Hem de Onur Belge'nin gözü önünde... Pes doğrusu! Gerçi fazla da şaşırmamak gerekir, günümüzde spor sayfalarında, ekranlarda karşımıza çıkan spor yazarlığı ile uzaktan yakından ilgisi olmayan "Spor Yazarlarına..." Ama bu sonuncusu biraz fazla anlamlı... TV-8'in pazar akşamki futbol programında, Edi-05 diye biri oturuyordu, ahkâm keseceklerin arasında... Ben bir tane bile izlemedim. Ama öğrendim ki, bu Edi-05, her türlü herzenin yenildiği bir programdan çıkmış. Ve tabii çıkınca da, "Spor Yazarı" oluvermiş. Genç adam konuşurken, TSYD Başkanı Onur Belge alt yazıyı her halde görmüştür... Spor yazarı diye tanıtılıyordu bu otoban plakalı beyzade... Acaba Onur, hiç olmazsa, programdan sonra sunucuya, "Yahu, bari spor yazarı diye tanıtmayın. En azından ben buradayken" falan diyebildi mi? Sanmam... Sabah'ın TV eleştirmeni Yüksel Aytuğ, Edi-05'i spor yazarı gördükten sonra düne kadar bu mesleği yaptığına lânet etmiş. Onur'a da tepki göstermiş ama aldığı cevap, " Ne yapalım" olmuş. Ben TSYD Başkanı olacağım da, bak neler yapabilirim, o zaman görürsünüz... Yapılmışı da, 12 yıllık yöneticilik dönemimde karar defterlerinde ve uygulamalarda yatmaktadır. Ne günlere kaldık yahu! Aydemir Ağabey'i tanır mıydınız? Geçtiğimiz 14 Ocak Salı akşam üstü babasının parasıyla direksiyona kurulmuş 17 yaşındaki bir velet, futbolumuzun asilzadelerinden birini aramızdan aldı. O ki, çok köklü bir ailenin çocuğu olarak yüksek öğreniminin yanı sıra futbola tutulmuş, F.Bahçe'deki Lefterli, Cihatlı kısa süreçten sonra çook uzun bir süre İstanbulspor takımının takım olduğu dönemlerde kaptanı, ağabeyi olarak karşımıza çıkmıştı. Bu, dünyanın en efendi, aynı zamanda yüksek teknikli, müthiş geniş ufuklu, gerçek İstanbul görgülü, aynı zamanda A milli futbolcusu Aydemir Nemli Ağabey'i kaybettik. Ve ne acıdır ki, tek bir gazetenin spor sayfasında tek satır bu acı haber yer almadı. F.Bahçeli, İstanbulsporlu ve Milli Takım oyuncusu Aydemir Nemli'nin vefatı ancak ölüm ilânlarında yerini buldu. İşte benim şimdilerde çok çağdaş geçinen spor medyam... Biraz Aydemir Ağabey'i açalım da, bilgi sahibi olun... İstanbulspor'un üç büyüklerini sık sık yenen müthiş kadrosu şöyleydi: "Sabih - Kâmil, Merih - Erdoğan (Kenan), Güngör, Güngör - Kasapoğlu, Aydemir, İbrahim, İhsan ve Yüksel... Hele hele bu forvet bugün 23 yaşında olsa idi, transfer edecek para bulamazdınız. Aynı Aydemir Ağabey'le ilgili bir unutamadığım anı da Brezilya ile oynadığımız ilk milli maçtır. Djalma Santoslu, Didili, Nilton Santoslu, Gilmarlı Brezilya İnönü'ye özel maç için gelmişti. Maçı Djalma Santos'un attığı golle 1-0 kaybettik. Kalede de cenazede gözyaşlarını tutamayan Şükrü Ersoy vardı. O maçta, eski adıyla Gazhane, şimdiki adıyla yeni tribünler tarafındaki kaleye bir frikik kazandık. Tam ceza alanı yarım dairesi üstünde. Aydemir Ağabey müthiş frikik atardı. Ben de kalenin arkasında o maç için kurulmuş portatif tribünlerde oturuyorum. Aydemir Ağabey geldi, çok sert sağ vurdu Gilmar'ın sol köşesine... Büyük kaleci uzandı ve tokatladı... Bunu hiç unutamam. Cenazede, Türk futbolunun çok büyük isimleri ve yöneticileri vardı. Ali Dinçkök'ten, Reha Eken'e, Güngör Tetik'ten, Ogün Altıparmak'a, pilot oğlunun acısı henüz taptaze Kemal Ulusu'dan eksi golcü Sarıyerli kadim dost Garo kardeşime kadar... Daha kimler... Ama bir tek benim spor medyam yoktu... Ben de ne arıyorum ki... Şebnem Kısaparmak ne yapmış? Şebnem'i tanımayan hemen hemen yoktur. Türkçe'yi tane tane okuyan ekranların TRT eğitimli spikeri... Ama o da bozulan, kokuşmuş bu ülkenin çarkında, hiç de hak etmediği şeyler gördü. Bugün ekranlarda Türkçe fukaraları, eğik-bükük insanlar bize sözüm ona haber okumaya çalışıyorlar da, Şebnem ortalarda yok. Tam yok derken, bizim F.Bahçe Yüksek Divan Kurulu'nun sekreteri Nur'un teybinden Şebnem çıkmaz mı? Of be! Ne kaset o! Açtım telefonu kutladım. Kocası Fatih'i