Helâl sana İlhan! Beşiktaş takımı, buzla kaplı zeminde ve sıfırın altında 10 derecede müthiş bir futbol mücadelesi veriyor... Kulübede teknik adamlar ve yedekler buz tutmamak için direniyor... Tribünde bir avuç Beşiktaşlı ayazı heyecanla ısıtmaya çalışıyor... Ve bütün bunlar olurken, kendini resmen attıran ve cezalı olduğundan bu savaşın içinde bulunmayan İlhan Mansız da, sözlüsü ile Milano'da keyif yapıyor... İnanılır gibi değil... Dedik ya, Beşiktaş'ın asıl rakibi kendi içindeki saatli bombalardır diye... İşler şimdi iyi... Ama yarın bu bombalardan biri patlarsa çevreyi değil, takımın ta içini yakar... Ben orada menajer olsaydım, İlhan'ı da Prag'daki buzdolabına sokardım... Acaba hangimiz daha doğru düşünüyoruz? Göreceğiz... Bu olmamalıydı! Geçenlerde bir gazetede okudum. Haber doğru muydu, yoksa palavra mıydı? Hemen çek ettim. Doğruymuş... Hatta biraz da eksik! Çünkü Beylerbeyi'nde yaptıkları yöneticilik sırasında ceza alan Hakan Bilal Kutlualp ve Sadettin Saran listede yoklar... Özetle, F.Bahçe'nin yönetimi, hocası, futbolcusu ve taraftarı ile ceza dosyası yayınlanmış... Yakışıyor mu? Hiç sanmam... Demek ki, insanlar F.Bahçe elbisesi içindeyseler, konuşurken, tavır koyarken tarihsel gelişimi dikkate alacaklar. Öyle her şeye de "zırt-pırt" konuşmayacaklar... Ne medya be! Oğuz Çetin, Futbol Federasyonu Profesyonel Müsabaka Yönetmeliği'ne, hem de ikâzlara rağmen, aykırı davrandığından bir ay hak mahrumiyeti aldı. Ve bu haberi benim müthiş bilgili (!) medyam, "Komik ceza" başlığı altında verdi. Sonra da Hıncal Uluç kalkıp "Böyle medya olur mu" diye yazı yazıyor. Oluyor işte... Bir zahmet, şu yönetmeliği okusalar... Okumazlar... Atıp, tutmak, yağdanlık olmak dururken, öyle bir zahmete ne gerek var ki... Aynı medya değil miydi, G.Saray'ın Sturm Graz maçından önce, "Büyük tuzak... Sahayı küçültüyorlar" diye yangın yapan... Ama UEFA'nın Avrupa Kupaları statüsünü okumadıkları için, o gün de komik duruma düşmüşlerdi... Florya'daki petrol kuyusu! G.Saray Başkanı Özhan Canaydın, Divan toplantısında, "Florya'da petrol kuyusu mu var ki..." diye mali konularda hesap verirken, ilgi çekici bir cümle kullanmış... Doğru, petrol kuyusu yok ama orada Fatih Terim diye petrol kadar zenginlik kazandıran bir hoca var... Yeter ki, birkaç varilcik petrol bulabilesiniz... Şimdi iyi mi oldu Erman hoca? Bu sütunlarda yazmıştım. Erman Toroğlu gibi FIFA kokartı taşımış bir hakemin, Karar Anı gibi rezil bir programın sunucusu olmaması gerektiğini... Para için insanların kariyerleri üzerine leke sürdürmemeleri gerektiğini de dile getirmiştim. Erman'a, televizyonda hakem katletmek yetmiyor muydu? Ankara'daki işi, hayli iyi bir hayat yaşamak için yeterli değil miydi? Televizyon eleştirmenlerinin köşesinde okudum, Karar Anı yayından kaldırılmış... Zaten RTÜK de, Show TV'nin kulağını çekip duruyormuş... Şimdi iyi mi oldu, Erman hoca? Haaa sen üç-beş kuruş daha indirdin ama, inen itibarın ne olacak? Kim bu Celalettin Bilgiç Bu soruyu F.Bahçe'nin içinden dışından herkes soruyor. Haklılar da. İşin içinde milyonlarca dolar var. Ancak Ortega problemini çözmeye tek başına bu vatandaş gidiyor. Hangi yetkiyle? Ben Celalettin beyin bu denli, "Ekselans" oluşunun sebebini çok iyi biliyorum ama izin verirseniz bende sır olarak kalsın. Ne de olsa bizim bu meseleleri konuşacağımız platform belli. Yusuf'a talih kuşu! Vay be, demek ki biz bu işten anlamıyoruz. F.Bahçe, Yusuf'la üç yıllık yeni sözleşme imzalamış... Hangi Yusuf mu? Yahu, üç senedir, her sezon toplam 30 ile 35 maç oynayan, ortalama 20 gol atan, Milli Takım'ın vazgeçilmez elemanı, Avrupa'da teklif almadığı takım kalmayan, özel hayatı tam anlamıyla örnek alınabilecek Yusuf... Beyler böyle bir kuş şimdiye kadar kime konmuş ki?.. Sonra başkan çıkıp, bağırıp çağırıyor... Aynasız olmak ne kadar da büyük bir talihsizlik... Don Kişotlara ibret dersi! Ne futbolda, ne de başka bir spor dalında, "Cesaret, korkaklık" gibi saplantıların yeri vardır. Hele hele 21. yüzyılda... Ama bizim anlı şanlı bazı yazarlarımız, özellikle de Lucescu'yu korkak olarak göstermektedir. Peki, öyleyse... Al sana cesur yürek Rıza Çalımbay... Porto'da, hem Mustafa, hem de Ersen Martin, aynı onbirde... Güya Mustafa arkadan sarkacak... Sanki Rıdvan Dilmen... Sonuç? 