bir ülkesinde görülmemiş bu maskaralığı ortadan kaldırması gerekir. Bence spordaki ilk ciddi adım burada olmalıdır. Aşkolsun Terim hoca! Vallahi içim sızlıyor. G.Saray maç kaybetti diye değil... Çünkü her takım maç kaybeder. Bu, futbolun doğasında vardır. Ama, bir teknik adam çağın sistemini, içine çok ciddi yenilikler ve renkler katarak geliştirsin ve bununla bütün Avrupa'yı titretsin... Sonra da aynı teknik adam, ki o adam bu ülkenin futboldaki talihini değiştirmiş, tarihin akışını olumlu yönde etkilemiş olsun, en ağır eleştirilere, en acımasız tenkitlere karşı durup geliştirdiği sistemden, bir zavallı futbol ulemasının (!) önerileri üzerine dönsün. Yani dörtlü savunmadan, üçlüye dönüşten söz ediyorum. Ne oldu, Hıncal bey? Üçlü G.Saray savunması Gençler'e kaç pozisyon verdi, saydınız mı? Acaba dörtlü savunmadan daha az, daha flu mu? G.Saray'ı yazanlar, yorumlayanlar Terim hocayı yakmışlardır. Yakmaya da devam etmektedirler. Şaştığım; Terim hocanın bunlara kulak asmasıdır. Ya Felipe'ye ne dersiniz? Geçen hafta yazmıştım; Terim hoca, herkesten iyi tanıdığı bu futbolcuyu nasıl da kullanamıyor diye... Ankara'da kullandı. Ama keşke, çatıştıktan sonra olmasaydı bu... Yöneticiler dargın mı? F.Bahçe'de bazı yöneticiler, Kocaelispor maçı öncesi ve sonrası, İzmit İsmetpaşa Stadı'na taraftarlarının alınmamasını eleştirdiler. Hatta yanılmıyorsam, Ekşioğlu, bu tavrı insanlık suçu olarak yorumladı. Doğrudur. Demokratik hukuk devleti ilkeleri ile yönetilen bir ülkede taraftarın arzu ettiği maça gidememesi insanlık suçudur. Ama, Şükrü Saraçoğlu Stadı'ndaki G.Saray maçına rakip seyirciyi istemeyen kimdi? Bu nedenle bir kuşkum var; acaba yönetimdeki yöneticiler dargın mı? Birbirlerinden haberleri mi yok? Hiç mi, en azından telefon diyalogları yok? Ya da, böyle demeçler çıktığında birbirlerini arayıp, uyarmıyorlar mı? Seni gidi Lucescu seni... Bir televizyonda izledim. Beşiktaş ikinci yarıya çıkarken, Lucescu futbolcularına "Fazla riske girmeyin. İkili mücadelelerden kaçınmaya bakın" diye talimat veriyordu. Şimdi başkası olsa, "Basın, farka gidin. Gidin ki, ben de şöyle gazete manşetlerine oturayım" derdi. Biz bunları çok gördük. 3-0'dan ezeli rakibine 4-3 maç veren ne hocaları vardır, bu ülkenin... Aynı hocaların akıl hocaları, Lucescu'yu korkak, bilgisiz diye yorumluyorlar ya... O da onlarla alay ediyor... Devam beyler... Ülkenin futbol meraklıları işi bileni de, bilmeyeni de iyi tanımaya başladı. Medya hariç! İki yeni üstad! Biri bayan... Adı Ebru Köksaldı... Diğeri bay... Adı Mehmet Demirkol... İkisi de Milliyet'te yazıyor. Tabi Ömer Üründül ağır geldi, orayı bıraktı, hafifleri yönetimi mutlu kılıyor. Neyse bana ne... Ama bu iki yeni futbol üstadı, giderek zırvalamaya başlıyor. Bay olanı, Terim hocanın Fiorentina'daki günlerini de kötülemiş. Yok o kadar değil çocuğum... Ben gidip yerinde gördüm... Terim hoca, emekliliği gelmiş oyuncuların bulunduğu Di Livio, Toricelli gibi, ismi-cismi duyulmamış Repka, Adani gibi, Fiorentina'yı tıpkı UEFA Şampiyonu G.Saray gibi oynattı. Milan'a gelirken, beş-altı oyuncusunu da beraberinde getirseydi, yani savaşçıları, ki ben bunları Mehmet'in İstanbul'daki jübilesi sonrası yazmıştım, hâlâ orada idi... Peki bayana ne demeli? Öyle yazılar yazıyor ki, ben önce takma isimle yazan bir ukala bay zannettim. Sonra gerçeği öğrendim. Lorant'ı falan övüyor, sistemlerle dalga geçiyor. Kalk Namık ağabey kalk! Kalk da, koca Milliyet'in spor servisi, sayfaları ne hale geldi gör! Çıplak kadın fotoğraflarını spor gazetelerinin köşesine koymakla ün yapan bir kafanın eseri de ancak bu kadar olurdu zaten...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.