Kemal Abi'nin haftalığı

A -
A +

Pancu'ya prim mi, ceza mı? Beşiktaş, Slavia Prag gibi, belki de ismi büyük değil ama, yapısı mükemmel bir futbol takımını, hem de dört gol atarak yenip, eliyorsa, bunun büyük bir futbol başarısı olduğunu hemen belirtmek gerekir. Yani, Sezar'ın hakkını Sezar'a verecesin... Bu büyük zaferdeki başrol oyuncularından biri, hiç kuşkusuz, Pancu idi... Maçın akıbetinin meçhulle sarmaş dolaş olduğu bir anda attığı o nefis gol, İlhan'a verdiği ince pas ve takımına yaptığı katkı ile sivrilen Pancu, 4-0'dan sonra bomboş arkadaşına kolay pas vermek yerine varyeteye kaçarak, rakibi ayılttı. Ben inanıyorum ki, oyundan alındıktan sonra Pancu'nun boynuna sarılan Lucescu, kutlama ile karışık bir-iki Rumen zılgıtı da çekmiştir. Yani futbolda düdük çalmadan sen maçı bitirmeyeceksin! Kulaklara küpe ola... Çünkü, biz aylar önce Beşiktaş'ın buralara, hatta daha ilerilere gideceğini iddia etmiş, belki de tek kişiyiz ya... Beşiktaş, hakiki bir Sergen bulmalı! Tümer sakatlanıp, tribüne çıkınca, oyunu yönlendirme, top tutma, takımı yerleştirme gibi başrolü oynayacak oyuncunun Sergen olamayacağı Slavia gibi güçlü bir rakip karşısında artık iyice anlaşıldı sanırım... Kâzım Kanat'ın dediği küçük maçların büyük oyuncusu pehlivan Sergen'in yerine, Beşiktaş mutlaka, en azından Tümer'e alternatif olacak birilerini bulmalı... Sergen'e jübile yapıp, takımın içindeki "Bugün mü oynar, yoksa yarın mı? Yarım devre mi, yoksa tam mı? İlk devre mi oynamalı, yoksa ikinci yarı mı girmeli?" kaosundan kurtulmak en doğru yoldur. Serdar başkan, benden söylemesi... Yapma be Metin Tükenmez! Metin Tükenmez, Fanatik'te, futbolun teknik yorumun yapabilen, belki de tek yazar... Ama geçenlerde bir yazı yazmış, şaştım kaldım. Diyor ki, "Modern oyun sistemi 3-5-2'dir..." Yapma be Metin! Fransa, 1984'te Avrupa şampiyonu olduktan sonra, yaklaşık 4-5 yıl daha sürdürülüp yavaş yavaş terk edilmeye başlanan bu sistemi, şimdi senin dediğin gibi büyük takımlar değil, mini minicik takımlar oynuyor. Baksana Metin; tutucu Almanya bile değişti... Onlarda bile birçok takım dörtlüyü benimsedi. İspanya, Fransa, bütün İskandinav ülkeleri dörtlü savunma uygulayıcısı... Haa Türkiye'de, cesur, araştırıcı hoca azlığı yeniliği ancak birkaç takıma nasip etti. Bak bu doğru... İnşallah kalemin sürçmüştür diyorum.Yoksa, halimiz tam anlamıyla berbattır demektir... Türker Arslan'la onbeş dakika! Tahkim Kurulu Başkanı Türker Arslan, bin hayli eski ve kadim dosttur. Geçen hafta, Fatih Akyel'in meselesi için aradım. Epeyce konuştuk. Önce basına, haklı olarak, sitem etti. "Olmayan toplantılarımızın olmayan kararlarını yazıyorlar" dedi. Sonra da, önemli bir panele katılmadığım için bana çattı. Haberim olmadığını ama bir daha sefere, koşa koşa geleceğimi söyledim. Türker'in asıl sancısı, benim de öyle, Tahkim Kurulu'nun UEFA'daki benzeri kuruluş gibi, aynı zamanda cezayı arttırabilme yetkisine de sahip olabilmesi... Oysa bizde sadece ve ancak Federasyon, Disiplin Kurulu'nun cezasının az bulursa, Tahkim'e arttırması için başvuruda bulunabiliyor. Bunun ilk genel kurulda UEFA'daki "Jurry d'Appel" biçimine sokulması, futbol için büyük kazanç olacaktır. Aksi takdirde Tahkim, disiplin cezalarının