bile kıskandıracak bir eser... En iyisini yapmışsın Şebnem... Ne uğraşacaksın, kendini sahiden televizyoncu falan zannedenlerle... Süreyya'ya bu yakışır! Sakın taktın falan demeyin... Sporcunun zeki ve çevik olanına tamam da, üçüncü sıfatı arızalı olanına her zaman takık kalırım. İsterse kırk tane madalyası olsun. Şampiyon atlet Süreyya, F.Bahçe Yüksek Divan Kurulu'nun kendisine lâyık gördüğü plaketi almak ya da aldırmak nezaketinde bulunmadı. Üstelik, her fırsatta da F.Bahçe aleyhine konuşmaya devam ediyor. Geçenlerde reklam yıldızı olduğuna dair bir haber okudum. Eh, yakışmış! Çünkü orada para var... Yani sadece zeki ve çevikler için geçerli olanı... Elleriniz kırılsın! Trabzonspor - F.Bahçe Efes Cup finalinden sonra, kupa töreni için kürsüye çıkan bordo-mavili futbolculara, sözümona F.Bahçeli taraftarların bulunduğu tribünlerden şişe yağmış. Ayıp be! Yeter artık! Size Fenerbahçe taraftarı demeye dilim varmıyor. Siz nereden Fenerbahçeli oldunuz? Yazıklar olsun! Samet ve Erman Özgür Samet Aybaba, yerli hocalar içinde en fazla oyuncu keşfeden ve bunları da daha bebekken sahaya süren bir teknik adam... Bu çağdaş, çağdaş olduğu kadar da ekonomik oyunu bugüne kadar çalıştığı bütün kulüplerde sahneye koydu. F.Bahçe maçında karşımıza arka dörtlünün sağ kanadında oynayan bir de Tayfun çıktı. Genç olduğu belli... Teknik, topla yumuşak, ama rakibe çok sert, tam sistemin istediği bir oyuncu. Oumar'ı da tandeme alıştırmış Samet... Yani Trabzonspor'da her şey iyi gidiyor. Birileri çıkıp da taş koymazsa, gelecek parlak. Bu arada Erman Özgür'e bir kutlama daha yapmak istiyorum. Sistemi son günlerde Avrupa'nın en büyük firmaları da dahil, bu kadar iyi oynayan orta saha oyuncusu çok az. Bravo Erman! Uche-Högh bulunamazsa! F.Bahçe hâlâ yanlış transfer yapmaya devam ediyor. İnanılır gibi değil... Rus oyuncu Vladimir iyi... Çok yararlı olacağı belli ama, bu takımın savunmasının ortasına, yani tandemi oynayacak yeni bir Uche - Högh ikilisi alınmazsa, sonuç hüsran olacak. Bunu, 5-1 kazanılmış olmasına rağmen Werder Bremen maçından sonra da yazdım ve söyledim. Hâlâ Rebrov veya başka yerler için transfer rüyasına yatan Oğuz Çetin de, Sadettin Saran da artık uyanmalıdır. Yoksa sabah olmaktadır. Hele hele bir de şu Ortega'dan kurtulabilse F.Bahçe... Hem ekonomik olarak rahatlayacak, hem de takım olarak... Giden Hagi, gelen Revivo! Felipe bir Hagi olamazdı. Zaten bir gün bile böyle bir iddianın etrafında gezinmedim. Ama Revivo, pekala bir Hagi olabilir. Zaten oyun anlayışı, sahada konum alışı, top kullanışı, ölü top keskinliği Hagi'yle neredeyse örtüşmektedir. Şimdi, G.Saray'ın kazanacağı ölü toplar, tıpkı bundan iki sezon önceki gibi rakiplerin başlıca derdi olacaktır. Canaydın yönetimi durdu durdu turnayı gözünden vurdu. G.Saray bu transferi Ortega'ya borçludur. Nereden nereye... Denizli'nin ancak beşinci alternatif olarak listeye aldığı, benim Aziz Yıldırım'a ilk alternatif olmalıdır ısrarımdan sonra alınan ve 13 maç yedekte bekledikten sonra, şampiyonlukta en büyük paya sahip Revivo, şimdilerde kim bilir belki de Terim hocanın misyonunu tamamlamak adına sarılacağı en büyük koz olacak. Ömer Çavuşoğlu üşütmüş mü? Ömer Çavuşoğlu, belli ki, İstanbul'un sık sık poyraz - lodos arasında gidip gelen rüzgâr trafiğinde sokakta çok kalmış ki, feci şekilde üşütmüş! Eski Tercüman'la uzaktan yakından ilgisi olmayan gazetesinde - olsaydı zaten bu yazıyı ona yazdırmazlardı - tutmuş, Fatih Terim'in beş hafta sonra kovulacağını yazmış. O da inanmıyordur ya yazdığına... Ama maksat ortalık karışsın ve Ömer reyting yapsın... İşte genelde günümüz Türk medyası bu! Siz hiç Türkiye Gazetesi'nde böyle bir saçmalık, bir rezillik görebilir misiniz? Ersan Çelik de belli ki Fotospor'daki günlerine dönüyor. Allah selamet versin! Terim hoca beş hafta sonra kovulmaz da, Ömer'in gazetesi ne kadar dayanır, onu bilemem...