6-1... Yani rövanş için en küçük umudun saklı olmadığı bir sonuç... Diğer tarafta ne var? Tek santrforlu Beşiktaş, bir kaza golü, daha doğrusu kalecisine hiç yakışmayan bir hata golü ile sadece 1-0 mağlup... Yani rövanşta tur için rakibiyle şansları eşit... Siz olsanız, korkak (!) olanı mı, yoksa cesur (!) olanı mı tercih ederdiniz? Levent'i de sürüklediler! Levent Tüzemen kardeşim, spor medyasının aklı başında, ama biraz fazlaca G.Saraylı konuşup, yazan ismidir. Geçen hafta "Yıldızları anlamak" başlığı ile bir yazı yazmış. Orada diyor ki, "Revivo'yu kim tanırdı? Mustafa Denizli onu tanıttı..." Yapma be Levent! Sen Revivo'yu, F.Bahçe'ye gelmeden tanımıyor muydun? Hiç mi, o günlerin İspanya Ligi'ndeki en iyi takımı Celta Vigo'yu da izlemedin? Sonra, Denizli'nin Revivo'yu 13 hafta kâh kulübede, kâh evde tuttuğunu unuttun mu? Adam az kalsın ülkesine dönüyordu da, başkan Yıldırım, Denizli'yi uyardı ve Revivo, Siirt Jet-Pa ile oynanan Türkiye Kupası maçıyla sahaya geldi. Sonrası mâlûm... Hayırlı olsun Mehmet Mehmet Atalay dostum Gençlik ve Spor Genel Müdürü oldu. Kutlarım. Mehmet, sakin, düşünmeden adım atmayan, insan ilişkileri sıcak olan bir gazetecidir. İşi kolay değil. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde görev yaptığı süreç içinde edindiği sportif deneyim sanırım yeni görevinde el feneri olacak. Hayırlı olsun. Terim hoca bu işte! G.Saray - Malatyaspor maçı gerçekten iki takımın da insanüstü gayretlerine sahne olan bir lig mücadelesi idi. Yıllardır dediğim gibi bizim ligin skor tabelası beni hiç ilgilendirmez. Önemli olan maçın içinden cımbızla başka mesajları, oluşumları çıkarabilmek... İşte bu maçtan da ben böyle bir kâr ettim. Fatih Terim'in yenilen golden sonra yaptığı oyuncu ve görev değişiklikleri tam anlamıyla birer ders niteliğinde idi. Giderek düşen ve Sertan'a atılabilecek derin toplara süratini yetiştiremeyen Suat'ın yerine Ümit'i aldı. Rakip yüksek toplarda etkili olacak çift santrfora dönünce Emre'yi Bülent'in yanına attı. Ümit geriye gidince, takımı ileri uca yaklaştırmak için Batista'yı sağ tarafa çekip, boşalan ön liberoya Xavier'yi koydu. Pes vallahi! Demek hocanın kafası soğudu... Yeter be, Ziya'yı öldüreceksiniz! Şu Star TV, F.Bahçe'nin eski futbolcularından, Milli Takım'da kaptanlık yapmış kaptanı, benim bu mesleğe getirdiğim, şimdiki spor yazarı Ziya Şengül'ü ha öldürdü, ha öldürecek... Ya da 40 yıllık bu dostumun bir tarafına inecek... Neden mi? Eh, her programda F.Bahçe'nin kirli çamaşırları sahneye konuyor. İddialarını bir milimetrekarelik bölgeye bile dayandıramayanlar da çanak tutuyor. Ziya da orada, yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal oyunundan kaçmaya çalışıyor. Yahu, başka işiniz yok mu? Bu hafta da Hüsnü Çil'le, Taka Mehmet programa telefonla alınmışlar. Ben izlemedim. Allah'tan Ahmet Çakar yokmuş. Yoksa, Ziya'ya bu defa bir şeyler olurdu... Erzik'e öyle geliyor! Şenes Erzik dostum, geçenlerde gazetelerde çeşitli konularda görüş belirtmiş. Hakemlere de değinen Erzik, Oğuz Sarvan'dan sonra hakem gelmediği için büyük futbol organizasyonlarında hakemlerimize görev çıkmadığını açıklamış. Ben aynı görüşte değilim... Ekrana hemen hemen her gece Erzik'in ünlü Avrupalı hakemleri düşüyor. Verdikleri kararlar da ortada... Şu, Kim Milton Nielsen geçen akşam öyle bir penaltıyı atladı ki, hem de kaleciye kırmızı kart gösterilmesi gereken bir kusurlu hareketti. Eee, benim üç-beş hakemimin günahı ne?