sadece onaylandığı bir kuruluş olarak önemini ve özelliğini yitirecektir. Torino'nun cezası! Torino-Milan maçı sırasında çıkan olaylar sebebiyle, İtalya Federsayonu Disiplin Kurulu, Torino'ya beş maç saha kapatma cezası vermiş. Zaten lig bitine kadar da geriye bu kadar maç kalmış. Yani Torino taraftarları, büyük ihtimalle de, takımını ancak İkinci Lig'de izleyebilecek... İşte ceza bu! Bizdeki eyyamcılara örnek olur inşallah! Tamer, Güven ve Erkan'ın ardından. Geçtiğimiz hafta sanki yaprak dökümü vardı. Önce Galatasaray ve Karagümrük'ün kalecisi Tamer Kaptan, ardından Beşiktaş'ın büyük gol kralı santrforu Güven Önüt ve savunma sağ kanat oyuncusu Erkan Yanardağ vefat etti. Tamer, özellikle bizim Talay Erker'in en çok güvendiği teknik adamlardan biriydi. Bizim ülkede antrenörlüğü ciddiye alan belki de ilk üç kişiden biriydi. Güven, açık ve net, benim izlediğim kadarı ile en teknik santrfordu... Bir süre Tercüman'da sorumluluk yüklenmişken, "Yazayım mı" diyecek oldu. Elbette dedik. Onca savunma oyuncusu içinde, öyle bir tekniği kullanabilen ayaklara hükmeden beyine hayır denilebilir miydi? Erkan ise, Gündüz Tekin Onay'la Beşiktaş'ta çalışırken, Güven Taner ve benim çok sık futbol sohbetine düştüğüm dostumdu. Futbolda şansın da yeri olduğunu Tekin Onay'a anlatana kadar, Beşiktaş, yedi topu direkten döndüğü maçta Zonguldakspor'a İnönü'de 0-0'la puan kaptırmıştı... Hey gidi günler hey! Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum... Başkan kim? F.Bahçe - Malatyaspor'la oynarken, artık takımın maçına itibar etmeyen taraftarların bir bölümü, başkan Yıldırım'ın ayağa kalkıp el sallamasını istedi. Bu çağrı uzun bir süre sürdü. Cevap gelmeyince sıkıntı olur veya gelecekte hedefin kim olduğunu anlatmak adına Birleşik Grup Vakfı Başkanı Aziz Yılmaz kalkıp, taraftarı selamladı. Aynı taraftar, kısa bir süre sonra bu defa Aziz Yıldırım karşılık verir umuduyla bir çağrı daha yaptı. Buna da Azi Ylılmaz karşılık verdi. Gruplara şiddetle karşı olan başkan Yıldırım, temsil hakkını bir grubun liderine verdiyse, bundan haberimiz yok... Hani taşı gediğine koymak derler ya... Galiba cuuuk oturdu. G.Saray sanki eksik! Kocaeli'deki maça şöyle bir dikkat kesildim. Baktım da galiba G.Saray bir kişi eksik oynuyor. Ya da bana öyle geldi. Ayhan'dan, soldan çıkan orta saha olmaz... Revivo'nun oynadığı bir maçta, hem Ümit Karan, hem de Lukunku gibi belli bölgelerde gezinen maçı sanki 10 kişi oynar gibiydi. Allah'tan Batista diye üç kişilik koşan biri var... Hani F.Bahçe maçı da geliyor da... Beşiktaş'ın hücum kaynağı! Beşiktaş, yanılmıyorsam İstanbulspor maçından başlayarak, Prag'daki maç hariç, başta Haşmet Babaoğlu ve Hıncal Uluç meslektaşlar tarafından allanıp, pullanıp sunulan "Hücum kayığı"na biner görünüyor. Böyle olunca da, bu üç maçta, hem de kendi sahasında, toplam 6 gol yedi. Rakibe sunulup, gole dönüşmeyen pozisyonlar da bundan iki misli fazla... Sakın kaleci Cordoba'nın sözleşme krizini falan bahane etmeye kimse kalmasın... Hatta Haşmet, bizim gazeteye verdiği bir görüşte, Tayfur'un da Slavia kalesi yakınlarında görünmesi gerektiğine değinmişti. Vay anam vay! Beşiktaş bunu iyi bilsin, yolun ortasında değişim olmaz... Olursa, sonu da hüsran olur... Beşiktaş'ın acilen hücum kayığından inmesi gerekiyor. Yoksa batacak... İlhan, Ahmet Dursun, Nouma, hatta Tümer gibi tahrip silahları olan bir takımın gol atmak için bu kadar büyük riskler taşıması çok tehlikelidir. Maç oynamayan takımı hali ! F.Bahçe, Gaziantepspor karşısında ciddi gelişimler gösteren, sistemi yavaş yavaş çalıştırmaya başlar bir havadaydı. Ama Denizlispor maçının ertelenmesi, ardından İstanbul'u esir alan kar, F.Bahçe takımını neredeyse iki hafta maçsız bıraktı. Sistem takımı olma yolunda yürüyen bir takımın kanı, canı fazla maç oynamaktır. Aksi takdirde futbolcular sahada birbirlerini göremezler. Bu nedenle, yerli, yabancı kupa mesaisinden yoksun kalmış Fenerbahçe'nin ne yapıp yapıp, hafta içinde özel rakipler bulması gerekiyor. Rıdvan'ın gafı Ben izlemedim. Ama Yüksel Aytuğ, Sabah'taki televizyon köşesinde yazmış. Digitürk'ün, yani Lig TV'nin yorumcusu Rıdvan, "Malatyalı futbolcu ikinci sarı karttan kırmızı ile oyunu terk ederken, "İki sarıdan gittiği için, kupa maçında oynar, ligde oynayamaz" diye yorum yuvarlamış... Aslında Rıdvan bu yorumuyla kendini yuvarlamış da, ama burası Türkiye olduğundan hâlâ ayakta... Yahu, dünyanın en ücra köşesinde bile hangi şartlarda olursa olsun, kırmızı gören ilk resmi müsabakada oynayamaz... Haaa, bizim kupa sana resmi maç gibi gelmiyorsa, o başka, sevgili Rıdvan! Calliendo'nun yüzdesi! Gazetelerden okudum... Ortega'nın menajeri transferinden 1.5 milyon dolar yüzde almış. Hakkıdır. Adamın işi bu... Ama bu haber doğruysa ortaya kendiliğinden bir gerçek çıktı. O da şu, başkan Yıldırım kendisini bonservis bedeli olarak iki kulübe toplam 7.5 milyon dolar ödediklerini açıklamıştı. Ama Ortega'ya verilen miktarı ise geçiştirmişti. Şimdi Calliendo'nun yüzdesi ortaya çıkınca, Ortega'ya da 15 milyon dolar ödendiği veya ödeneceği anlaşıldı. Yani zarar, öyle 1 milyon dolarcık falan değil... F.Bahçe, bu Arjantin maskarasının canına okumalıdır. Anasının emdiği sütü burnundan getirmelidir. Kulübü zarardan kurtarmak için gerekirse, Ortega'nın her şeyine haciz konulmalıdır. Bunu başarmak için uluslararası etkinliği olan avukatlar tutulmalıdır. Bu ne biçim ülke ? Daha bitmiş lig maçlarının yorumuna girilmeden "F.Bahçe seyircisi Ali Sami Yen'e gitsin mi, gitmesin mi?" falı açılmaya başlandı. Hafta başladı, bismillah yorumcular, yazarlar aynı konunun içine daldılar ama bir türlü çıkamadılar. Kulüp temsilcileri vilayette vali ve emniyet ileri gelenleri ile seri toplantılara start verdiler. Neden mi ? Çünkü cumartesi akşamı İstanbul'un Mecidiyeköy semtinde G.Saray-F.Bahçe maçı var. Şöyle bir baktığımızda sanki Güney Kore - Kuzey Kore harbi çıkacakmış gibi. Bu ne biçim ülke? Aynı ırktan, aynı millletten, aynı dinden, aynı dilden ya da bütün bu ögelerde farklılık gösterebilecek olmalarına karşın bu maçı insanlar seyredecektir. İnsanın ne olduğunun anlaşılamadığı galiba tek ülke Türkiye kaldı. Biz de seyirci idik. Biz de taraftardık. Üç büyüklerin nerede olursa olsun birbiriyle oynadıkları maçları aynı tribünü yarı yarıya paylaşarak arada polis zirciri olmadan izlerdik. Bugüne baktığımız zaman şöyle bir olgu çıkıveriyor kendiliğinden: "İnsanlık ölmüş!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.